KÜRT MESELESİNİN ÇÖZÜMÜ ÜZERİNE!..

Evet, bugün hafızamızla değil, tarihi sürece ve yaşadığımız zamana ilişkin yeni bilgilerle düşünmeliyiz. Bu da “demokratik açılım”ı gerektirir diye düşünüyorum. - asker icin cozum sureci bitmistir

KÜRT MESELESİNİN ÇÖZÜMÜ ÜZERİNE!..
ANAHTAR KELİMELER:
“DEMOKRATİK AÇILIM!” VE “ÜNİTER DEVLET!”
 
Kürt meselesini çözecek hazır bir formül olmadığının herkes farkında. Ancak,  etnik milliyetçi hareketi tatmin edecek bir çözümün de halkın ezici çoğunluğu tarafından reddedileceği göz ardı edilmemeli.

Sihirli bir formül yok, ama problemin ateşini düşürmek için bazı yollar muhakkak ki var. İspanya örneğinde olduğu gibi. 1978 Anayasası ile geniş etnik özerklikler getirdi. Bu, Bask ve Katalan milliyetçiliklerini tatmin etmedi, terörü bitirmedi, ama geçen 30 yılda problemin ateşini düşürdü. İspanyol devletinin terörle mücadelesindeki meşruiyeti güçlendi. Bizdeki DTP’ye benzeyen Batasuna Partisi kapatılırken, terörle ilişkili politikacılara da seçilme yasağı konuldu. Bunları AİHM hukuken onayladı, Batı kamuoyu da vicdanen haklı buldu. Bask bölgesinde de sükûnetle karşılandı. Eskiden olsa kıyamet kopardı.
Evet, sihirli formül yok, ama demokratik açılımlarla zaman içinde ateşi düşürmek mümkün gibi görünüyor.

Evet, bugün hafızamızla değil, tarihi sürece ve yaşadığımız zamana ilişkin yeni bilgilerle düşünmeliyiz. Bu da “demokratik açılım”ı gerektirir diye düşünüyorum.

Kürt milliyetçileri, bugün hafızalarıyla değil, tarihi süreç ve yaşadığımız zamanın verileriyle düşünmelidirler. Evvela, Abdullah Öcalan dayatmasının çözüm yolunu tıkadığını görmelidirler. Bu kadar kan akan bir ülkede hiçbir demokratik devlet, yargılanıp ömür boyu hapse mahkum olmuş bir kişi için (Abdullah Öcalan) “açılım” yapamaz!

Evet, İmralı Sakini Abdullah Öcalan eğer kamuoyunu yumuşatmak istiyorsa, bunun yolu “demokratik cumhuriyet, radikal demokrasi, demokratik ekolojik sistem” gibi kaotik kavramlar değil, PKK’ya “kayıtsız şartsız” silah bıraktırmasıdır.

Türkiye 20 yıl önce hayal edilemeyecek açılımlar yaptı. Bunların hepsi terörün yatıştığı dönemlerde oldu. Yeni demokratik açılımlar da terörsüz ortamda daha kolay olacaktır diye düşünüyorum.

Evet, artık şu da görülmelidir: Zamanımızın ruhu, kimlik ve kültürel hakları, idari ademi merkeziyeti onaylıyor; ama ayrılıkçılığı, etnik milliyetçiliği onaylamıyor. Ahmet Türk’ün “AB kıstasları Kürtler için yetersizdir” sözü, zamanın değil, hafızanın ifadesidir. Türkiye demokratik açılımlar yaptıkça zamanın ruhunu yanına alıyor, Kürt hareketi milliyetçilikte direttikçe zamanın dışına düşüyor.

Hepsinden önemlisi de, özellikle son otuz yılda bu kadar iç içe geçmiş insanları ayrı ayrı iki halk haline getirecek iç sınırlar çizmek korkunç bloklaşmalara, çatışmalara yol açacaktır.

Kürtçe eğitim talebi tartışmaları… Etnik kimliği bastırma gibi niyeti olmayan demokrasilerde de, milli eğitim birliğinin bozulması demek olan değişik resmi eğitim şekilleri, yurttaşların bir bölümünün bir dilden, öbürlerinin öbür dilden eğitim gördükleri sistemlerdir. Böyle bir eğitimin egemen olduğu ülkenin modeli, ona resmen üniter devlet dense bile üniter değildir ve böyle bir sistem ister istemez etnik temelli bir federasyona yol açacaktır.

Yine başka bir husus da, yerel yönetimlere özerklik talebi… Yerel yönetimlerin yetkilerinin belirli bölgesel sorunların çözümlerini kolaylaştırmak için arttırılması mümkündür. Ama bu artışın sınırları nerede duracaktır? Birçok Avrupa ülkesinde değişik uygulamalar yapılmaktadır. Ama burada da dikkat edilecek husus, bir yerel yönetim kendi kaynaklarının değerlendirmesini yapar, kendi kalkınma stratejisini oluştururken, bunun finansmanını kim yapacaktır? “Ben yatırımlarıma, ekonomik girişimlerime kendi başıma karar vereyim, ama sen finanse et!” formülünün ne anlamı ne de geçerliliği vardır. Yerel yönetimde otonominin sınırları biraz daha geniş tutulur ve ülke içinde ülke yaratılır veya ayrı bir federe devlet benzeri birim oluşturulursa, bunun adına federal sistem denir ki, çağımızda hiçbir etnik federasyonun yaşama şansı olmadığı, tam tersine çok acılı ve kanlı olaylar da doğuran parçalanmalara gebe olduğu, yaşanmış olaylarla sabittir.

Kürt kökenli insanlar bu ülkenin vatandaşıdır. O nedenle “Kürt açılımı” tanımı yanlıştır. Meseleyi “demokrasi açılımı” olarak ele almak ve gereğini hızla yerine getirmek gerekir. Mesele, Türkiye’deki demokrasi standardını yükselterek ve bunu bütün vatandaşlarımız için geçerli hale getirerek çözülür. Bölgeler arasındaki dengesizlikleri giderecek ekonomik önlemler alınırsa, kimlik sorunları da daha kolay aşılabilir. İnsanlar rahat, huzur ve güven içinde yaşarlarsa, aşları, işleri olursa ülkelerine daha çok bağlanırlar, devlete daha çok saygı duyarlar. Dolayısıyla demokratik haklar Batı demokrasilerindeki çizgiye yükseltilmelidir.

Ancak şu unutulmamalıdır ki, toplumu ayrıştırmaya götürecek gerçekçi olmayan hak talepleri meselenin çözümünü çıkmaza sokacaktır. PKK’nın silahları gömmesi ve terörün sona ermesi ilk koşuldur. Bu, çözüm sürecini hem hızlandırır, hem de kolaylaştırır.

Son cümle… Evet, bu gerçekleri görüp artık hafızayla değil, yaşanan gerçeğin verileriyle düşünmek ve “üniter devlet”in hayati önemini görmek gerekiyor. Çözüm; devrimci, keskin formüllerle değil, karşılıklı sağduyulu ve hoşgörülü yaklaşımlarla oluşacaktır. Anahtar kelimeler ise, “demokratik açılım” ve “üniter devlet”…

Nail Amudi


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir