APO’NUN “YOL HARİTASI” ÜMİTSİZ VAKA MI?!..

APO’NUN “YOL HARİTASI” ÜMİTSİZ VAKA MI?!.. - ocalan

APO’NUN “YOL HARİTASI” ÜMİTSİZ VAKA MI?!..

Mübarek sanki Piri Reis! “Yol haritası” açıklayacak!..

 

İmralı Sakini’nin avukatlarının daha çok sol ve liberal çevrelerle yaptığı görüşmelerde ise “yol haritası”nın içeriği aşağı yukarı şekilleniyor… Ama ortada Apo’nun avukatları açısından İmralı’ya iletmeye çekindikleri ölçüde bir “hayal kırıklığı” var. Çünkü en sosyalisti bile “yol haritasının birinci maddesi” olarak Türkiye’de herkesin yıllardır önerdiğini öneriyor: “Önce silahlar sussun, PKK koşulsuz silah bıraksın. Ardından atılacak adımlar için beklensin. Çözüm biraz zamana ve yaşanan kanlı sürecin unutulmasına bırakılsın.”

 

İmralı’da müebbet hapis cezasını çeken Abdullah Öcalan geçen hafta avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Açıklayacağım yol haritasında aydınlara rol düşüyor. Türkiye’deki radikal demokratlara sesleniyorum. Görev ve sorumluluk alsınlar. Türkiye’de 3 çeşit demokrat var; liberal, muhafazakâr ve radikal demokratlar. Ben radikal demokratım. Çözümün öncülüğünü radikal demokratlar yapacaktır” demişti.

 

Kimileri önemsemiyor veya önemsemiyormuş gibi yapıyor, ama ben yıllarca PKK ve Öcalan’ı yakından takip eden bir araştırmacı olarak İmralı Sakini’nin “yol haritası”nı pek “ümitvar” bulduğumu söyleyemem. Beklenti çıtamın düşük olmasının birkaç nedeni var:

 

Birincisi, öncelikle, sorunun çözümünün ilk adımlarından birinin, PKK’nın “kayıtsız şartsız silah bırakması” ve süreç içerisinde kendisini lağvetmesi olduğuna inanıyorum. Öcalan, 10 yıl önce yakalandığında ilk olarak örgüt militanlarını ülke dışında çıkartmıştı. Ancak kısa bir süre sonra PKK’yı yeniden (cezaevinden tek tek isim belirleyerek) yapılandırdı ve silahlı eylemleri yeniden başlattı. Bugün Abdullah Öcalan’ın “silah bırakma” yerine “şartlı ateşkes” önermesi kuvvetle muhtemel görünüyor. Yani PKK’nın varlığını ve silahlı eylem yapma gücünü bir şantaj aracı olarak kullanmayı sürdüreceğe benziyor. Eğer böyle yaparsa, geliştireceği önerilerin pek bir anlamı kalmaz ve onun çizeceği haritayla yola çıkılamaz. Dolayısıyla da bu süreç daha başlamadan sona erer diye düşünüyorum.

 

İkincisi, Abdullah Öcalan egosu çok güçlü biri. Yapacağı açıklamanın şimdiden yaratmış olduğu ilgi ve merakı abartıp kendisine her zamankinden fazla bir güç ve iktidar atfedebilir. Kendisini alabildiğine öne çıkarttığı hallerde yaptığı konuşmaları, kaleme aldığı metinleri okumaya çalışmış biri olarak, Öcalan’ın yine böyle bir psikolojiye kapılması durumunda elverişli ve kullanışlı bir “yol haritası” üretebilmesinin zor olduğunu düşünüyorum.

 

Üçüncüsü, İmralı Sakini, kendisini “radikal demokrat”(!) olarak tanımlamış. “Radikal” midir tartışılır ama “demokrat” olduğunu asla düşünmüyorum. Onun siyasi hayatında çoğulculuğa asla izin vermediğini çok iyi biliyoruz. PKK, diğer Kürtçü grup ve şahsiyetlere, Kürtler arasında belli bir etkisi olan sol gruplara, yine Güneydoğu’da varlık göstermeye çalışan farklı siyasi yapılara saldırarak, etrafına dehşet saçarak büyüdü ve gelişti. Çevresinde saldıracak kimse kalmadığındaysa terörünü PKK’nın içine yöneltti; sayısız kadro ve üst düzey yönetici şu ya da bu gerekçeyle infaz edildi. On yılda İmralı’da ne kadar (iyi) kitap okumuş olursa olsun Abdullah Öcalan’ın “demokrat” bir çizgiye gelmesi pek zor.

 

Nitekim yayınlanan avukat görüşme notlarını okuduğunuzda onun “otoriter”, hatta sık sık “totaliter” yaklaşımlarını koruduğu görülüyor.

 

Bir örnek vermek gerekirse: Özel olarak PKK’nın, genel olarak Kürt hareketinin bütün başarıları kendisi “sayesinde” olurken, tüm başarısızlıklar başkalarının “yüzünden” gerçekleşmektedir. Dolayısıyla Öcalan gibi bir siyasi profilden Türkiye’nin demokratikleşmesinin gerçek anlamda önünü açacak bir “yol haritası” beklemek iyimserlikten de öte bir şey, en hafif deyimiyle “saflık” olacaktır.

 

Rezervlerimi daha fazla sıralamak istemiyorum, zira eninde sonunda yasal ve yasadışı boyutlarıyla Türkiye’deki Kürt hareketinin bir numarasının Abdullah Öcalan olduğu ortada. Bunun hem Türkiye, hem Kürt hareketi için iyi bir şey olduğuna inanmıyorum, ama bu bir realite.

 

Son cümle… Kamuoyunun İmralı Sakini’nden 15 Ağustos’ta beklediği en önemli mesaj şu: Çözümün başlaması için PKK mutlaka koşulsuz silahı bırakmalıdır. Toplumu ayrıştırmaya götürecek gerçekçi olmayan hak talepleri meselenin çözümünü çıkmaza sokacaktır. PKK’nın silahları gömmesi ve terörün sona ermesi ilk koşuldur. Bu, çözüm sürecini hem hızlandıracak, hem de kolaylaştıracaktır…
Nail Amudi


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir