İSVİÇRE TERÖR ÖRGÜTLERİNİN ÜSSÜ OLMAMALI!..

İSVİÇRE TERÖR ÖRGÜTLERİNİN ÜSSÜ OLMAMALI!.. - PKK Isvicre

İSVİÇRE TERÖR ÖRGÜTLERİNİN ÜSSÜ OLMAMALI!..

Teröristlerin İsviçre’de rahatça faaliyet göstermelerine sessiz kalınması, “İsviçre, terör örgütlerinin üssü mü oluyor?” tartışmalarını gündeme taşıdı. 

Terörizmle mücadelede işbirliği ve suçluların iadesine dair Avrupa Birliği Sözleşmesi çerçevesinde alınan kararları somut bir şekilde hayata geçirmeye başlayan AB üyesi ülkeler, başta PKK olmak üzere, terör örgütlerinin önde gelen sorumluları ile organize suç eylemlerini yönlendirenleri birer birer yakalayarak yargı önüne çıkarıp, sınır dışı ederlerken, İsviçre’nin, AB ve ABD’nin terörist örgütler listesinde yer alan PKK’lılara oturma izni ve pasaport vermesi İsviçre kamuoyunun tepkisine neden oluyor.

Dün e-postama intikal eden, İsviçre’de yayınlanan haftalık dergi Die Weltwoche’nin son sayısında “Terörist Cenneti İsviçre” başlığı altında yayınlanan Alex Baur ve Alexandra Muz imzalı haber yorumu sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Avrupa Birliği terörle mücadelesini sertleştirirken, PKK’lı teröristler İsviçre’deki propaganda ve lojistik mekanizmalarını engellenmeden genişletiyorlar. İltica Yasası, uluslararası aranan siyasi gangsterlere koruma sunuyor.
Weltwoche’nin araştırma sonuçlarına göre, İsviçre’de faaliyet gösteren birçok PKK’lı terörist INTERPOL’ün arananlar listesinde de yer alıyor.
İsviçre Adalet Bakanlığı, INTERPOL tarafından kırmızı bültenle aranan PKK’lı teröristler konusunda yorum yapmak istemiyor. Ancak şimdiye kadarki tecrübeler gösteriyor ki, İsviçre’deki PKK’lıların korkmasına gerek yok. ABD ve AB ülkelerinin tersine İsviçre PKK’yı terörist bir örgüt olarak görmüyor. Terör örgütünün hedefi demokratik bir hukuk devletinin yıkılması ve toprak bütünlüğünün parçalanması olmasına rağmen, buradaki adlandırmaya göre, ‘asi’ ya da ‘isyancı’lar söz konusu.
İsviçre, bugün dünyanın her yerinden teröristler için sevilen bir geri çekilme bölgesi. Bu müdahalesizlik özellikle PKK’lı teröristler için çok cazip.
Weltwoche’nin araştırmalarına göre, Türk yargısının INTERPOL’ün ‘kırmızı bülteniyle’ dünya çapında aradığı şiddet içerikli suçu olan en az 11 PKK’lı terörist rahatça İsviçre’de yaşıyor. İsviçre tüm vakalarda da ya iadeyi reddetti ya da zanlıları mülteci olarak tanıdı. Avrupalı komşu ülkede terörizm nedeniyle yasaklı olan PKK da aktivitelerini son yıllarda İsviçre’ye kaydırdı.
Bir zamanlar Moskova tarafından yönetilen Marksist Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) kökleri Soğuk Savaş’a dayanıyor. PKK, sosyalizmin çökmesinin ardından belirgin bir şekilde uyuşturucu ve gangster şebekesine dönüştü. PKK, Kürtlerin temsilcisi olduğunu ve Kürtlerin hakları için mücadele ettiğini iddia ediyor, ancak yakalanan ve yargılanması sonrasında ömür boyu hapse mahkûm olan örgütün lideri Abdullah Öcalan Kürtçe bile bilmiyor. PKK’nın gerçekleştirdiği terör eylemlerinde aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu, çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu binlerce sivil öldü. Bugün PKK terörünün Türkiye’ye ekonomik zararı ise milyar dolarlar boyutunda. Kürtlerin yaşadığı bölgelerin sosyal ve ekonomik açıdan kötü duruma düşmesinin sorumlusu olarak da PKK’lı teröristler gösteriliyor. 
AB’nin terör örgütleri listesinde yer alan PKK’nın, ev sahibine karşı da ne kadar tehlikeli olabileceğini geçen ekim ayında gösterdi. PKK, birkaç gün içinde İsviçre’deki Türk kuruluşlarına karşı 12 saldırıda bulundu, bunlardan 5’inde kundaklama da vardı.
İsviçre İç İstihbarat Servisi DAP, PKK’nın ülkede 2 binin üzerinde aktif kadrosu, 100 kişilik de yönetici kadrosu olduğunu ve burada da “yardım kurumu” örtüsü altında Kürtlerden ve Türklerden haraç topladığını tahmin ediyor. PKK’lı teröristlerin, haraç vermeyi kabul etmeyen Kürt ailelerin çocuklarını kaçırarak, Irak’ın kuzeyindeki terör örgütü kamplarına gönderdiği de biliniyor.
PKK’nın İsviçre’deki faaliyetlerine göz yumulması, İsviçre’nin Türkiye ile bir zamanlar mükemmel olan ilişkilerini zehirliyor. Ankara’da insanlar özellikle de teröristlere koruma sağlayan ülkelerin, insan hakları konusunda verdikleri dersleri dinlemekten bıkmış durumdalar.
Halbuki Türkiye, son yıllarda demokrasi alanında köklü reformlar yaptı ve Uluslararası Af Örgütü’nün de kabul ettiği gibi, hukuk sistemini Avrupa’ya uygun bir seviyeye getirdi. Tutuklulara işkence ve kötü muamele Türkiye’de kabul edilmiyor. Sayısız sivil toplum örgütü, siyasi suçlulara yönelik tutumu dikkatle takip ediyor. Cezaevlerinde bir tek düşünce suçlusu kalmadı. Kürtlere kötü muamele edildiği ve siyasi takibe maruz kaldıkları yönündeki iddiaların hepsinin PKK’nın propagandası olduğu ortaya çıktı. Türkiye’de yaşayan Kürtler, sadece kültürel alanda değil, siyasi, sosyal ve ekonomik alanda da her türlü özgürlüğe sahipler.
SVP’li Adalet Bakanı Christoph Blocher, iade edilen terör zanlılarına adil davranılması için garanti pazarlığı yapmak üzere Ekim 2006’da Ankara’ya gitmişti. Türkiye İsviçre’ye egemen bir devlet için benzersiz olan kontrol hakkı tanımıştı: İsviçre Büyükelçiliği’ne, iade edilen sanığı önceden haber vermeksizin istendiği zaman hapishanede ziyaret hakkı verildi; terör sanıkları istediklerinde Elçilikle kendiliklerinden de temasa geçebileceklerdi. Ankara’daki İsviçre temsilciliğinin kendi iç yazışmalarında da tespit ettiği gibi, imajı konusunda endişe duyan Türk yargısının yazılı sözleşmeyi ihlal etmesi olası değildi.
Blocher’in BDP’li halefi Eveline Widmer-Schlumpf, izlenilen siyaseti devam ettirmeye çalıştı. Uzun yıllar üst düzey PKK sorumlusu olan Mehmet Eşiyok davası pilot dava olacaktı. INTERPOL tarafından aranan terörist Mehmet Eşiyok, Aralık 2005’te Türkiye’nin talebi üzerine İsviçre’ye giriş yaparken tutuklanmıştı. Göç Dairesi onun iltica başvurusunu reddetti. Federal Mahkeme Eşiyok’un iadesini Ocak 2007’de sıkı koşullar altında kabul etti. Ancak Federal İdare Mahkemesi geçen ekim ayında iadeyi engelledi ve Eşiyok’u mülteci olarak kabul etti. Böylece, PKK üst düzey sorumlularından Mehmet Eşiyok yine serbest kaldı.
Adalet Bakanlığı Sözcüsü Folco Galli, ‘Bir şüphe yeterince gerekçelendirildiyse ve bir fiil burada da cezai müeyyideye tabiyse, siyasi arka planı olan suçlarda da iade mümkündür’ diyor. Ceza Yasası’nın gözden geçirilmiş 260.maddesine göre, münferit suçlara katılımın ispatlanmasına gerek kalmadan ‘suç örgütü kurmak’ ya da ‘terörizmi finanse etmek’ şüphesi bile yeterli. Ne yazık ki bugün terör örgütlerine boyun eğen İsviçre yetkili makamları, siyasi motifli şiddet suçlarına karşı Omerta altın kuralına uymaya devam ediyorlar: Görmemek, duymamak ve de susmak.”

 

 

Alex Baur ve Alexandra Muz tarafından birlikte kaleme alınan bu yazıyı on binlerce terör mağduru adına destekliyor ve küçük bir katkıda bulunmak istiyorum.

 

İsviçre Federal Polis Ofisi tarafından geçtiğimiz aylarda açıklanan “İç Güvenlik Raporu”nda, terör örgütü kadrolarının ve yandaşlarının, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarını bahane ederek ülkede terör estirdikleri, Basel, St.Galen, Zürih, Lyss ve Müchenbuchsee kentlerinde meydana gelen yangın ve baskınların PKK’nın silahlı uzantısı TAK tarafından üstlenildiği belirtilmişti.

Birleşmiş Milletler’in 1267, 1269, 1333, 1368, 1373 ve 1390 sayılı kararlarında; “Teröristlere ve terör örgütlerine maddi destek sağlanmasının suç olduğu, bunların eylemlerine doğrudan veya dolaylı yoldan katılan, yardımcı olan kişilerin paraları ile mal varlıklarının dondurulacağı, hiçbir fondan yararlandırılmayacakları, insan ve silah temin etmelerine karşı her türlü önlemin alınacağı” vurgulanıyor.

Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi amaç için olursa olsun sivilleri hedef alan ve öldüren her örgüt kesinlikle “terörist” olarak nitelendiriliyor… PKK’nın, bugün ayrım yapmaksızın aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu sivilleri öldürmeye, yaralamaya, kaçırmaya, zehirlemeye devam ettiği unutulmamalıdır. Teröre karşı herkesin ortak zeminde buluştuğu, hukukun üstünlüğünün kabul edildiği bir ortamda hiçbir terör örgütünün başarı şansı olamayacaktır.
Bugün terörist örgütler, herhangi bir zamanda ve dünyanın herhangi bir yerinde saldırı başlatma yeteneğine sahip olmuştur. Bugün, terörizmden zarar görmeyen ulusların yarın da görmeyeceklerinin hiçbir garantisi yoktur.

Uluslararası toplum, kaynağı ve nedeni her ne olursa olsun terörizmin her çeşidine karşı işbirliği içinde hareket etmelidir. Tek bir ülkenin tek taraflı çabaları, ne o ülkedeki, ne de başka bir yerdeki terörizm tehdidini ortadan kaldırmak için yeterli değildir. Bu sorun yalnızca, tüm ulusların ve özellikle de ittifak içindeki ulusların kolektif çabalarıyla çözülebilir. Diğer bir deyişle, BM üye ülkelerin pozisyonları ve politikalarındaki farklılıkları azaltarak, bu mücadelede ortak bir duruş alınması gerektiğine inanıyorum.

 

Nail Amudi


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir