Tarih korkusu

Soykırım şantajı başarısını bilgi kirliliğine, karartmaya ve Türkiye karşıtı önyargıların iyi yönetilmesine borçludur. - slide 3
Güngör Mengi –

Soykırım şantajı başarısını bilgi kirliliğine, karartmaya ve Türkiye karşıtı önyargıların iyi yönetilmesine borçludur.

Yüz yıllık yalanlarla pas tutan kilidi ancak tarihi gerçekleri gün ışığına çıkaracak olan bilginin gücü kırabilir.

Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesini öngören bir yol haritası üstünde mutabakat sağlandığı konusunda hayal-efsane arası haberler var.

Bu mutabakatın, 1915 yılındaki tehcir sırasında ölen Ermenilerin soykırıma tabi tutulduğu yolundaki iddiaları inceleyecek bir tarih komisyonu kurulmasını da içerdiği söyleniyor.

Ermeni tarafında bir kesim, tarih komisyonunun kurulmasına toptan karşı.

Bir kesim ise “Ermeni tarafının istemediği bir sonuç çıkacak olursa bunu baştan kabul etmeyeceğimiz şartını koşalım” diyor.

Tarihi gerçekleri arayan bir çalışmanın çıkacak sonuca göre kabul edilip edilmemesi elbette bilim dışıdır, ahlâk dışıdır.

Ama biz tarih komisyonunun her şekilde kurulmasını, Ermeni tarafının bu komisyonun önünü tıkayacak aşırı taleplerinin bile hemen reddedilmemesini savunuyoruz.

Çünkü Türkiye soykırım konusunda yargısız infaza tabi tutulmuş, onlarca ülke tarihsel gerçeği aramadan, meclislerini adalet divanı gibi kullanarak soykırımın inkârını suç sayan yasalar çıkarmıştır.

Tarihin aydınlanması en kötü sürprizler gerçekleşse bile bizim durumumuzu değiştirmez, zaten kötü durumdayız.

Ama Ermeni tarafının durumu öyle değil.

Ve bunu görenler her gün çoğalıyor.

Geçen gün ABD Temsilciler Meclisi üyesi Jean Schmidt, yaşanan trajedi hakkında karar vermenin Kongre’nin sorunu olmadığını buna uzmanların bakması gerektiğini, ayrıca pek çok saygın tarihçinin soykırım deyimi kullanılmasını onaylamadıklarını söyleyince kıyamet koptu.

Amerikalı parlamenteri “Türklerden para yedi” çamuruna buladılar hemen.

California Üniversitesi’nin tanınmış Ermeni tarihçisi Prof. Richard Hovanissian dün Erivan’da uyarısını yaptı:

“Kurulacak tarih komisyonuna ben katılmayı reddediyorum. Çünkü biz masada bu davayı kaybederiz.”

“Kaybederiz” diyor, çünkü iyi biliyor!

Türkiye bu imkânı değerlendirmelidir.

Ermeni yalanlarına kanan toplumların vicdanında uyanacak pişmanlığın gücünü hafife almamak lâzım.

Hakaret gibi!

Bir Türk vatandaşı olarak içimi sızlatan bir haber okudum pazar günkü Milliyet’te…

Frankfurt Savcılığı, Deniz Feneri davasının Almanya’daki sürecini yürüten Savcı Kerstin Lotz, Mali Başkomiser Alexander Böhm ve Hükümet Temsilcisi Tanja Jakob’un Türkiye’de yürütülecek olan hukuki işlemlere dahil edilmeleri ve sorgu yapmalarına izin verilmesi konusunda istekte bulunmuş!

Buna yasaların izin verip vermediğini merak etmiyorum, bu talebin içerdiği anlam daha açıkçası güvensizlik beni yaralıyor.

Türkiye’deki siyasetçileri ve yargı mensuplarını da yaralamalıdır!

Bütün adliye saraylarında ve mahkeme duvarlarında “Adalet Mülkün Temeli” yazıyor. Elbette adalet devletin temelini oluşturur ama Deniz Feneri davasının izlediği sürece baktığımız zaman durum karışıyor.

Bu sözün duvar yazısı olmaktan çıkıp hayat biçimi haline geldiğine inanmakta zorluk çekiyoruz.

Bu bizi üzüyor.

Ama bu durumu bir yabancı devletin fark etmesi ve tedbir araması kahrediyor!

Alman yargısının ülkesindeki misafir Türk işçilerin soyulmasını Türk yargısından daha fazla ciddiye aldığını görmek niçin kaderimiz olsun?

Okumaya devam et  Eleştirisel Diyalog Çağrısı

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir