FETULLAH GÜLEN’E AÇIK MEKTUP

Kimden:  ekin_67@hotmail.com - 0126 atrump

Kimden:  [email protected]

Sayın Hocam,

Ben sizi ilk kez 1985’de dinleme şansına erdim. Vidyodan da olsa çok
etkilenmiş, hatta göz yaşlarımı tutamamıştım. Eğer yanılmıyorsam, laik
basında sizi savunan ilk yazıyı yazan kişi de ben olmuştum. Altına bugün de
imzamı atacağım o yazıyı (çünkü o günlerde sadece din adamıydınız),
“Fetullahçılar!” diye başlayan saldırılara cevap vermek üzere ta 1986’nın
“Yasaklı Türkiye”sinde çıkarmaya başladığım Halka ve Demokrasiye SÖZCÜ adlı
gazetemin ilk sayısında yazmıştım.

Daha sonra sizi çok uzun yıllar dinledim, okudum. Ve yakın
çevreme hep şunu söyledim : “Bir gün elini öpmek nasip olursa dayanamaz,
sarılır, ağlarım.” Manevi dünyamda işte böylesine yüksek bir yere
oturtmuştum sizi.

Ta ki siz ABD’ye çekip gidene, gidip de dönmeyene kadar… İşte
o zaman zihnimde bir takım sorular, tereddütler, kuşkular belirmeye başladı.

Beraat ettiğiniz, vatanınıza dönmekte hiçbir engel kalmamış
olduğu ve vatan özlemi çektiğiniz halde hâlâ nasıl oluyor da “elin
vatanı”nda yaşamaya devam edebiliyorsunuz?

Gün geldi, hem de Müslüman halkların ülkeleri olan Afganistan
ile Irak vahşice işgâl edildi. Ama sizden -değil karşı çıkış- bir küçük
eleştiri dahi duymadım. Hatta “ABD askerlerinin sağ-salim evlerine dönmeleri
için dua ediyorum,” dediğinizi okudum ve bunun anlamının çok kahredici
olduğunu düşündüm. İsrail’in Gazze saldırısı üzerine yayınladığınız mesajda
ise “Yeryüzünün en eski yerleşim merkezinde, en kadim medeniyetlerinden
birini kuranları temsil eden bir devletin, kuvvetten başka çözüm yolu
tanımıyormuş gibi davranması düşündürücüdür,” diyecek kadar hem İsrail’i
onore edici, hem de Gazze’de yapılanlar hakkında zayıf ve”düşündürücü”
ifadeler kullandığınızı görüp, bir kez daha kahroldum. Ama artık bir
tesellim vardı : O da ABD ve 12 Eylül darbesiyle ilgiliydi ve şuydu: -Hem
de cemaatinizi ikiye bölme pahasına- ona neden destek verdiğiniz artık benim
için anlaşılır hâle gelmişti.

Okumaya devam et  Fethullah Gülen’e ABD’den barış ödülü

Ya şu düpedüz tetikçilik yapan medya organlarınız karşısındaki
tutumunuza ne demeli?.. İnanın, artık onları okumaya, seyretmeye tahammül
edemez oldum. “Hoşgörü” dediğiniz şey, ancak tahammül sınırlarının
zorlanmasıyla mı varolabilen bir bilinç ve duygudur yoksa?.. O yayın
organlarının, sizden teşvik ve destek görmeseler o yayınları yapmaları
mümkün olabilir mi hiç?.. İyi de hocam, değil yüce dinimiz, hangi dinin
neresinde var kin, nefret, yalan, iftira, tetikçilik ve yargısız infaz?
Hangi vicdana ve ahlâk anlayışına sığar bunlar?.. Benzer yayıncılığı
başkalarının da yapıyor olması onların yaptığını haklı kılabilir mi? İslâmî
ölçü neresinde bunun?.. İmanları böyle mi kurtaracaktık?.. İmanları
kurtardık da sıra iktidarı kurtarmaya mı geldi yoksa?.. Takipçisi olduğunuz
Bediüzzaman böyle mi yapıyordu?

Lütfen bana yardım eder misiniz : O insan, siyasetten ne kadar uzak durmaya
çalıştıysa, sizin o kadar yakın duruyor olmanızı ne ile açıklamam
gerekiyor?.. Yoksa, tabanınızın ikbâl ve ekonomik güç edinme hırsları mı
sizi oralara savurdu?

Sevgili Hocam,

Ah, bir bilseniz bu görüş ve düşüncelerimde yanılmış olmayı ne
kadar isterdim!.. Çünkü beni ve benim gibi nice insanları çoook, ama çok
derin hayâl kırıklıklarına, hüsranlara uğrattınız. Hatta aldatmış oldunuz
bizi. Buna hakkınız yoktu. Keşke şu işlere bulaşmayıp, sade bir din adamı
olarak kalabilseydiniz!.. O zaman, bütün Müslümanların “Fethullah Hoca”sı
olmaya devam ederdiniz. Şimdi ne oldu? Bir yandan ABD ve İsrail’in
kıskacındasınız, öte yandan açgözlülükle ağızlarını açmış kimi yerli
canavarların. Olmadı, hocam!.. Yazık ettiniz hem kendinize, hem bu halka.

Ve son sözüm şu ki; umarım, bu mektubumu önünüze koymaya cesaret
eden birileri çıkar. (23 Ocak 2009)

Salim Koçak

gazeteci-yazar


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir