Vamık David Volkan-Can Dündar Psikopolitik Projesi İle

Ramazan K. Kurt - 20124candundar
, , , ,

Ramazan K. Kurt

Atatürk Ve Türkiye’ye Etnik Tabanlı Psikolojik Saldırılar

Can Dündar’ın çakma belgeseli “Mustafa”, rahmetli Atatürk’ün şahsına ve onun kişiliğinde temsil edilen Türk milletine karşı girişilen en kapsamlı saldırı örneğidir. Bu sebeple belgeselin meydana getirdiği asıl tahribatın da bu psikolojik cepheden geleceğini anlamamız gerekiyor.

Can Dündar’ın psikoloji referansı Kıbrıs doğumlu Vamık David Volkan. Volkan’ın karısı Amerikalı bir Yahudi. ABD-Virginia’daki Virginia Üniversitesi Tıp Fakültesi Zihin ve İnsan Etkileşimi Araştırmaları Merkezi’nin (Center for the Study of Mind and Human Interaction-CSMHI) kurucusudur. Bu merkezin başta CIA olmak üzere Amerikan istihbarat birimleri ile olan ilişkisi her Amerikalı tarafından bilinir.

Volkan eski ABD Başkanı, Evanjelist Hıristiyan Jimmy Carter’ın başkanlığını yaptığı “International Negotation Network-INN/Milletlerarası Müzakere Ağı’nın üyesi olarak görev yaptıktan sonra 2000 yılında İsrail-Tel Aviv’deki Yitzah Rabin İsrail Çalışmaları Merkezi’nde Rabin şeref öğretim görevlisi olarak görev yaptı.

Can Dündar Hürriyet’ten Ayşe Arman’a verdiği ropörtajda Vamık D. Volkan’dan etkilendiğini itiraf ediyor. Etkilenmenin kaynağı Volkan’ın 1980’lerin başında Norman Itzkowitz adlı psikanaliz üzerine çalışmış bir tarihçi ile birlikte yazdığı ” Immortal Atatürk ” (Ölümsüz Atatürk). Kitap 1984’te Amerika’da yayımlanıyor. 1994’te de Türkiye’de yayımlanan kitap yasaklanıyor. Ancak 1998’de serbestçe satılmaya başlanıyor. Volkan’ın kendi ifadesine göre bu kitapla ilgili olarak zamanında Türkiye’nin Washington büyükelçisi kendisine ” gözdağı ” veriyor.

Kitabın başlığı ” Ölümsüz Atatürk ” sizi aldatmasın. Psikiyatrist Volkan ve tarihçi-psikiyatrist Norman Itzkowitz ” Atatürk’ün ne kadar sıradan bir ruh hastası ” olduğunu ispatlıyorlar! Onlara göre Atatürk narsist. Atatürk çok ustaca Hitler canisi ile mukayese ediliyor. Aralarındaki tek fark -herhalde lütfediyorlar- Atatürk yararlı, onarıcı narsist, Hitler ise yıkıcı narsist. İki psikiyatrisin ” sıradan insan Atatürk ” modeli Can Dündar’ın çakma belgeseli ” Mustafa “da karşımıza çıkıyor.

Vamık D. Volkan, Gülenay Börekçi’ye (Akşam gazetesi 27 Temmuz 2008) verdiği mülakatta benzer görüşleri ” sulandırılmış ” olarak tekrarlıyor. Çok ustaca, şuuraltımıza yönelik psikolojik bir operasyonla Mustafa Kemal a) Narsist b) Kadınların etkisi altında c) İslam karşıtı d) Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım çektiği acılar karşısında İslam’a dönmüş ” zavallı ” bir kadın ama aynı zamanda çok sert ve ” eve erkek alan ” biri.

Volkan ” Rokoko ” bir sevgi gösterisi ile Türk milletine şu tavsiyede bulunuyor: Osmanlı Türkiye’sinden bugüne kadar kaybettiklerinize üzülmeyin, yas tutmayın, ” Allahaısmarladık ” deyip üstüne bir bardak soğuk su için. Öyle Büyük Türkiye ideali falan sizin neyinize demeye getiriyor. Ve Volkan zehirini ustaca akıtıyor: a) ” Türkiye’de bir etnik kutuplaşma var ” ama Türkler de ” ırkçı ” süreç gelişmediği için ” Kürtlerle Türkler -Irak’ın kuzeyindeki gelişmeleri ve PKK’ya yönelik son söylemleri hatırlayınız- barış içinde yan yana yaşayabilirler. b) İkinci kutuplaşma İslam politikaya sokularak oluşturuldu. Bu durum “aşırı milliyetçiliğe” bir kapı daha açtı. Türkiye’deki bazı politikacılar kaybettiklerimize veda edecek yerde, onları canlandırarak “demokrasi” adı altında dini politik ve sosyal süreçlere katıyor.

Volkan’a sormamız gerekiyor. İslam politikaya “yeşil kuşak” ve “ılımlı İslam” olarak başta CIA’nın istasyon şefi Graham E. Fuller olmak üzere İsrail/ABD istihbarat servislerinin marifetleriyle sokulmadı mı? Müslüman Kardeşler, Hamas, Taliban, El Kaide’nin arkasında olanlar kimler? Önce Arap dünyasında1961’den itibaren “Meryem Cemile” marifeti ile tarih ve milli şuurdan yoksun bir “İslamcılık” Arap milliyetçiliğine karşı panzehir olarak tezg�hlanıp sonra Türkiye’ye ithal edilmedi mi?

Bu arada küçük bir bilgi notu ilave edelim. Vamık David Volkan’ın Türkiye’de kitaplarını basan üç farklı yayınevinin ortak özelliği nedir? Hadi biri AKP milletvekiline ait. Diğerlerini de okuyucularımız biliyorlardır.

Psikiyatrist Volkan ABD’nin Teksas eyaletindeki Waco-Karmel Dağı’ndaki David Tarikatı mensuplarından çoğu çocuk, kadın 81 kişinin 19 Nisan 1993 tarihinde katledilişleriyle ilgili analizinde neleri saklıyor? Bu tarikat mensupları hangi birlikler tarafından hangi yakıcı maddeler kullanılarak imha edildi? Nasıl intihara sürüklendiler?

Bitmedi. Bay Volkan’ın Ermenilerle ilgili nasihatleri ile devam edelim.

“Türkiye’ye geldiğim zaman mahalle baskısını üzerimde hissediyorum” sözleriyle de dikkati çeken Prof. Dr. Vamık D. Volkan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan’a ziyareti öncesinde görüşüp fikirlerini aldığı isimlerden biri. Buluşma Gül’ün isteği ile gerçekleşmiş. (Figen Yanık, Pazar Sabah-7 Eylül 2008)

Gül’ün Ermenistan’a gitmeyi düşünmesini olumlu bulan Prof. Vamık, 90’ların sonuna doğru oluşturulan Türk-Ermenistan Uyuşma Komitesi’nin yani “Turkish Armenian Reconciliation Commisssion (TARC) Türkiye Temsilciliği’ni de yapmış. Sonra Amerikan yöneticisinin ” beceriksizliği sebebiyle ” istifa etmiş.

Okumaya devam et  Kandil ve Mahmur’dan gelen PKK’lılara 10 yıl hapis

Gül’e ” düşmanların yan yana yaşatılmasının metotları ” hakkında bilgi veren Volkan ” Ermenilerle görüşürken psikopolitikten yararlanmak gerekiyor ” diyor.

Fakat Prof. Volkan kısa bir müddet sonra tam tersi nasihatta bulunuyor: ” On yıllarca politik psikoloji ile dünya işlerine karışmış biri olarak Türk-Ermeni ilişkilerine psikolojiyi işe karıştırmama taraftarıyım. Çünkü 1915 olayları hakkında Ermenilerin “psişik gerçekleri” dışında hiçbir şey işitmek istemeyeceklerine inanıyorum. En iyisi politik süreçler üzerinde durmak ve bilhassa ekonomik işbirliğini geliştirmektir. ” (Feride Cem, Sabah Gazetesi, 28 Aralık 2008)

İsrail ile Filistin çatışmasındaki psikolojik faktörleri inceleyen komisyonun başkanlığını yürüten, Gürcülerle-Güney Osetyalılar arasındaki çatışmalar üzerine çalışan da Prof. Volkan. Buralardaki vahim gelişmeler, kan ve gözyaşları da ortada.

Volkan’a göre bir grup ” Ermeni özürcüsü “nün kampanyası Türkiye’de bütün vatandaşların 1915’e tekrar bakmasına sebep olmuştur. Ama bu kampanya Türkiye’de ciddi kutuplaşmaya sebep olacak. Ama her aydının fikrini söylemesi demokrasinin en basit şartlarından biridir.”

Volkan devam ediyor. “TARC komisyonuna katıldıktan sonra 1915 olayları hakkında yazılanları incelemeye başladım. Bu konuda ciddi-propaganda içermeyen- çok az Türkçe kitap var. Buna karşın Ermenilerin öyküsünü anlatan yüzlerce İngilizce yazılmış kitap mevcut.”

Vicdanlı, objektif namuslu bir bilim insanının bu hallerde yapacağı ilk iş birinci el kaynaklara başvurmaktır. Ama Bay Vamık D. Volksn bunu yapmıyor. Kem küm ediyor. Hatta anlaşılıyor ki Amerikalı Prof. Justin MacCarthy’nin “Death and Exile” (Ölüm ve Sürgün) kitabını bile okumamış.

Vamık D. Volkan: “1915’te büyük bir katliamın olduğu tabii ki doğru” diyor ve göreceği tepkiyi azaltmak için ” bu süreçte Türklerin başına gelenleri kimse duymak istemiyor” sözlerini fluğ bir tonda cümlesine ekliyor. (Sabah, 28 Aralık 2008)

Kıbrıs’ta Ermeni keman hocası Monsiuer Bedelyan’ın evinde dersler alan, ilk defa kemanla Lefkoşa’daki Ermeni kilisesinde sahneye çıkan, 1950’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okurken en sevdiği başasistan Ermeni asıllı bir Türk olan Vamık D. Volkan: “Ermeni soykırımı diye bilinen konu artık Holokost’un eşi olan psişik gerçek (psychic reality) oldu. Özür dilemek, bu vakada çözüm değil.” sözleriyle Türkiye’ye hangi yolu gösteriyor?

Acaba Bay Volkan Amerikalıların katlettiği 120 milyon Kızılderili için, İngilizlerin Hindistan, Pakistan, Yemen, Filistin ve Afrika’da yaptıkları için, İsrail’in 1948’den beri Filistin’de yaptıkları için de bir araştırma-çözüm önerecek mi?

Pek çoğumuz en azından duymuşuzdur. Rus bilim adamı Pavlov’un köpekler üzerinde deney yaparak gösterdiği “şartlı refleks” i.

Bir gün Pavlov’un enstitüsünü su basar. Denek köpeklerin bir kısmı boğulur. Kurtarılanlar tekrar enstitüye toplanır. Pavlov meşhur “zilini” çalar, fakat köpeklerde tık yok. Pavlov şu sonuca varır: “Yaşanan ağır travmalar, şartlı refleksleri ortadan kaldırır. İnsan veya hayvanı en tabii, en ilkel haline geri döndürür.”

Türkiye’mizde neler oluyor?

Her gün yarım düzine Türk askeri Yeni Dünya Düzeni Tarikatı’nın tetikçisi PKK-Barzani-Talabani terörüyle şehit düşüyor. “Kanları yerde kalmayacak” masallarını yıllardır dinliyor, Aziz şehitlerimizin kanlarının yerde kaldığını görüyoruz.

Ülkemizin 1980-2007 arasında küresel finans oligarşisine ve d�hildeki işbirlikçilerine ödediği toplam faiz 451 milyar dolar, buna karşılık yatırım için sadece 100 milyar dolar harcamışız, sesimiz çıkmıyor.

2002’den beri AKP’nin “babalar gibi satarım” zevzekliği ile başta banka ve sigorta şirketleri olmak üzere, stratejik tesisler ve en olmayacak yerdeki topraklarımız satılıyor, gıkımız çıkmıyor.

Elmalar, armutlar, birkaç mafya bozuntusu, birkaç Çin ajanı ile sağdan, soldan sivil-asker ordu komutanı vatansever insanlar, özellikle Türk milletinin binlerce yıllık tarihinden gelen “Ergenekon” a hakaret maksadıyla “Ergenekon şeması” ile eşleştiriliyor. Taa Kanada’dan homoseksüel bir haham bozuntusunun “ifşaatları” ile içeri tıkılıyor.

İnsanların “mal canın yongasıdır” dediği otomobilleri ateşe verilerek etnik çatışma çıkarılmaya çalışılıyor. Güney Doğu’da etnik kalkışma test ediliyor.

Türk polisinin eli kolu bağlı. Türk ordusu kıpırdasa suç oluyor.

Açıkçası Pavlov’un enstitüsündeki köpeklerin başına gelen Türk milletinin üstünde uygulanıyor ağır travmalarla. Milli duygular, milli refleksler kırılıyor.

Prof. Vamık D. Volkan’a göre Atatürk babasını küçük yaşta kaybedince ilk bunalıma giriyor. Annesi Zübeyde Hanım başka birisi ile evlenince, eve gelen üvey baba ile birlikte bunalım iyice kökleşiyor. Can Dündar’ın “Mustafa” sında, Mustafa’nın annesine olan “odipol” bağlılığı olduğu mesajı, verilmeye çalışılan en temel ve örtülü psikolojik operasyon. Burada Freud’un “odipus kompleksi” olarak bilinen çocuğun anneye olan bağlılığını cinsel bağlılıkla açıklayan teoriye gönderme var.

Atatürk denilen adam sözde Türk milletinin en büyük lideri, atası, bir anlamda babası ama aslında onun babası yok. Dündar’ın “Mustafa” sında sık sık Mustafa’nın “yetim” olduğu vurgulanıyor. Mustafa annesine darılıyor. Türk insanının hafızasındaki, başörtülü gülümseyen fotoğraflarıyla yer eden Zübeyde Hanım “eve başka bir erkek getiriyor!” Vamık D. Volkan formatlı Can Dündar’ın “Mustafa” belgeselinde Zübeyde Hanım’ın “yeniden meşru olarak evlenmesine” değil “eve yeni bir erkek getirmesine” vurgu yapılıyor.

Okumaya devam et  DR. FAZIL KÜÇÜK KONFERANSI

Volkan ve Dündar’a göre Atatürk aynı zamanda “oral” bir kişiliğe sahiptir. Freud’un ağız bağlılığı olarak nitelenen “oral evre” çocukların iki yaşına kadar anne memesine olan bağlılık dönemi. Atatürk’te içki ve sigaraya düşkünlük olarak tezahür ediyor.

Bu kavramlar Vamık D. Volkan’ın “Ölümsüz Atatürk: Yaşamı ve İç Dünyası” adlı kitabında Atatürk’ün kişiliği olarak takdim ediliyor.

Volkan diyor ki, Atatürk annesine olan sevgisinin yerine vatan aşkını koyuyor. Ana memesine olan hasretini de “rakı kadehi ve sigara” ile gidermiştir diyor. Dündar “Mustafa” sında bunları açıkça dillendirmeye şimdilik cesaret edememiş.

Bir kısım kendini bilmez, sözüm ona dinimizi de pis emellerine alet eden “İslamcı-Kürtçü”, Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın Selanik genelevinde çalışmış bir fahişe olduğunu “belgeleyecek” kadar ahlak ve izandan yoksundurlar. İftira üstüne iftira.

Hitler’in ifadesiyle, insanlar büyük yalanlara daha kolay inanırlar. Batı emperyalizmi yok etmek istedikleri milletlere saldırırken, öncelikle o milletlerin tarihi önderlerinden işe başlarlar. Çünkü milli birliği, bütünlüğü sağlayan milli kahramanlardır. Bu safhada psikolojik savaş metotlarını kullanırlar. Vamık D. Volkan Büyük Ortadoğu Projesi kapsamındaki milletlerle ilgilenir. Sözde “milletler nasıl birbirini boğazlamaz” teorisi üzerinde çalışarak etnik kinleri, nefretleri ortadan kaldırmaktır. Ancak ne hikmetse Prof. Volkan’ın adımını attığı her yer kan revan içinde kalıyor. Volkan’ın ABD başkanlarına politik psikiyatri konusunda danışmanlık yaptığını biliyoruz. Bir başka hususu da biliyoruz. Volkan’ın görev yaptığı kuruluş ve enstitüler ABD’nin ve İsrail’in istihbarat kuruluşlarıyla iç içe olan kurumlar.

İsrail lobisinin “tavşana kaç tazıya tut” politikası uyguladığı ABD ve Avrupa’daki Ermeni Diyasporası ile Türkler arasındaki düşmanlığı -Türkler açısından böyle bir düşmanlık yoktur- gidermek için devreye Bay Volkan giriyor. Ha keza Kıbrıs meselesinde Türklerle Rumlar arasındaki meseleleri psiko-terapi ile çözmek için devreye giren de o.

Mesele ortada görünen etnik düşmanlıkları ortadan kaldırmak değil. ABD/İsrail/İngiltere ekseninin tehdit olarak algıladığı milletlerin, milli şuurlarının, milli tarihlerinin, milli kahramanlarının ve milli benliklerinin sorgulanması, aşındırılması. Hedefteki ülkelerin “şehir devletlere” etnik alt kimliklere, inanç olarak daha fazla tarikatlaşmaya, cemaatleşmeye itikadi ve mezhep farklılıklarını derinleştirmeye önem verilir.

Bu noktada iki husus öne çıkıyor:

1- Ilımlı İslam/ Dinlerarası diyalog-İsevi Müslümanlık söylemleri ile İslam’ı “Muhammed’siz bir İslam” a dönüştürerek “senkretik” Yahudi-Hıristiyanlığın “İbrahimi dinler” potasına sokmak.

2- Mustafa Kemal Atatürk üzerinden millet şuurunun, milli bilincin ve Türklük reflekslerinin yok edilmesi. Etnik psikolojik operasyonlar burada çok önemli.

Bir milletin tarihi kahramanlıklarını ve milli kahramanlarını yeni yeniden, tekrar ve tekrar sorgulamaya açar, toplumun muhtelif kesimlerinde farklılık yaratacak şekilde tartıştırırsınız.

Türkler kendilerini kahraman bir millet olarak mı görüyorlar? Ordularını çok mu seviyorlar? Süleymaniye’deki gibi Türk özel kuvvetlerine ait subaylara dost gibi yaklaşıp başlarına çuval geçirirsiniz. Elbette böyle bir teşebbüs için başbakanın, genelkurmay başkanının ve dışişleri bakanının kim olduğuna da bakarlar. Mesela Hüseyin Kıvrıkoğlu Paşa veya İlker Başbuğ o tarihlerde genelkurmay başkanı olsa “çuval” hadisesine cesaret edebilirler miydi?

Ya da Türkler, Türkiye’nin kurucu lideri Atatürk’ü çok mu yüceltiyorlar? Onlara Atatürk’ün nasıl da sıradan biri, narsist, diktatör, alkol, sigara ve kadın düşkünü olduğunu “insan Mustafa” olarak gösterirsiniz!

Atatürk’e emperyalistlerin ve içerideki işbirlikçilerinin üç sebepten öfkeleri ve düşmanlıkları sürekli depreşiyor.

a) Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet Türkiye’si her şeye rağmen milletleşmeyi tamamlamış, yurttaşlarının özellikle genç nüfusu eğitimli hale getirmiştir. Eğitimli ve genç nüfusu Türkiye’nin avantajı, düşmanların korkulu rüyasıdır. Bugün öğretmenlerimizin yüzde 52’si kadınlardan oluşmaktadır. Türk kadınları her sahada erkeklerle birlikte artık yerini almaktadır. ABD üniversitelerinde 4500 Türk akademisyen görev yapmakta olup ayrıca, 11 bin Türk öğrenci lisans, lisansüstü ve İngilizce eğitimini halen Amerika’da sürdürmektedir. Ve bu insanların yüzde 98’i milli şuur sahibidir.

b) Batılı emperyalistlerin özellikle “Suudi tipi” dindarlığa itirazları yoktur. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in bilmediğini bilen, İslami bilgileri şeyhin-şıhın yorumuna muhtaç halde olan “dindar Müslümanları” kontrol etmek çok kolaydır. Mustafa Kemal adeta Kur’an’ı bütün Müslüman Türklerin eline verdi. Tarihimizde ilk kez parasını cebinden ödeyerek Elmalılı Hamdi Yazır Hoca’ya -14 yıl süren bir çalışma ile- Türkçe Kur’an tefsir ve meali hazırlattı. Binlerce adet bastırılarak Anadolu’ya dağıttırdı. Böyle bir teşebbüs Müslümanların Kur’an’daki İslam’ı birinci kaynaktan öğrenmesini sağlar ki, emperyalistlerin hiç de hoşuna gitmez. Kaldı ki Atatürk attığı adımla Türk-Müslüman İslam �limleri İmam Hanefi, (699-767), Buhari (810-869), Maturidi (863-944), Hoca Ahmet Yesevi (1103-1165), Hacı Bektaş Veli (1209-1271) ve Şahı Nakşibendi (1318-1389) takip etmiş oluyordu. Böyle bir Müslümanlık hem ameli hem itikadi olarak Eşari ve Selefi İslam inancından farklıdır.

Okumaya devam et  PKK: MEZAR KAZICILARI – DNA AVCILARI

c) İslam’da şehitlik mertebesi vatan içindir ve Mustafa Kemal’deki vatan sevgisi bırakınız milletimizi, düşmanlarımız tarafından bile korkuyla karışık takdir edilir. İşte empeyalistleri en çok korkutan da burasıdır. 11 ay içki içen bir Türk Ramazan ayında içkiyi ağzına sürmez. Dini hassasiyetleri en alt düzeyde olan bir Müslüman Türk dahi Müslümanlığa laf söyletmez. Böyle bir inanç yapısı Mustafa Kemal’de ifadesini bulan tarih milli şuuru ve vatan sevgisi ile birleşirse. İşte Türkiye’nin düşmanlarının dizlerinin bağını çözen, “bu Türkler çok olabilir” dedirten, “bunlar Türk dünyasını da, İslam dünyasını da toparlar dedirten” şuuraltlarındaki korku budur.

İmparatorluk geleneği olan Türk milleti “ahlaki şuurda Muhammed Mustafa(sav), milli şuurda Mustafa Kemal’i bilim ile birleştirirse. ” öyleyse 75 milyonluk Türkiye’yi birbirine düşürmek için her şey mübahtır ” diyor şeyh ya da Soros’un çocukları.

Sözde demokratlık, tartışma kültürü adına bizden kutsallarımızı ve milli varlıklarımızı tartışmamızı istiyorlar.

Bizden ” Ermenilere soykırım ” yaptığımızı kabul etmemizi istiyorlar. İçimizdeki bir avuç dissosiyatif kimlik bozukluğu olanlara Türk milleti adına ” özür ” diletiyorlar. Biz bunların hiç biri doğru değil, gerçekleri anlatalım diye ayağa kalktığımızda anlatamıyoruz. Çünkü bütün basın kanalları şeyh ya da Soros’un emirerleri tarafından tutulmuş vaziyette.

Tartışamıyoruz bile.Onlar hem savcı, hem hakim, hem de avukat. Psikolojik harp metotlarının bütün yıkıcı kanalları zemheri soğuğu gibi esiyor.

Arkasından TESEV adlı bir Vakıf, Soros’un parasal desteği ile (TESEV’in hik�yesini, Mustafa Yıldırım’ın ” Sivil Örümceğin Ağında ” kitabından okuyabilirsiniz) Türkiye’yi ” demokratlaştırmak ” için canhıraş gayret sarf ediyor! TESEV’in son numarası, Atatürk’ün kurduğu ” Cumhuriyet Türkiye’si Kürtlerden özür dilemeliymiş. ” İşte TESEV’in raporundan birkaç cümle: ” Sınır ve sınır ötesi operasyonlar durdurulsun. PKK’nın silah bırakması için STK’lar ve siyasi partiler devreye girsin Kürtçe ikinci dil olarak okutulsun. PKK’lılara sicil affı çıkarılmalı. Türküm, doğruyum andı kaldırılmalı.

TESEV’in bu raporunu AKP Diyarbakır milletvekili Abdurrahman Kurt övüyor ve Türk devletinin Kürtlerden özür dilemesi gerektiğini tekrarlıyor. (Milliyet 24 Aralık 2008)

Fox TV’nin 22 Aralık 2008 tarihindeki saat 22.00 haber bülteninde, AKP Diyarbakır milletvekili Abdurrahman Kurt ile TRT-6’nın müdürünün, Şivan Perver ile Almanya’da konser programı için buluştuğunu öğreniyoruz. Şivan Perver yıllardır Avrupa’da Türkiye’ye hakaret eden bir Kürtçü türkücü.

12 Eylül 1980 Kenan Evren cuntası ve özellikle 28 Şubat 1997 sürecinden bu tarafa neleri tartışıyoruz ve nereye geldik?

Bugün Misakı Milli’yi tartışabiliriz diyenler var.

Irak’ın kuzeyindeki kırmızıçizgileri umursamıyoruz.

Kıbrıs diye bir meselemiz yok.

Türk dili acaba bizim dilimiz mi?

Kürtlere biraz toprak versek ne olur?

Ermenilerden özür dilesek ne olur?

Nüfusumuzun yüzde 26’sının açlık sınırında olduğunu görmezlikten gelerek zekat yerine başörtüsü tartışıyoruz.

Ülkemizin toprakları satılıyor. İsrailliler GAP bölgesinden 450 bin dönüm toprak almış tınmıyoruz bile.

Milli egemenlik iktisadi egemenlikle olur ama bankalar, sigorta şirketleri, stratejik tesisler “babalar gibi satılıyor”, iktisadi milli güvenlik iyice tehdit altına girmiş, herkes cebine girecek bir lira fazlanın hesabını yapıyor.

Mehmet Akif Ersoy Çanakkale için şöyle haykırıyordu:

“Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.”

Daha 100 yıl bile olmamış bu dörtlük yazılalı. 250 bin şehit Çanakkale’yi boşuna mı geçilmez yaptı?

Vamık D. Volkan ve Can Dündar, “Mustafa” ile şeyhin ya da Soros’un çocukları “Ermenilerden özür”, “Kürtlerden özür” ile TV programları ile Türk milletinin beynine ve yüreğine yüzyılın çıkartmasını yapıyorlar.

Ne kadar farkındayız?

Önce Atatürk’ü sonra Atatürk’ün anasını tartıştıracaklar! Sonra?

Sonra sıra bizim anamıza gelecek!

Atatürk’ü ve Atatürk’ün anasını tartışanlar, tartışılmasına ses çıkarmayanlar kendi analarını koruyamaz.

Siz, Ermeni özürcülerinin, TESEV’cilerin, Orhan Pamukların, Elif Şafakların, İsrail’i, Ermenistan’ı, AB’yi, ABD’yi tek satırlık tenkit eden bir yazısını gördünüz mü?

Geçmiş geleceğimizi kuşatmış halde.

Tarih yazan bir Milet iken, tarih okumayı bile unutan bir kalabalığa dönüşmenin bedelini çok ağır ödeyeceğiz.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir