Zambiya Turk Okulu Istiyor

Temmuz ayının başında "Geri Dönmek İçin Gelmedik Madagaskar'a" ve "Kilometrelerce Uzaktan Madagaskar'a Gelmişsiniz..." başlıklı yazılarım üzerine oradaki "College La Lumiere International" yani "Işık Koleji"nden Türkçe öğretmeni Kasım Aksoy bazı hatıralarını yazıp göndermiş. - turkiye harita 1
[email protected] 

Zaman
01.12.2008
Yurtdışındaki Türk okullarının başarısı dünya ülkelerinin takdirini kazanmaya devam ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın davetiyle 10 günlük bir gezi için Türkiye’ye gelen Zambiya Eğitim Müsteşarı Lillian Kapulu, kendi ülkelerine de Türk okulu açılması talebinde bulundu.  

Zambiya’ya Güney Afrika’daki model dikkate alınarak okul yapılmasını isteyen Kapulu’ya Türk işadamlarından olumlu cevap geldi. Zambiya’daki ilk Türk okulunun 2010’da hizmete girmesi planlanıyor.
Ülke yetkililerinin Türk okulu isteme gerekçesi bir başarıya dayanıyor. Zambiya’nın Güney Afrika Büyükelçisi Leslie Mbula, bu ülkedeki Türk eğitim kurumlarının başarısından etkileniyor ve araştırma yapıyor. Öğrencilerin davranış, disiplin ve çalışmalarına hayran kalan Mbula, durumu ülkesine bildiriyor. Zambiya hükümet yetkilileri de Güney Afrika Türk okullarının kurucusu Horizon (Ufuk) Eğitim ve Kültür Vakfı ile irtibata geçiyor. Türk eğitimciler, bu ülkeye de yatırım yapmaya karar veriyor. Her şey iki ay gibi kısa bir sürede gelişiyor. Zambiyalı yetkililer, 2010’da açılacak okul için Türk müteşebbislere bina ve arsa temin ediyor.
Zambiya Eğitim Müsteşarı Lillian Kapulu, kendi öğretmenlerinde bulunmayan fedakârlık, vatanseverlik ve samimiyeti Türk öğretmenlerde gördüğüne dikkat çekiyor. Türk okulundan beklentilerini ise şöyle sıralıyor: “TCrk eğitim sistemindeki güzellikleri ülkemize taşıyarak, eğitim kalitemizi yükseltmek istiyoruz. Türk okullarında öğretilen evrensel değerleri kendi ülkemizde ve eğitim sistemimizde de görmeyi arzuluyoruz. Özellikle sayısal ve fenni bilimlerle teknolojik altyapı açısından Türk eğitimcilerden öncülük etmelerini bekliyoruz.”
Türk eğitim gönüllülerinin iki ay önce ulaştığı Zambiya, 12 milyonluk bir ülke. 2 milyon 300 bin ilköğretim, 700 bin ortaöğretim öğrencisi bulunan ülkede İngiliz eğitim sistemi ‘O Level’ geçerli. Nüfusunun yüzde 50’den fazlası Hıristiyan. İki ülke arasındaki görüşmelerde doktora bazında öğrenci değişimi de öngörülüyor. Türkiye’de okuyan Zambiyalı 2 öğrenci var. İmzalanan anlaşmalarla daha çok öğrenci değiş tokuşu planlanıyor. Zambiyalı yetkililer, okul yöneticilerini Türkiye’de eğitim seminerlerinden geçirmeyi düşünüyor. (Burak Kılıç)
**********************************************************
Türk Okuluna Dua Edeceğim
Abdullah Aymaz, Zaman
30.11.2008
 

Abdullah Aymaz

Temmuz ayının başında “Geri Dönmek İçin Gelmedik Madagaskar’a” ve “Kilometrelerce Uzaktan Madagaskar’a Gelmişsiniz…” başlıklı yazılarım üzerine oradaki “College La Lumiere International” yani “Işık Koleji”nden Türkçe öğretmeni Kasım Aksoy bazı hatıralarını yazıp göndermiş.

Halkının çoğunluğu Hıristiyan olan, gözleri fener gibi parlayan lemur isimli bir hayvanın ve vanilyanın memleketi Madagaskar’dan gelen mektubu size aktarmaya çalışayım. Öğretmenimiz diyor ki:
Madagaskar’da her yıl insanımızın sponsorluğunda kurbanlar kesiyoruz. Madagaskar’a geldiğim yılın ilk Kurban Bayramı’nda kurbanlarımızı kestik. Tabiî daha önce=2 0Malgas halkına haber verdik. “Yarın kurbanları kesiyoruz, herkese et vereceğiz.” diye. Ertesi sabah haberimizi alan bütün Malgaslar okulun önünde birikmeye başladı. Kimisi yaşlı kimisi çocuklu müthiş bir kalabalık okulun kapısı önünde birikmeye başladı. Biz kurbanları kestik birer birer, ikişer ikişer kiloluk halinde poşetlere koyduk ve dağıtmaya başladık. Dağıtmaya başladık ama herkes bir kilo et alabilmek için birbirini eziyor. Ne yapıyorsak bir türlü insanları hizaya koyamıyoruz. Kimisi et alıyor bir daha geliyor. “Bak sen etini aldın başkası da var burada o da alsın.” diyoruz. Kadın bıçakla parmağını kesiyor. Tabii biz şaşırıyoruz. “Ya niye böyle yapıyorsun?” “Elimi kesmesem bana acıyıp et vermezsiniz.” diyor. Bir başkası kucağındaki çocuğu yere atıyor çocuk yerlerde feryatlar içinde. “Sen annesin çocuğunu niye yere atıyorsun? Olur mu böyle şey?” diyoruz. “Böyle yapmazsam bana et vermezsiniz.” diyor. Bir taraftan et dağıtıyoruz bir taraftan da böyle manzara karşısında içimiz burkuluyor, eziliyor, “Allahım ne yapsak ki?” bu insanları böyle memnun etsek. Velhasılı o gün okulun kapısı izdihamdan dolayı yıkıldı, zar zor o gün bütün etleri dağıttık.
Ertesi sabah okulda bir köşeye birkaç poşet bırakmıştık. Onları da daha önce tesbit ettiğimiz insanlara verecektik. Ben okula geldim okulun üst katında bir ara birbiriyle kavga eden iki insan sesi duydum. Pencereden baktım iki tane bayan bizim okulun bekçisiyle kavga ediyor. Okulun bekçisine diyorlar ki: “Bizi içeri al.” Bekçi de, “Ben sizi içeri alamam, bana kızarlar.” diyor; fakat kadınlar çok kararlı, bir ara yerden bir taş aldı, “Ya beni içeri alırsın veya bunu kafana indiririm.” diyor bekçiye. Ben hemen aşağı koştum “Ne oldu?” dedim. Bekçi, “Mösyö bunlar et için gelmişler ben yok, diyorum inanmıyorlar.” Ben yanlarına gittim “Ne oldu, ne istiyorsunuz?” dedim. İki kadın üstleri başları perişan, ayaklarında ayakkabı yok, üstlerinde elbise, birisinin kucağında küçük bir çocuk “Mösyö duyduk ki bu okul herkese et dağıtıyormuş. Bizim evimiz çok uzak, kilometrelerce yürüdük geldik ama şimdi et yok diyorsunuz.” dedi ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. “Tamam, dedim üzülmeyin. Ben size et vereceğim, sakin olun.” dedim. Kadın o kadar sevindi ki, çığlık attı. Ben hemen okuldan iki kilo birisine iki kilo da birisine poşetlerde etleri verdim. “Buyurun bunu afiyetle yiyin.” dedim. Kadın o kadar sevindi ki elimden tutarak “Bak mös yö şimdi ne istersen yaparım.” dedi. “Yok.” dedim. “Gidin bunu afiyetle yiyin. Başka bir şey istemiyorum.” dedim. Kadın defalarca teşekkür etti ve okuldan sevinerek ayrıldı.
Ertesi sabah bizim belletmen arkadaşların kaldığı bir ev vardı kilisenin hemen karşısında. Belletmen arkadaşlardan birisi dışarıdan sesler duyuyor ve balkona çıkıyor. Bakıyor ki, bir kadın kilisenin önünde rahibeyle kavga ediyor. Rahibeye diyor ki: “Beni hemen içeri al, dua edeceğim.” Rahibe de diyor ki: “Üstün başın çok kötü, seni içeri alamam.” Kadın ısrarla “Beni içeri alacaksın.” diyor. Rahibe çaresiz “Peki gel.” diyor. “Bu duadaki ısrarın ne böyle?” diyor. Kadın diyor ki: “Sen ne diyorsun, biz çok açtık dün, bak buradaki Türk okulunu görüyor musun, bizden para almadan et verdiler. Ben şimdi bu Türk okuluna dua edeceğim ve sen bana engel olma yeter.”
İşte gerçekler!.. Bir insan olarak hepimizi çok büyük işler bekliyor. Pek büyük mesuliyetlerimiz var. Bunlara bîgâne kalmamız söz konusu olamaz. Ancak kanımız donmuş ve insanlığımızı da unutmuş olmamız lâzım.

Okumaya devam et  Osmanlı, o dönemin Avrupa Birliği olan “Avrupa Devletler Konseyi”ne girince parçalanmıştı

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir