CIA ajanından BOP itirafı

Eski CIA ajanı Fuller'den sarsıcı açıklamalar... - cia
CIA ajanından BOP itirafı

Eski CIA ajanı Fuller’den sarsıcı açıklamalar…

CIA eski üst düzey yöneticilerinden Graham Fuller, Büyük Orta Doğu Projesi’nin bir felakete dönüştüğünü ve Türkiye’nin Orta Doğu’da Amerikan planlarına dahil olmamasının kendi çıkarına daha çok hizmet edeceğini söyledi.

Orta Doğu’da Türkiye ile Amerikan çıkarlarının birbiriyle uyuşmadığını söyleyen Fuller, Türkiye’nin Washington yörüngesinde olmayan bir siyaset izlemesi gerektiğini çünkü Amerikan planlarına dahil olmasının idam fermanını imzalaması anlamına geleceğini söyledi.

BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Fuller, Türkiye’nin kendi Kürt sorunun rehini haline geldiğini ve bölgesel bir güç olmak için Kürt sorununu çözmesi gerektiğini de vurguladı.

Amerikan istihbarat örgütlerini bir araya getiren ve geçtiğimiz günlerde küresel beklentiler raporu açıklayan Amerikan Ulusal İstihbarat Konseyi’nin başkan yardımcılığını da yapan Fuller, CIA için Türkiye, Suudi Arabistan, Lübnan ve Afganistan’da da çalışmış.

Fuller Türkiye’deki faaliyetleri, Türkiye ve İslam konusundaki düşünceleri nedeniyle çok eleştirilmiş tartışmalı bir isim.

Daha sonrasında Rand Corporation’da siyaset bilimci olarak görev yapan Fuller’la 20 Ocak’ta iktidarı devralacak alan Barack Obama’nın muhtemel Orta Doğu siyaseti ve bu siyasetin Türkiye ile ilişkilerine yansımasını konuştuk.

Fuller’a ilk olarak, ABD ile Türkiye’nin Orta Doğu siyasetlerindeki farklılığı sorduk?

GRAHAM FULLER: Üzülerek söylüyorum ki, Bush yönetimi altında geçen son sekiz yıldan bu yana, Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye, Orta Doğu’da ortak çıkarlara sahip değil. Dolayısıyla, İki ülkenin ortak bir amacı paylaştıkları fikrine katılmıyorum.

Bence, Amerika, oldukça etkisiz olduğu ortaya çıkan, teröre karşı küresel savaş stratejisi üzerinden, bölgedeki birçok ülkeye karşı kavgacı ve olumsuz bir siyaset izlemeye devam ederse, Türkiye, ABD’yi bölgedeki ilişkileri açısından iyi bir ortak olarak görmeyebilir.

Bu durumda da, Türkiye, kendi çıkarlarına daha uygun, rasyonel ve bağımsız bir siyaset izlemek durumunda kalacaktır. Bu da Amerikan çıkarlarının dışında bir çizgi izlemek anlamına gelir.

Burada özel olarak, Rusya, İran ve Suriye ile iyi ilişkiler geliştirmekten, Filistin siyasetinin Hamas da dahil olmak üzere unsurlarıyla ilişkiler kurmaktan söz ediyoruz. Ayrıca, ben Türkiye’nin komşularıyla iyi ilişkiler kurmasının faydalarını, Washington yönetimi bunu anlamamış olsa da, hem Türkiye hem de Amerika açısından şimdiden görmeye başladığımızı düşünüyorum.

Türkiye’nin arabuluculuk için nüfuzu yeterli mi?

BBC: Geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk girişimlerini takip etmiştik ancak, sürecin devamına ilişkin şimdilerde çok şey duymuyoruz. Ayrıca, Başbakan Erdoğan’ın İran’la ABD arasında arabuluculuk yapma önerisine de Amerika’dan sıcak bir yaklaşım izlemedik. Sizce Türkiye’nin bölgede ciddi bir arabuluculuk rolü üstlenmek için yeterince nüfuzu var mı?

GRAHAM FULLER: Tabii ki Türkiye’nin, bölge ülkeleri üzerinde ve bölge diplomasisinde, Amerika, Rusya ya da Avrupa ülkelerinin sahip olduğu türden bir nüfuzu yok. Ancak Türkiye bir bölge ülkesi ve arabuluculuk yapmak istediği ülkeler de komşusu olan ülkeler. Dolayısıyla bunun bir önemi var.

İkinci nokta ise, bölgedeki düşünceleri etkilemedeki rolü… Türkiye birbirleriyle diyalog kurmayan ülkeleri diyaloga çağırıyor. Bu çağrı bile bazı kapıları açıyor ve bence eninde sonunda ülkeler, bu çağrıya ilgi duymaya başlayacaklar. Diyalogun, daha ileriki aşamalarında da arabuluculuk rolü daha büyük güçlerin eline geçebilir.

Herkesle dostluk siyaseti sürdürülebilir mi?

BBC: Daha önceki açıklamalarınızda da Türkiye’nin kimseyle düşman olmama siyaseti izlediğini vurguluyordunuz. Peki, sizce, birbirine düşman olan ülkelerin hepsiyle dost bir ilişki yürütme siyaseti, sürdürülebilir bir siyaset mi? Örneğin, Amerika ile İran arasındaki ilişkiler daha üst bir düzeyde gerginleşirse, Türkiye konumunu nasıl sürdürecek, bir taraf tutmak zorunda kalmayacak mı?

GRAHAM FULLER: Ben bu siyasetin sürdürülebilir olduğunu düşünüyorum. Bence Amerika Birleşik Devletleri’nin kendisi de buna benzer bir siyaseti, kendisi için uygulayabilir. Amerika, izlediği siyasetle kendisine düşman yaratıyor. Türkiye de bu tuzağa düştü daha önce.

Ama önümüzdeki dönemde Amerika ile Türkiye’nin İran’a yönelik siyasetinde değişiklikler olursa, bırakalım, öyle olsun. Sanırım Türkiye kendisi için doğru olanı yapmak zorunda kalacak ve bu da İran’la yakın ilişkiler kurmaktan geçiyor.

‘Büyük Orta Doğu Projesi felakete dönüştü’

BBC: Amerika ile Türkiye’nin yollarının ayrı olduğunu söylüyorsunuz ancak birkaç yıl öncesine kadar Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye’ye önemli bir rol biçildiğinden bahsedilirdi? Ne değişti bu dönemde?

GRAHAM FULLER: O, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesiydi ve bence bu proje, bir felakete dönüştü. Çünkü bölgede yalnızca daha büyük bir istikrarsızlık ve özel olarak Amerika’ya karşı daha büyük bir tepkiye yol açtı. Dolayısıyla ben Türkiye’nin bölgede, bir Amerikan planı dahilinde rol üstlenmesi gerektiği görüşüne katılmıyorum.

Samimiyetle söylemem gerekirse, bence Orta Doğu’da Amerikan planına dahil olmak, Türkiye’nin ya da bölgedeki başka ülkelerin çıkarları açısından idam fermanını imzalaması anlamına gelir.

BBC: Peki, Ocak ayında iktidarı devralacak olan Obama iktidarının Orta Doğu siyasetinin Türkiye ile Amerika ilişkilerine nasıl bir etkisi olmasını bekliyorsunuz?

GRAHAM FULLER: Ben Obama yönetimi altında, Amerika’nın Ortadoğu’daki siyaseti açısından önemli değişiklere şahit olacağımız konusunda umutluyum. Bence Türkiye için, kendisini, İran, Suriye, Rusya ve Filistin konularında çok zorlamayacağını tahmin ettiğim bir Obama yönetimiyle iyi ilişkiler geliştirmek daha kolay olacak. Ancak, o gün gelene kadar Türkiye’nin kendi çıkarlarını merkeze alarak bağımsız ve barışçıl bir siyaset izlemesinin kendisi açısından daha doğru olacağını düşünüyorum.

BBC: Türkiye geçtiğimiz yıllarda önemli siyasi çalkantılara da sahne oldu. Bu konuda Bush yönetiminin, mesafeli bir tavır izlediğini gördük. Peki, sizce Obama yönetimin nasıl yaklaşması beklenebilir Türkiye’nin iç siyasi dengelerine?

GRAHAM FULLER: Obama yönetiminin, Bush yönetimiyle kıyaslandığında, Türkiye’de demokratik kurumların önemine daha çok vurgu yapacağını düşünüyorum. Çünkü Bush yönetimi, ilkesel düzeyde bir siyaset izlemedi ve genel olarak Türkiye’de Amerika’nın bölge siyasetine destek sunan kesimleri desteklemeyi doğru buldu. Ancak, en genel düzeyde Amerikalılar Türkiye’nin iç siyasetine fazla müdahil olmamayı doğru buluyorlar.

‘Türkiye kendi Kürt sorununun rehini’

BBC: Siz aynı zamanda, Türkiye’nin dış politikasını Kürt meselesi üzerinden gördüğünü söylüyorsunuz. Peki, Kürt sorununu çözmeden Türkiye bir bölgesel güç olabilir mi?

GRAHAM FULLER: Hayır. Bu kesinlikle mümkün değil. Türkiye Kürt sorunu tarafından rehin alınmış durumda. Mutsuz bir Diyarbakır, Türkiye’yi bölgede güçsüz bir hale getirir ve Kürt sorununu manipüle etmek isteyen düşmanlarının yönelimlerine karşı daha savunmasız kılar. Bu Türkiye’nin Irak, İran ve Suriye ile ilişkilerinde elini bağlayan bir unsur olur.

Türkiye bu sorunu çözmeden, bu ülkelerle güven içinde bir ilişki kuramaz. Ancak, mutlu bir Diyarbakır, Türkiye’nin dış siyasetinde kullanabileceği çok önemli bir araç olacaktır. Türkiye, kendi Kürt sorununu çözebilirse, bölgede daha güçlü olabilecek ve o zaman İran, Irak ve Suriye’nin kendi Kürt nüfuslarından korkması gerekecek. Çünkü o zaman Türkiye Kürt meselesi konusunda söz hakkını eline geçirecektir.

BBC: Peki bunun kısa vadede gerçekleşmesini olası buluyor musunuz?

GRAHAM FULLER: Tabi bu tür meseleler bir gecede halledilmez. Ancak, Türkiye doğru yönde ilerlemeye başladı. Şimdi artık Iraklı Kürtlerle diyalog kurmaları gerektiğini anlıyorlar. Türkiye sorunu anladığını göstermeye başladı. Eğer Türkiye Iraklı Kürtlerle diyalogunu artırabilirse PKK sorununu çözebilir. Türk ordusu dahi, PKK üzerinde askeri baskının yanı sıra siyasi baskı yaratmanın önemini anlamış gibi görünüyor.

BBC: Ancak, şiddetin son aylarda daha da arttığını, kentlere de şiddet olaylarının yansıdığını görüyoruz. Siz, tüm bunlara rağmen, sorunun çözüme doğru gittiğini gözlemleyebiliyor musunuz?

GRAHAM FULLER: Buna katılıyorum ve gerçekten rahatsız edici olduğunu düşünüyorum. Bu bir yandan, Kürt siyasetinin bazı unsurlarının çaresizliğine ya da sabırsızlığına işaret edebilir, diğer yandan da Türkiye’deki bazı muhafazakar unsurların sorunun çözümünü istememelerinin sonucu olabilir.

Ancak, bence dış siyasette yalnızca Irak ve İran’la siyasetin, müzakerelerin sonucunda düzelebilir. İç siyasette ise, Kürtlerin kültürel hakları gibi konularda ilerleme sağlanması, Türkiye’nin sorunu çözme kabiliyetini artıracaktır.

——YORUM————-

 

From: [email protected]
B O P

 

Graham Fuller ve onun gibi ajanlar, asla kisisel goruslerini belirtmezler. Onlar kisi olarak degil, mekanizmanin bir dislisi olarak yasamlarini surdururler. Dolayisi ile onlarin aktardigi her cumle, belli bir stratejinin toplumlara ozumletilmesi amaci tasiyan bir kurgudur.

Sovyetlerin cokus doneminde, katildigi “Club Monakus” toplantisina katilan eski CIA sefi buyuk usta Fuller; “Amerika’nin, Avrasya kitasinda meydana gelen bu degismeler karsisinda bulunmadigini, bagimsizligini ilan eden Baltik Cumhuriyetleri gibi oteki cumhuriyetler arasinda bagimsizliklarini ilan edenleri tanimaya hazir olmadigini” aciklamistir. Oysa Derin ABD, Fuller’in bu aciklamalarinin tamamen tersine bir politika izleyerek, gunumuz Cekoslovakya’sinin da NATO’ye dahil edilmesi israrlari yuzunden, Rusya’nin Gurcistan’a mudahalesine sebebiyet vermis ve eski Dogu Bloku ulkelerinin, NATO’yu en “ehven care” olarak gormesine neden olacak bir Rusya ocusu yaratmistir.

Prospect for Peace and Democracy in Iraqi Kurdistan olusumunu desteklemek amaci ile Istanbul Musevisi John Barkey ve Kurd Parlamentosu Baskani Paris Kurd Enstitusu Direktoru Kendal Nezan ile birlikte 2000 yilinin Nisan ayinda Washington’da yapilan, Washington Kurdish Enstitute toplantilarina katilan da yine Graham Fuller’den baskasi degildir. Karanliklar Prensi olarak un kazanan Richard Perle’yi, yaninda, masum bir aziz gibi birakacak olan Paul Henze ile en yakin iliskileri surduren de yine Fuller’dir.

Fuller’in yakin dostu Paul Henze’nin 1998 yilinda yazdigi Turkey and Ataturk Legacy kitabinda gecen su cumleleri, Turkiye’nin bugun icinde bulundugunu konumu cok daha net olarak gostermektedir.

“Bolgelerin kendilerini yonetimde daha cok sorumluluk almalari yonunde cok az sey yapilmistir. Turkler’in cagdas dunyaya siyasal yonden en basarili ve gelismis ulkelerin ‘federasyon duzeniyle’ yonetilenler oldugunu dusunmeye baslamalari gerekir.”

Fuller hakkinda yazilabilecek birkac ciltlik seri olabilecekken, buradaki tum detaylara deginebilme luksumuz yoktur. Bu yuzden Graham Edmund Fuller, Paul Bernard Henze gibiler ustunde odaklanmak yerine, bu kisilerin Turkiye politikalarini Turkler’e diretmekte rol oynayan yerli isbirlikcilerini arastirmak ve bu curuk elmalari sepetten temizlemek, yanlizca Turkiye’nin birlik ve beraberliginin korumakla kalmayip, ABD’de yasamini surdurmekte olan Turk Toplumu icindeki etki ajanlarinin temizlenebilmesine de yardimci olacaktir.

Onlarin ne yaptigi degil, bizlerin ne yapmadigidir Turk Sorunu…

Saygilar,

Gusan Yedic

Okumaya devam et  VATANIM SENSİN TÜRKİYE!!

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir