OBAMA ZAFERİ VE BİZLER

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Hussein Obama
,

Dünya, Obama’nın olası bir zaferine “güya” hazırdı. Medyasıyla, aydınlarıyla, halklarıyla… Ama siyah kökenli adayın kazanması ortaya bambaşka boyutlarda bir “Obamania” çıkardı. Sadece Bush rejiminin insanlık dışı saldırılarla dünyayı kana bulayan affedilmez tavrından utandıkları için ülkesini terk eden, yüz binlerle sokaklara dökülen Amerikan halkının demokrat kesimleri değil… Tüm insanlık, evrensel barışa doğru atılacak umut dolu bir adıma o kadar susamış ki! Obama’ya akıtılan sevginin kökeninde, hem Irak savaşının büyük travmaları, hem de dünyadaki birçok ülkenin, kendi tıkanmışlıklarını aşmak için büyük bir demokratik açılım özlemi içinde olmaları var.

Fransa’da Sarkozy’nin geleneksel “sağcı” politikalarına tepki duyanlar, İtalya’da Berlusconi’ye diş bileyenler, İran’da ilginç şekilde iktidar-muhalif tüm kesimler veya ülkemizde AKP zulmüne tepki duyanlar ve tam tersine sosyal demokrasinin yaşadığı akıl almaz liderlik zaaflarına artık katlanamayanlar… Avrupa’nın her yerinde, “beyaz” adama karşı hakkını, geleceğini, eşit haklarını arayan zenciler, Araplar, Türkler, Çingeneler, ezilmişler… Her biri Obama’nın zaferinde bilinçaltında almak istedikleri kendi hayat rövanşını görüyorlar. Her biri dünyanın artık bir kabustan uyandığını, daha güzel günlere yöneleceğini düşünüyor. Nasıl bir nefret ormanı ekmiş 8 yılda Bush! Ben Amerika’da, bu sevinci gözyaşlarıyla karşılayan sanatçı arkadaşlarım adına da çok sevindim…

Bu ülkede ve tüm dünyada ABD’den söz ederken artık biraz ezber bozmamız gerekecek. Evet biliyoruz, Bush emperyalizmi 21 Ocak sabahı bir saniyelik geçişle bitip gitmeyecek. Ama önyargısız bir kredi açmaya mecburuz. Göreceğiz, Obama yeni savaşlar, yeni “Şili darbeleri” tezgahlayacak mı, dünya halklarının veya ekolojinin taleplerini dinleyecek mi, kendi vaatlerini tutacak mı? Kim ne derse desin, bu olay, Martin Luther King’in rüyasının gerçekleşmesi… Umuyorum ki artık dünya da yalnız ırkçılık değil, her ülkede, her egemen çevrede egoizm de, çıkarcılık da gerileyecek, bu insanlık dışı “değersizlikler”, yerlerini, belki bireylerde bile, paylaşma, empati ve yardımlaşmaya bırakacak.

En çok neye gülüyorum biliyor musunuz? Yıllardır “Bush”çuluktan ödün vermeyen, en fırıldak yorumlarla savaşı bile onaylayan ikinci Cumhuriyetçi dönek kadro, şimdi utanıp sıkılmadan bir de Obamacı kesildi! Güler misiniz, ağlar mısınız? Şimdi bu yeni fırtınanın rüzgarından hasat toplamak istiyorlar. Aynaya bakın artık, yeter! Bir de Obama’yı ülkemizdeki “Kürt”lerin durumuna benzetenler var. Bu herhalde şaka olsa gerek! Tam tersine, Obama ve tüm Amerika’nın ezilmiş, demokrat veya “renkli derili” insanları, tüm ülkelerini kucaklayarak bir siyaset yürütüyorlar. Onlarda ırkçılıktan, ayrımcılıktan eser olmadığı gibi, tam tersine “bölücü” her zihniyetle bizzat savaşıyorlar. Obama ırk ayrımının her türlüsünü reddedenlerin sesi. Irkçı, bölücü, etnik ayrımcılıkla siyaset yapan ortaçağcıların değil! Belki 20 yıl sonra, Almanya’da bir Türk, ya da Fransa’da bir Arap kökenli kişi başkan olursa, belki “uzaktan” bir benzerlik aranabilir.

“Herkes Obama’sını arıyor dünyada” diye başlıklar vardı geçen hafta. Kafamda “Penguenlik” bir karikatür çizdim. Bizim malum liderler oturmuş ayna önüne, arkalarında yağcı kadroları, bir yandan yüzlerine siyah sprey sıkıp, öte yandan diş temizliği, gülüş denemeleri yapıp, bir de iki numara tıraş oluyorlar… Duyulan sesler de şu; “Oldu oldu Başkan, valla gerçeğinden daha çok benzediniz, ‘Obama’mızı bulduk’ diye çıkabiliriz yarın!”

Sahi, neden bizde olamıyor bunlar? Neden dört yıl önce siyaset sahnesinde o sıfatların yanına hiç yaklaşmamış bir insan, birden umut saçarak, liderlik koltuğuna, en demokratik yöntemlerle, oturamıyor? Bu tıkanıklıkları bizzat içinden yaşamış bir insan olarak, “ring”e çıkan tüm yolların mayınlarla kapatılıp yok edildiğini söyleyebilirim. Ülkemizde demokratik siyasi mücadele yollarına saygı duyan bir parti yok. Ayrıca olmayan bir başka şey daha: Gençliğe inanç yok. Deri hücrelerinin kendini yenileme kapasitesi iptal edilmiş. Partiler, nasırlarıyla yaşamaya mahkum edilmişler. Yaşa, tecrübeye, lidere olan “saygı”, yerini bir “tahakküme boyun eğmeye” bırakmış.

Bu yüzden de halkın görebildiği hiçbir felaket öngörüsünü, partilerimiz göremiyorlar. Bu müzmin hastalığı ileri haftalarda, yerel seçimlerin dramatik gündemiyle ele alacağız.

Bedri Baykam


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir