DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI ADALET VE HALKA SAYGI

Mustafa Nevruz SINACI - guclunun degil herkese esit adalet

Mustafa Nevruz SINACI

Okuyucularımdan dört elektronik posta (e.Mail) adresi üzerinden günde yaklaşık 2000 dolayında mektup alıyor; Fakat ancak bunlardan “çok özel, önemli veya acil” ibaresini taşıyan 40 veya 50’sini okuyabiliyorum. Geri kalanına ise genellikle standart teşekkür bildirimi yazar, ama mutlaka her kese ve her kişiye mutlaka bir cevap göndermeye çalışırım. Genel mektuplar ile öneri ve tenkitlerden “dikkate değecek derecede” konjonktürel, tarihi, güncel ve bilimsel olanlarını da makalelerimde konu ederim.

Örneğin bir okuyucum: “Bugünkü yazınızda ‘Demokrasi ve halka saygı’ diyorsunuz. Size bir soru sormak istiyorum. Acaba, ülkemizde demokrasinin var olup-olmadığından haberiniz var mı? Ben yok diyorum. İnanmıyorsanız hesaplayalım. Aşağıda Cumhuriyet Katsayısı başlıklı yazımı okumanızı ve köşenizde bana cevap vermenizi talep ediyorum.”

Yine bugünkü yazınızın sonunda vurgu yaparak, “Halkın tercihine isabetsiz, anlamsız ve yanlış diyenlerin dönüp bir de kendilerine, yakın geçmişte ve halihazır ile sürüp ısrarla savundukları fikirlere bakması gerekir.” diyorsunuz.

Ben bir “okuyucu, iyi bir izleyici ve gözleyici” sıfatıyla bu konuda da halkın tercihine yanlış diyorum. Zira Türk halkı, çok uzun bir süredir doğru-dürüst düşünme ve doğru karar verebilme meleke ve yeteneğini kaybetmiş bulunmaktadır. İnsanlarımız büyük bir baskı ve bu baskıdan mütevellit korku içindedirler. Memur amirinden, amir müdüründen, müdür başkandan, başkan genel müdürden, genel müdür müsteşardan, müsteşar bakandan,  bakan ise Allah’tan korkar gibi başbakandan korkmaktadır.

Bu paralelde öğrenci okulda, çocuk ailede, bütün bireyler sokakta korku içindedir.

Bu korku psikozu genellikle genel ve lokal gerilimleri de beraberinde sürükler.

Bazı evlerde kadın kocasından, kahir ekseriyette ise koca karısından korkar, çekinir. Çünkü, son yıllarda öyle şirret ve lânet tip bir “kadın türü” ortaya çıkmıştır ki; İnsan formu üzerinde yıllardır yürütülen deformasyon ve mutasyon çabaları “tam kâbus” derecesinde bir sonuç vermiştir. İşte bu “Türk milletini” mutasyona uğratma, deforme etme, yozlaştırma ve özünden uzaklaştırma çabaları “çok net ve sarih bağlamda” ilk ihtilâl ile başlar.

Alın size çok özgün ve karakteristik bir örnek:

Faraza, bir kesim cahil, gafil, muhtemelen nesebi gayri sahih, şuuru bulanık, kimyası bozuk ve aptal halkın taktir ve tasvip ettiği 27 Mayıs yönetiminin tarihe utanç verici olaylar zinciri, ayıp ve hicap içinde geçen rezillikleri vardır. İşte bunlardan birisi:

Ali Fuat Başgil’in Cumhurbaşkanlığına seçilmesi yönünde bir temayül belirir.

Sonra bakın neler olur biter:  

“Biz size cuntadan aldığımız talimatı tebliğ ediyoruz. (…) Fakat, bu talimatı kabul etmediğiniz takdirde, sizin hayatınızı garanti edemeyiz. (…) Netice yalnız bundan da ibaret kalmayacaktır. Meclis açılmadan dağıtılacak, seçimler iptal edilecek, partiler kapatılacak ve askerî idare devam ettirilecektir.”

Bu sözler kimin mi ?

Tabii ki, General ve Tabii Senatör Sıtkı Ulay’ın.

27 Mayıs darbesinin mimarlarından general ve tabii senatör Sıtkı Ulay’ın, partililer tarafından cumhurbaşkanlığına layık görülen Ali Fuat Başgil’i, 1961’de başbakanlık binasına  çağırdığında söylediği sözler …

NEDEN !…

Çünkü merhum Ali Fuat Başgil alimden bilinir. Kendisine dindar denilir. İlminden ve irfanından korkulur. Ali Fuat Başgil, vakti zamanında Menderes’e, Bayar’a karşı çıkacak kadar mert, dürüst, ilkeli, onurlu ve kararlı bir kimsedir. Tasavuf ile alâkası vardır. Oysa cunta ile gelen ve ülkenin üzerine sinen zihniyet alenen din Allah düşmanıdır. Genellikle din düşmanı, ateist ve paganlardan oluşur. Hakim sınıfın ağırlıklı bölümü mason, misyoner iş birlikçisi, neseben (kökten) Ermeni, Rum-Yunan ve Yahudi’dir. Yani dönme ve devşirme. Ve din ile dindarlık düşmanlığının patenti bunlara aittir. Bütün korkular da bu dönemden itibaren başlar.

OYSA !..

Sizin “dindar” dediğinizde, bu söyleme şiddetle karşı çıkan, söylemden ürken, korkan ve lâiklik kisvesi altında dine karşı şiddetli bir mücadele sürdüren gerici, mürteci, yoz, yobaz  ve irticai bir kesim. Bu kesim neredeyse % 100 solcu.

Ben onlara şöyle hitabı münasip görüyorum :

            “Sizin dindar kelimesinden ürkmeniz (aslında hep bir korku inşa etmek ve bunun ticaretini yapmakta ki maharetiniz tartışılamaz), sizin bulunduğunuz konumu ifade ediyor. her ne kadar karanlıkta yaşamayı sevseniz de, karanlıkta görünemez olduğunuz anlamına gelmiyor. siz(ler)i biliyoruz, tanıyoruz. Kur’an da tarifi bulunan örneklerden birisisiniz sonuçta. Ve ne bulunmaz hint kumaşı ve nede kerameti kendinden menkul büyük bir şahsiyet. Sizler hokkabazsınız, göz boyayıcı, yüzyılı aşan bir süredir “cambaza bak” numarası ile bu saf milleti aldattınız, ama yetti artık. sizin hangi kelimeleri algılamanız kimin umurunda! Dine ve dindara tahammül etmeyi öğrenmenizde umurumuzda değil! Türban/başörtüsü ayrımı yapan zihninizin kaç kıvrımdan oluştuğu, beyninizdeki nöron sayısı ve aralarındaki garip ilişki!

Okumaya devam et  GERİCİ BİR AKIMIN İFLASI; BİLGİ ÇAĞI’NIN (!) ÇÖKÜŞÜ

Aşağıdaki yazıyı sizin ve sizin zihniyetinize sahip zavallılara ithaf ediyorum (hiç bir düşünce kırıntısı içermeyen zırvalar için ancak vakit bularak cevap yazabildim. Size ve görüşlerinize değer verdiğimden değil, cevapsız bıraktığımı sanmamanız ve kendinizi -sustuğumu zannederek- haklı zannetmemeniz için)

Müzmin Din Düşmanlığı

BİZDE büyük medyanın ve bazı güçlü derin lobilerin müzmin bir hastalığı veya cinneti vardır: Dine ve dindarlara çatmak, onları ülke için bir tehdit ve tehlike olarak görmek.

Bir ülke düşünün, halkının çoğunluğu Müslüman. Milli kimliğinin en büyük unsuru İslâm ve orada İslâm’a ve Müslümanlara amansızca saldırılıyor. O ülkede huzur olur mu, toplumsal barış olur mu?

Müslüman bir ülkede Peygamberin doğum günü münasebetiyle yapılan bir törende birkaç kız öğrencinin ilahi okumasından daha tabii ne olabilir?

Müslüman bir ülkenin bir lisesinde birkaç öğrenci okulun alt katında ders saatleri dışında namaz kılıyormuş… Din düşmanları feryadı basar… Gericilik var, tehlike var, tehdit var!..

Birtakım güçlü lobilerin ve egemen azınlıkların Türkiye gibi Müslüman bir ülkede agresif ve militan bir şekilde din düşmanlığı yapmaları, bu ülkenin karşı karşıya bulunduğu en büyük talihsizliktir.

Diyelim ki, Hindistan’da yaşıyorsunuz, orada çoğunluğu meydana getiren Hindular ineği kutsal tanırlar. Siz ise böyle bir inanca sahip değilsiniz… Medeni bir insan olarak ne yapacaksınız? İnek konusunda, çoğunluğu teşkil eden Hinduları darıltacak, üzecek, öfkelendirecek bir söz söylemeyecek, bir hareket yapmayacaksınız. Aksi takdirde toplumsal barışı bozmuş olursunuz. (devamı var

 

DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI ADALET VE HALKA SAYGI (2)

Mustafa Nevruz SINACI

İslâm dininde akla, vicdana, sağduyuya aykırı hiçbir şey yoktur.

Müslüman olmayanların İslâmi inançlara, ibadetlere, törenlere, törelere saygılı olması gerekir, İslâm dininde.

Müslüman toplumda hayâ denilen bir değer vardır.

Yani utanç verici şeylerden çekinmek, korunmak…

Zamanımızda bazı toplumlarda bu değer yoktur.

Onlarda yok diye, hayâları dolayısıyla Müslümanlara saldırmaya ne hakları var?

Saldırgan, militan, fanatik, cür’etkâr din düşmanları bu ülkede toplumsal barışa en büyük darbeyi vuruyor. İslâm’a ve milli kimliğe aykırı olan kendi değerlerine toz kondurmayan, ideolojilerini kutsallaştıran güçlü lobiler ve egemen azınlıklar Müslümanların mukaddesatına ve değerlerine hayat hakkı tanımıyor.

Hür bir düzende Mason locaya, Hıristiyan kiliseye, Musevi sinagoga, Müslüman da camiye ve tekkeye gider. İşte onlar bu çeşitliliği kabul etmiyor. Ben locaya ve kulübe gidebilirim ama Müslüman tekkeye ve dergâha gidemez diyor. Niçin diye soruyorsunuz, gericilik olur cevabını veriyor. Gericilik ne demektir, târifini (tanımını) yapar mısınız deyince de öfkeleniyor, tehditler savuruyor.

“Masonlar localara gidip Masonluk yapabilir ama Müslümanlar tekkelere gidip (oralarda namaz kılamaz, zikrullah yapamaz, çünkü Atatürk tekkeleri kapatmıştır…” diyorlar) Onlara soruyoruz; aynı Atatürk Mason localarını da kapattırmıştı, onun ölümünden sonra Milli Şef İsmet  Paşa  zamanında tekrar  açıldı. Tekkelerin  kapatılması  bir devrim  de,   locaların kapatılması devrim değil mi? Onlara açılma hakkı tanıyorsunuz da, tasavvuf kurumlarının  tekrar açılmasına niçin iyi gözle bakmıyorsunuz?  Müslümanlarla Masonların eşitliğini niçin kabul etmiyorsunuz? Yoksa üç yıldızlı biraderler sizin nazarınızda Müslümanlardan “DAHA EŞİT” midir?

Müzmin bir şekilde, agresif bir üslupla, toplumsal barışı dinamitlercesine dine ve dindarlara saldıranlar Türkiye için en büyük tehdit ve tehlikedir. Onlar demokrat değildir, onlar evrensel insan haklarına samimi şekilde inanmıyor, onlar, saldırıları ile eşitlik ilkesini berhava ediyor, onlar toplumda fitne ve fesat çıkartıyor.

Bu egemen azınlıklar, güçlü ve derin lobiler nasıl hizaya getirilecektir?… Yaptıklarının çok kötü olduğu onlara nasıl anlatılacaktır? Onların kötülüklerine engel olamazsak  Türkiye’nin başına büyük felaketler gelecektir.

Arap malı türbanı baş örtüsü olarak telaffuz ederek güya sıradanlaştırmaya çalışan zihniyetle ilgili bir çağrışımda zisin yazınızda var. dindar kelimesini kullanışınız buna çok iyi bir örnektir. osmanlıdan beri dindar insanlara saldıranlar olduğunu söylüyorsunuz. dindar kelimesini kullanırken ima ettiğiniz şey, sanki bu ülkenin bir kısmı müslüman diğer bir kısmıda müslümanlara kötülük eden büyük bir gayri müslüm bir yığın varmış gibi konuşuyorsunuz. maliye bakanıda, ülkede yolsuzluk yapan yeşil sermaye ile ilgili bir araştırma yapan başmüfettişe önce “dindar insanlarla uğraşma” demiş. sizin dindarlarda bunlardanmıdır. bu arada doktorla ilgili düşünceniz çok hoş, bilimsel olan her şey iyidir. ancak doktorla ilgili konuştuğunuza göre bu durumları bayağı yaşadınız herhaldeki hemen teşhis koyabildiniz. damdan düşenin halinden damdan düşen anlarmış. genede tavsiyenize teşekkür ederim. ben hala cümle içinde geçen, insanın içindeki zehri döktüğü kelimeleri algılayabiliyorken, doktora değil, kendisini olmadığı kişiliklere koymayan insanlarla beyin fırtınaları yapmaya ihtiyacım olduğunu düşünüyorum. 

Okumaya devam et  HER İNSAN BİR DEVLETTİR. DEVLET “İNSAN İÇİN” VARDIR!…

Saldırı değil bu gerçek, alınmanızı anlıyorum: üstelik AKP’li de değilim, sizi her eleştirenin AKP’li olma korkusu, paranoya veya şizofreni ile de açıklanabilir ama benim bu konuda yeterliliğim yok, en iyisi bir doktorla görüşün

Mecliste 200 kadar yolsuzluk ve diğer yüz kızartıcı suçlardan fezlekesi var ve bunların 30’u RTE’ye aitken bu tür saldırılar normaldir.

yeni Yobazlar!Yeni dönemin en büyük özelliklerinden birisi de(daha bizim arkadaşlar net olarak farkında değil), dönek marksistlerin, sol amigoların, aydın geçinen zır cahillerin, gazete köşelerinde fikir adına safsata üretenlerin, darbe heveslilerinin, siyaset esnafları/bezirganların, ulusalcı çetelerin, sap gibi ortada kaldığı ve yıllardır (Osmanlı’dan bu tarafa) dindar insanları itham ettikleri “yobaz, gerici, irticacı, örümcek kafalı” sıfatlarına çok daha fazlası ile layık olmaları!

KRALLARIN EGEMENLİĞİNDEKİ BİR DÜNYADA,

ZULME BAŞKALDIRAN HERKES KORSANDIR

            Bir kişinin herhangi bir konuda doğru karar verebilmesi için, o konu hakkında bilgi sahibi olması, o konudaki yanlışların ve doğruların kişiye öğretilmesi gerekiyor. İlk ve orta öğretimde sadece yönetim şeklimizin Cumhuriyet olduğu öğretiliyor. Cumhuriyet sisteminin nasıl çalıştığı, sağlıklı işleyebilmesi için devlete ve vatandaşa düşen görevler öğretilmiyor. En basiti milletvekili seçiminde hangi değerlere göre oy kullanılacağı bile öğretilmiyor.

Oy kullanan halk, eğer Cumhuriyet’i, oy verirken dikkate alması gereken değerleri bilseydi, hiç herhangi bir siyasi partiye oy verip, kendi egemenliğine son verir miydi? Halkın tercihine yanlış diyorum. Halkımız ve sizler, Cumhuriyeti bilmiyorsunuz, kendi vekilinizi seçemeyecek kadar cahilsiniz. Savunduğum fikri aşağıda bilginize sunuyor, köşenizde bu konuda da cevap vermenizi talep ediyorum.

CUMHURİYET

            Cumhuriyet diye bildiğimiz yönetim şekli, cumhurun (Halkın) yönetimde söz sahibi olduğu bir yönetim şeklidir. Herkesin aynı anda söz söylemesi mümkün olmayacağı için de, halkın, seçtiği vekiller aracılığıyla yönetimde temsil edilmesi mantığına dayanır. Seçilen vekiller aracılığı ile hem halkın beklentilerinin karşılanması, hem de halkın çıkarlarının korunması amaçlanır.

Devletlerin var olmasının tek nedeni, hizmet vereceği, sosyal yaşamını düzenleyeceği bir halkın var olmasıdır. Hem bu nedenle, hem de yönetim şeklinin Cumhuriyet olduğu kabul ederek, bir devlet sistemi kuralım ve ideal çalışmasını sağlayalım. Öncelikle olması gerekenleri belirlememiz gerekiyor.

Yönetim şekli Cumhuriyet olan bir devlet için; (özne halktır)

            1- Halk

            2- Halkın temsil edildiği meclis (Halk Meclisi) (Şüra)

            3- Halkın yaşadığı vatan

            4- Devletin yönetim kademesi

            5- Devletin çalışanları adını vereceğimiz kademelerin olması gerekiyor.

Devlet adını verdiğimiz kurum da aynen şirket mantığı ile çalışır. Yönetim kademesinde kim temsil edilirse ona hizmet için çalışır. Devlet kurumunda, halk taraftır. Halk, vergi adı altında parayı veren ve devletin vereceği hizmetleri alan konumunda olması nedeni ile patron konumundadır. Bu nedenle halkın temsil edildiği halk meclisinin, devlet yönetiminin üstünde bir kademede yer alması gerekiyor.  (devamı var)

 

DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI ADALET VE HALKA SAYGI (3)

Mustafa Nevruz SINACI

Halk Meclisinin alt kademesinde bir tarafta, parayı veren ve hizmeti alan konumunda olan Halk, diğer tarafta ise halkın verdiği parayı harcayarak, halkın beklediği hizmetleri düzenleyen konumunda olan Devletin yönetim kademesi olması gerekiyor. Halk Meclisinin görevi, Halk ile Devlet Yönetimi arasındaki iletişimi sağlamak olmalı. Halk Meclisi, halktan gelen istekleri analiz edip, süzerek Devlet Yönetimine aktarmalı, üst konumda olması nedeniyle, halka verilen hizmetleri yerine getiren devlet yönetimi üzerinde de yaptırım gücü ve denetleyici konumunda olmalı.

Devletin Çalışanlar Kademesi’ni Devletin Yönetim Kademesi’nin altında olacak şekilde işleyişe monte ederek, sisteme son şeklini verebiliriz. Bu durumda Cumhuriyet dediğimiz yönetim biçiminde birimler ve konumları aşağıdaki gibi şekillenir.

            Halk Meclisi /Halk / Devlet Yönetimi / Devlet Çalışanları

            Günümüze ve ülkemize uyarladığımızda Halk Meclisi TBMM oluyor, Halk Türk Milleti oluyor, Devlet Yönetimi Bakanlar oluyor, Devlet Çalışanları ise Bakanlığa bağlı çalışanlar oluyor.         

Yönetim şeklimizin Cumhuriyet olması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin halkın çıkarlarını, ülke çıkarlarını gözeterek çalışmasını temin edebilmek için, devletin yönetim kademesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde siyasi partilerin değil, halkın temsil edilmesini sağlamamız gerekiyor. Devletin verdiği hizmetleri yönlendiren siyasi partileri ise Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkarıp, daha alt bir seviyede, çalışan personel konumunda olacak şekilde devlet sistemimizi yeniden yapılandırmalıyız.

Okumaya devam et  MÜTEKABİLİ YOKTUR

            Böylece halkın, çalışan personel konumunda olan siyasi partilere karşı yaptırım gücünün olmasını sağlayacak bir sistemi devreye alıp, devlet adı verilen kurumda patron konumunu doğru doldurmuş oluruz. Bu amaçla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni yeniden yapılandırmamız gerekiyor.

            Yeni yapılanma sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev alacakların;

            1- Öncelikle bazı ön yeterlilikleri olmasını sağlamalıyız. Bu yeterlilikler için halkla iletişim kurularak, halkın belirlediği özelliklerin, ön eleme için adaylarda bulunması istenmeli. (Örneğin her milletvekili adayının geleceğin Türkiye’si için hedefleri, bu hedeflere ulaşmak için izleyeceği yolları belirten projeleri olması, sabıka kayıtları olmaması gibi.)

            2- TBMM’de yer alacak milletvekilleri, halkın oy kullandığı seçimle belirlenmeli. Oy pusulalarında, yapılacak ön elemeler sonucunda elemeyi geçen kişilerin isimleri yer almalı, oy pusulaları il bazında hazırlanmalı.

            3- TBMM’ne seçilen milletvekilleri, normal memur statüsünde olan kişilerin sahip olduğu hakların aynısına sahip olmalı. Bu meclise seçilenlerin hiç bir ayrıcalığı olmamalı, seçildikleri anda emekli maaşı almaya hak kazanmamalı, burada çalıştıkları süre normal emeklilik için belirlenen süreye eklenmeli. Emeklilik için çalışılması gereken süreyi doldurduktan sonra, normal memur gibi emekli olmaları gerekiyor. Vekillikleri sırasında günlük sosyal hayatta, normal vatandaşın sahip olduğu haklara aynen sahip olmaları gerekiyor.

            4- Dokunulmazlıklarının olmaması, halk için geçerli olan tüm kanun ve kurallara öncelikli olarak uymaları zorunlulukları olması gerekiyor. Halk ihlal etse bile onlar ihlal edemeyecekler. Çünkü, onlar topluma örnek konumundalar. Yapacakları görevlerin ve alacakları tüm sorumlulukların gerekliliklerini yerine getirecekler. Kendilerinden kaynaklanan bir sorun yaşandığında, Türk Yargısı tarafından yargılanacaklar.

            5- Milletvekili olarak seçilip Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev alanların, asgari ücret ve normal memur maaşına endeksli bir maaş almaları gerekiyor.

            6- Devletin halkına verdiği hizmetin yeterli olup-olmadığının kontrolü için, devletin verdiği hizmetlerde halkın memnuniyeti ölçülmeli, halk oylaması yapılmalı. Halkın memnuniyetinin saptanan değerden az olduğu hizmetleri veren işleyişte görev alanlardan, yaşanan sorunları gidermesi istenmeli. Yaşanan sorunlar giderilemezse, arıza kaynağının sahibi görevli personel / siyasi parti, yaşanan sorunu çözüp yok edecek veya bir başka personel / siyasi parti ile değiştirilerek, yaşanan sorun yok edilmeye çalışılmalı.

Görüldüğü gibi devletin halkın çıkarlarını gözeterek çalışmasını sağlayabilmek için öncelikle taşların yerlerine konulması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde adında da olduğu gibi milletin temsil edilmesini sağlamamız gerekiyor. Siyasi partilerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin altında bir konumda temsil edilmesi gerekiyor. Çünkü halk vergi adı altında parayı ödeyen ve devletin verdiği hizmetleri alan olarak patron konumunda, siyasi partiler ise devletin verdiği hizmetleri yönlendiren ve belirleyen olarak çalışan personel konumunda. Herkesin haddini bilmesi gerekiyor.

            Devletin yeni yapılanmasında siyasi partiler taşaron firma konumunda olacak. Bakanlık hacminde ihale açılacak. Siyasi partiler talip oldukları her bakanlık için proje hazırlayacaklar. Bu projede verilecek hizmetler için hedefler, bu hedeflere ulaşmada izlenecek yollar, bakanlığın mevcut kadrosunun yeterli olup-olmadığı, yapacakları faaliyetler için gereken bütçe ve bu bütçeye ait dökümler vb. olacak. Siyasi partilerin talip oldukları bakanlıklar için hazırladıkları projeler Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından değerlendirilecek. Bu değerlendirmede belirlenen hedefler ve bu hedeflere ulaşmada izlenecek yolun yapılabilir olduğuna inanılan projelere onay verilecek. Onay alan projeler için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oylama yapılacak. Bu oylamada meclis için karar almada yeterli oyu alan projenin sahibi siyasi partiye belirlenen süre için bakanlık verilecek. Siyasi partinin yaptıkları hizmetlerin kontrolü TBMM tarafından oluşturulacak komisyonlar tarafından yapılacak. Bu komisyonlar tarafından veya hizmetin verildiği kesim tarafından memnuniyetsizlik arttığı takdirde, bu olumsuzluk TBMM tarafından değerlendirilecek ve oylanacak. Bu oylamada meclis için karar almada yeter çoğunluğun kararı dikkate alınarak hareket edilecek.

Bu sistemde siyasi partiler bakanlık düzeyinde ihale aldıkları için koalisyon konumunda çalışsalar bile, hiçbir zaman bir kriz ortamı olmaz.

            Bugüne kadar yapılan milletvekili seçimlerinde, hep siyasi partilere oy vererek, siyasi partileri TBMM’ne taşıdık, halk olarak bizim seçmemiz gereken milletvekillerini de siyasi parti liderlerine seçtirdik. Milletvekili diye bildiğimiz kişileri, siyasi parti liderleri seçtiğinden, onlarda siyasi parti vekili oldular ve siyasi parti çıkarlarına hizmet için çalıştılar. Bunun sonucunda da devlet nazarında, halkın beklentilerinin ve halka verilecek hizmetlerin bir önemi kalmadı. Halk olarak durumumuz, yaşam şartlarımız her geçen gün kötüleşti, sorunlarımız her geçen gün arttı. (BİTTİ)


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir