GERÇEKLERİN AYIRDINDA OLMAK

Mustafa Kemal Atatürk

Laik Cumhuriyet tehdit altında diyerek yollara düştük bir dönem hepimiz. Evet, tehlike var. Ancak bu tehlike yeni mi acaba? Öncelikle bunun düşünülmesi, irdelenmesi gerekir.

Atatürk, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntılarından çağcıl bir Cumhuriyet yarattı.

O, dik duruşuyla da tüm ülkelerin saygısını kazandı, pek çok ülkeye de örnek oldu.

Pek çok devrime de imza attı yüce önder. Bu devrimlerin tümü, kök saldı ülkemize.

Özellikle din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması çok anlamlı bir devrimdi. Çünkü, Osmanlı‘nın gerilemesi ve yıkılmasının başlıca nedeni din bağnazlığıydı. Türkiye Cumhuriyeti bu bağnazlığın etkisi altında olmamalıydı. Bu konuda da çok büyük atılımlar yapıldı. Öncelikle Arapça ezan, Türkçe okunmaya başlandı. Halk daha iyi ve doğru anlayabilsin diye. Yine o yılların ünlü din bilginlerinden biri olan Elmalılı Hamdi Yazır’a halkın anlayabileceği bir Kuran açıklaması yazdırıldı. İstenen neydi? Ulusumuz, dinini doğru algılasın ve bazı din ulemaları tarafından uydurulan hurafelere kanmasın isteniyordu.

Ne var ki Atatürk’ün -zamansız- ölümünden sonra tutucular tarafındangeri adım” başlatıldı. Özellikle Atatürk’ün yaptığı devrimlerle etkinliklerini yitirmiş din adamı kesimi, yeniden etkinliği ele almak için girişimlere başladılar. Etraflarına topladıkları müritlerini kullanarak, özellikle de çok partili döneme geçişin ardından oy kapma telaşı içinde olan partileri oy vermemekle tehdit ettiler. İstekleri yerine getirildiği takdirde yapacakları, sözde yardımlardan söz ederek bu partileri ve liderlerini kullandılar. Günümüze dek bu tuzağa düşmemiş hiçbir iktidar yoktur. Hepsi bir biçimde, bu gerici ve tutucu kesimin amacına ulaşmasına yardım ve yataklık etmiştir.

Öncelikle çok partili dönemin ilk partisi DP, iktidara gelir gelmez Türkçe ezanı yeniden Arapça okutmaya başlatmıştır. Bundan sonrası çorap söküğü gibi ardı ardına gelmiştir artık.

Sonra gördüler ki yapmak istediklerini bir şekilde engelleyen bir “ulusal ordu” var. Ne yapmalıydılar? Düşündüler ve buldular. Bir şekilde iktidara gelmeden önce yetişmiş, önemli köşe başlarını tutmuş bürokratlara gereksinimleri vardı. Onlar gibi düşünen, istediklerini gerçekleştirme yolunda onlara yardım ve destek verebilecek “emir erleri” aradılar.

Nasıl elde edilirdi bu insanlar? Doğaldır, küçük yaşlardan beri beyinleri yıkanarak, çağın uzağında bırakılmış insanlar gerekliydi. Bu nedenle eğitim alanına yöneldiler. İmam yetiştirme amacıyla kurulmuş İmam Hatip okullarının sayılarının arttırılmasını sağladılar önce. Oy kapma telaşı içindeki hükümetler aracılığıyla yaptılar bunu. Sonra bunlara üniversite yolu açtılar. İmam okulu mezunları doktor, hâkim, savcı, kaymakam, vali, oldular. Birçoğu etkin görevlere getirildi. Kısacası devletin temel niteliklerine “karşı olan” bir dünya görüşü için, “bağnaz insan” yetiştirildi, çok sayıda.

Ayrıca Fetullah Gülen adlı kişinin aynı amaçla açtığı okullar, üniversiteler var. Pek çok siyasinin karşısında -utanıp, sıkılmadan- “el pençe divan” durduğu bir “emekli gezici vaiz”dir bu kişi. Ne özelliği var pek anlayamadık ama “Amerikan yanlısı” olduğu kesin. Bu çalışmalar sonucu ortaya çıkmış, 90 vakıf, 130 özel okul, 220 şirket, 150 dersane, yaklaşık 500 öğrenci yurdu, pansiyon, kamp ve çocukların beyinlerinin yıkandığı ışık evleri, pek çok yayın organı, finans kurumu, sigorta şirketi, ayrıca yurt dışında 40 ülkede (ABD’li öğretmenlerin görev yaptığı) okul… Ve buralardan yetişmiş, ulus devlet karşıtı, özgürlüğe, çağdaşlığa, uygarlığa, kadın erkek eşitliğine, bilime sırtını dönmüş insanlar…

İşte “cumhuriyetle kavgalı” bu “kafa”nın bugün iktidarda -hem de ezici çoğunlukla iktidarda- bulunmasının temelinde yatan gerçekler, bu sıraladıklarımızdır. Cumhuriyet karşıtı olarak yetişmiş “kafa” doğaldır ki bu zihniyete oy verecekti. Öyle de oldu. Ezici bir çoğunlukla geçtiler iktidara.

Yukarıda dilimin döndüğünce açıklamaya çalıştığım gibi bugün yaşadıklarımızın en “baş sorumlusu” yine bizleriz. Çünkü, şimdiye kadar bu gidişi görmüş ve bu gidişe bir türlü “dur” diyememiştik. Şimdi ise çoğu insanımız üzgün, umutsuz ve kaygılıdır. Böyle olmamak gerekir, diye düşünüyorum… Yüce önder Atatürk bu ülkeyi Türk Ulusu’nun direnç ve kararlılığıyla kurtardı. Türk Ulusu, dilediğinde her engeli aşabilecek bir güce sahiptir. Yalnızca, bu gücün artık “ortaya çıkarılması” ve “birleştirilmesi” gerekiyor.

Günümüzde, susup oturup, neden bu duruma geldik diye düşünmek değil, bu durumdan çıkış yolları aramak gerekmektedir.

Türk Ulusu,

muhtaç olduğu gücün damarlarındaki asil kanda mevcut olduğunun farkına varmalı ve bu gücü kullanmalıdır…

 

ARZU KÖK

[email protected]


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir