ŞU “KIBRISLILAR”

BİRİNCİ PERDE-“KIBRISLILAR BİZİ SEVMİYOR” - 100 2936

BİRİNCİ PERDE-“KIBRISLILAR BİZİ SEVMİYOR” - 100 2936

 

ŞU “KIBRISLI”LAR
Hüseyin MÜMTAZ

BİRİNCİ PERDE-“KIBRISLILAR BİZİ SEVMİYOR”

Türkiye’den Kıbrıs’a üç günlüğüne gidip dönen diyor ki; “Kıbrıslılar bizi sevmiyor”.
76’dan beri bu saçma anlayışa cevap yetiştirmeye çalışıyorum. Bıkmadan, usanmadan, sinirlenmeden, sıkılmadan.
Ama giderek daha zor oluyor.
Artık gına geldi.
O halde başlıktaki üç kelimelik cümleyi bir kere daha, ama son defa açalım.
“Kıbrıslılar” kim, “biz” kimiz?
“Biz”i, “kim” tarif ediyor?
a)”Kıbrıslılar” derken kimi kast ediyorsunuz?
Rumlar, Maronitler, Ermeniler, Venedikliler, Cenevizliler, Lüzinyanlar, Linobamabakiler?
Türkler?
Hangi Türkler?
1571’de Sarı Selim’in fermanıyla mecburi iskâna tâbi tutulan Türkmen/Yörükler mi; 1974’den sonra Anadolu’dan gelip yerleşerek fark edilmeyecek tarzda uyum sağlayanlar mı yoksa turist kılığında (yahut) ipini kopararak gelip her türlü işle uğraşanlar mı?
Bunların hangisi “biz”i sevmiyor?
b)Peki ”Biz/Siz” kimiz, kimsiniz, kimlerdensiniz?
Türk, Kürt, (Zaza, Kırmançi), Lâz, Gürcü, Çerkez, Arap, Süryani?
“Normal” turistler?
Hafta sonu alenî veya gizli “kumarhane” yahut “gece klübü”ne gidip dönenler?
Hangisi?
“Biz” kimiz “sen” kimsin “onlar” kim?
“Sizi besliyoruz”culardan mısın yoksa Çıkarma Plajına otel/casino açmaya çalışıp onlara izin verenlerden mi?
Kim kimi sevmiyor?
Farkındaysan ey okur, yukarıdaki a ve b şıklarında yer alan, hepsi birbirinden değerli grupların hepsi yahut bazıları kolaylıkla diğer şıkta yer alacak şekilde kılık/kıyafet veya boyut değiştirebilir…
Farkında mısın?
Sen kimlerdensin?
Başkaları sana nasıl hitabediyor?
Seni gerçekten mi seviyorlar, yoksa sadece yüzüne mi gülüyorlar?
Can alıcı soruyu bir kere daha soralım;
“Sizi besliyoruz”culardan mısın yoksa Çıkarma Plajına otel/casino açmaya çalışıp onlara izin verenlerden mi?
“Kim”, “kimi” sevmiyor?
Neden sevmiyor, nasıl sevmiyor, niçin sevmiyor?
“Sen” “kim”sin? (5 Mayıs 2017)

İKİNCİ PERDE- “BEN DE ONLARI SEVMİYORUM!”

İlle de Rum’un kucağına oturmak isteyenleri;
Çok taraflı kimlik ve pasaport alarak çoklu kimlik, kişilik sergileme derdinde olup aslında kimliksiz, kişiliksiz, yüzsüz ve suratsız olanları;
İskele, Kasaba, Leymosun’da Türk Türk’e rakı içmek varken ille de Larnaca, Baphos, Limassol’da Rum’la uzo içenleri;
Güneyde bıraktığı kümes karşılığı kuzeyde villa alıp, güneydeki kümesini sattıktan sonra kuzeydeki villasında oturmaya devam edenleri;
Oturmakta olduğu Akdeniz’in en güzel adasından, Yunan Adalarına tatile gidenleri;
Ada dışına Larnaka’dan çıkanları, Ercan’a en pahalı alan vergisi koyup insanlardan önce bilet fiyatlarını uçuranları;
Çıkarma Plajına kumarhane açmak isteyenleri, buna izin verme yolları arayanları;
Askeri bölgede halka açılan plaja girişte TC ve KKTC kimliği sorulmasını eleştirenleri;
Çarşıda, pazarda, divanda, dergâhda, bargâhda; ille de Girne Antik limanda bağıra çağıra Yukarı Mezopotamya’ca konuşanları;
Genelde Lefkoşa Suriçi, özelde Selimiye civarındaki “karartılmış” mahallelerde Aşağı Mezopotamya’ca konuşanları;
Lefkoşa/Magosa anayolunun orta yerindeki yabancı dilde eğitim veren “College”de Kıbrıs Türkü’ne Türkçe sövenleri;
Çocuklarını Rum okullarına gönderenleri, Rum telefon hattı kullananları, Rum bankalarına para yatıranları, ekmek almaya bile Rum marketlerine giden kamu çalışanlarını;
Cuma akşamı adaya gelip Pazar akşamı döndüğü kumarhane seanslarından fırsat bulup Girne’de sokağa çıkınca “biz sizi kurtardık” havasında yollarına kırmızı halı serilmesini isteyenleri; kaldırımda sağa sola omuz atarak biraz hava aldıktan sonra koşarak gidip yine kumarhaneye giren arkadan liselik önden müzelikleri;
Vasıfsız işlerde çalışmak üzere adaya gelen Aşağı/Yukarı Mezopotamya köylülerinin bile “biz sizi kurtardık” tavrını;
Her gün Türk’e söven aşağılık köşe yazarları ile tv yorumcularını, bu gazete ve televizyonlara devlet yardımı yapılmasını;
Rum’a danışmanlık yaparak aldığı parayla Kıbrıs Türklerine yurt arayan kılıksız vatansızları;
Türkiye’nin yaptığı her işe “kötü” diyenleri; Ayşe’sini, askerini, memurunu, parasını, havasını, suyunu, elektriğini bile sevmeyenleri;
Türkiye’nin adada yaptığı her işe, sadece cebini düşünerek “iyi” diyen “kurbağa sosyolojisi” ana bilim dalı profesörlerini;
1877-1960 İngiliz Sömürge dönemi âşıklarını, yâni;
İlle de birleşmek istediği Rum Euro kullanırken hala eski “sömürgen”i İngiliz’in sterlinini kullanmakta direnip; ev, arsa, dükkân satış ve kiralarını, okul ücretlerini sterlin üzerinden yapanları;
Sol trafiğini, sağ direksiyonunu;
Her devrin şarkıcı/türkücülerine Çetinkaya sahasında “çok taraflı” konser verdirip alkışlarken; sanatçı Musa Eroğlu’na Baf Kalesi’nde konser verdirmeyi akıllarına bile getirmeyenleri;
…de ben sevmiyorum be birader…

ÜÇÜNCÜ PERDE-“HANGİ VİLAYET?”

KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, konferans vermek üzere geldiği İstanbul’da bir lâf söyledi, ortalık kalktı oturdu. Herkes kendine göre bir yorum yaptı…
Ne demişti Akıncı;
“Biz Kıbrıs Türkleri olarak her şeyden önce Güney Kıbrıs’ın üniter yapısı içinde azınlık olmak istemiyoruz. Böyle bir niyetimiz yok. Aynı şekilde Türkiye’nin 82. vilayeti olmak da istemeyiz. Buu samimi olarak söylüyorum, halkımız bu tercihte değil. Türkiye’nin de 82. vilayete ihtiyacı yok. Yeni dertlere de gerek yok siyasal anlamda. Bunları gündem yapıp da gereksiz yere Türkiye’nin başını ağrıtmaya da ihtiyacımız yok. Bunları konuşmaya gerek yok. Ama Türkiye ile çok yakın sağlıklı ilişki içerisinde olmaya çok büyük bir ihtiyacımız var. Türkiye ile hem siyaset anlamında hem ekonomik anlamda iş birliği, dayanışma ruhu için hareket etmemizde, bugüne kadar yaptığımız gibi çok büyük ihtiyaç var”.
Bence son derece doğru söyledi.
“Vay Akıncı bizi istemiyor, zaten Kıbrıslılar da bizi sevmiyor” kolaylığına kaçmadan, heyecanlanmadan, sinirlenmeden sâlim kafayla bir düşünelim.
Sarı/Sarhoş Selim zamanında, şimdiki Kıbrıs Türklerinin ataları olan ve Yavuz Selim’den beri Osmanlı ile pek anlaşamayan Alevi/Bektaşi Yörük ve Türkmen’leri; padişahın mecburî göç/mecburî iskân fermanı ve “geri dönenin boynu vurula” talimatıyla Ada’ya süren biz değil miydik?
1877/78’de gene kendilerine hiç bir şey sormadan Padişahımız efendimiz azametli, fehametli Sultan Abdülhamit Han Hazretleri İngiliz’e satmamış mıydı? (“Kiraladı” diyenlere inanmayın).
1923 Lozan’da, kendilerine sormadan tümden vaz geçmedik mi?
446 yıl sonra şimdi değişen nedir de vaz geçip geri istiyoruz?
1571’de sürülenler mi değişti, sürenler mi?
Ha bu arada sakın yanlış anlaşılmasın; 83’üncü Vilayet Musul, 84’üncü Kerkük olacaksa Kıbrıs’ın 82’inci Vilayet olmasına en ufak itirazım yok…
Ama yarısının değil, eskisi gibi bütününün.
Bütün kalbimle alkışlarım. 23 Eylül 2017

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir