HEMŞERİM MEMLEKET  NİRE

AKP Genel Başkanı İmam Hatipçi Erdoğan, Batı'nın bir hükümdarın keyfi yönetiminden demokratik hukuk devletine giden zahmetli yoldan geçerken edindiği yaşam kültüründen ve demokratik geleneklerden yoksundur.
İşte, Almanya Dışişleri Bakanı'na çatıyor.
"Hele hele şimdi bir Dışişleri Bakanları var, aman ya Rabbi, evlere şenlik. Hiç haddini falan bilmiyor. Sen kimsin ki Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'na konuşuyorsun, sen. Türkiye'nin Dışişleri Bakanı ile konuş. Haddini bil. Bize ders vermeye kalkıyor. Senin siyasetteki geçmişin ne, kaç yaşındasın" diyor... 
 
*
Türkiye garip bir tecelliyi yaşıyor...
Her zaman karmaşacı karakteriyle etkilerini çözümde değil çözümsüzlükte ortaya çıkaran olumsuz yüzüyle;
Laisizm-İslam ve Türk-Kürt çatışmasının siyasal ve toplumsal yapılanmada birbirini ivmelediği bir sırada;
 
*
Müslüman Kardeşler örgütünün hamisi Erdoğan ve kankası Fethullah Gülen,
Lâik Türkiye'nin "Yurtta Barış, Dünyada Barış" temelindeki dış politikasını;
"Batı Medeniyetinden ayrılmak ve İslam Medeniyetine dönmeyi hedefleyen" saldırgan bir vizyonla değiştirmek üzere,
Yıllar içinde oluşturdukları insan sermayesi ve kişiler arasındaki sosyal sermaye yatırımından iktidar oluvermişlerdi.
 
*
Bugün, tasfiye edilen Fethullah Gülen'in işgal ettiği kadrolar AKP tarafından birer birer yeniden dolduruluyor.
Milli İstihbarat Teşkilatı merkezli, bir yanda Türkiye'nin demokratikleşmesini yöneten ABD/CIA,
Bir yanda Kürtlerin demokratikleşmesini yöneten İsrail/MOSSAD,
Diğer yanda askeri yöneten NATO unsurlarının emrinde bir parti devlet oluşturulmuştur. 
Bu kıytırıklılık, "Tek bayrak, tek vatan, tek devlet, tek millet (İslam Milleti)" safsatasını yüceltiyor...
 
*
Bu yüzden Erdoğan, toplumu kendi hakimiyeti altına almak, kendi anlayışı doğrultusunda kültürel değişim yaratmak ve gücünü pekiştirmek için totaliterleşiyor.
Bir dozer gibi hukuk devletini, güçler ayrılığını ve demokratik değerleri yıkmıştır.
Sadece bir siyasi güç meselesi olarak değil ama aynı zamanda insanların zihniyetleri için ideolojik ve çok sert bir iç savaşı yürütüyor.
 
*
Erdoğan'ın önyargılarıyla yürütülen Türkiye dış politikası ise artık açık açık uluslararası dengeleri alt üst ediyor...
Batı'dan gelen eleştirilere misliyle mukabele gibi olumsuz bir diplomatik tutum Türkiye dış politikasını belirleyen en önemli unsur olmuştur...
Çok yazık, yıllar boyunca inşa edilen tüm değerler hızlı bir şekilde yıkılıyor.
Türkiye sivil toplumun taşıyıcıları bu durumu engelleyemiyor...
 
*
Avrupa Birliği'nin lideri Almanya; bizzat yaşayarak bu çerçeveye alınmış Türkiye'nin, demokrasi ile ilgisinin olmadığını görmüştür.
Avrupa Birliğinin ekonomik ve siyasi vizyonuna aykırı İslamcı Türkiye'nin ekonomisini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutmasının olanaksızlığını,
Bu düşünüşte olanların herhangi bir siyasi diyalogla farklılıkları tartışmak ve riskleri azaltmak potansiyeline asla sahip olmadıklarını,
İslamcılığın sadece eleştirilere misliyle mukabelede bulunan fikrî ya da eyleme yönelik cihatçılar yetiştirdiğin pekalâ görmüştür...
 
* 
Ama Erdoğan'ın dili  artık Almanya'yı Almanya yapan değerlere hakarete uzanmış, işin boyutu değişmiştir.
Halbuki Almanya Emperyalizmi; "Lebensraum" (hayat sahası) ülküsü ve "Drang nach Osten" (Doğu'ya genişleme) ülküsünden gelişiyor.
Lebensraum ülküsü Almanya'nın DNA'sıdır, geçmişte Almanların Cermen, Rusların Slav olarak birbirleriyle yaptığı savaşlardan besleniyor.
Cermenler, Slavların yaşadıkları toprakları hak etmediğine bu toprakların Büyük Alman İmparatorluğuna yurt yapılmasına inanırdı.
Halihazırda ise Lebensraum; Doğu Avrupa'da Almanya sınırları dışında yaşayan Alman azınlıkların Almanya hakimiyetinde birleştirilmesi ve yeni toprakların kolonizasyonu ile beraber Alman popülasyonunun bu topraklara yerleştirilmesi politikasıdır...
 
*
Bugün Almanya, siyasi etki araçları vasıtasıyla Habsburg'ların, Bismark'ın ve Hitler'in asırlar boyunca peşinde koşup askeri kuvvetle başaramadıkları Merkezi ve Doğu Avrupa'yı Cermen hayat sahası yapma ülküsünü; ekonomik ve ticari işbirliğiyle gerçekleştirme yolunda büyük mesafe almıştır.
Polonya, Macaristan, Çekya, Slovakya, Slovenya, Bulgaristan, Romanya ve Avusturya kendileri için bir çekim merkezi olan Almanya'nın etrafında bir ticari ve ekonomik blok oluşturmuştur...
 
*
Almanya Lebensraum ülküsünü gerçekleştirdiğinde "Drang nach Osten" (Doğuya Genişleme) tutkusunu da gerçekleştirecektir.
II. Dünya Savaşı sonunda Polonya'ya bırakmak zorunda kaldığı Oder Neisse hattının doğusundaki toprakları da ekonomik açıdan entegre etmiş olacaktır.
Üstelik, II.Dünya Savaşı sonrasında Hazar'da bulunan hidrokarbon kaynakları, bugün Almanya'nın enerji ekonomisi için "Doğu'ya Genişleme" politikasının temel unsurudur...
 
*
Bu noktada tarihin bir tecellisi olarak Türkiye'nin "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ülküsünün Almanların bu ülküsüne tam bir karşılık olduğu gerçeği bulunuyor.
Aksi hal iki ulusun birbiriyle savaşması anlamındadır.
Erdoğan'ın "İslamcılık "davasıyla çakma bir emperyalist devlete dönen Türkiye, şimdilik bu emperyalist sıfatı hem de Erdoğan'a rağmen taşıyamıyor...
 
*
Almanya'da 24 Eylül federal seçimiyle Angela Merkel'in başbakan olarak dördüncü dönemi kaçınılmaz görünüyor.
İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çekilmesi ve Fransa'nın denenmemiş yeni başkanı perspektifinde Avrupalılar da, Merkel'in başbakanlığını her zamankinden daha fazla istiyor.
Euro bölgesini güçlendirme, bankacılık birliğinin tamamlanması ve Avrupa savunma birliği kurma konusunda kararlı adımlar atılması ve kriz yönetiminin, Merkel'li   Alman siyaseti üzerinde kurulacağı anlaşılıyor...
 
*
Angela Merkel ve partisi Hıristiyan Demokratik Birliği (CDU), bugün ki koalisyondan önce merkez sol Sosyal Demokratlar (SPD), daha sonra Liberal Demokratlar (FDP) ile ve sonra Sosyal Demokratlarla birlikte temkinli ve istikrarlı bir şekilde yürüttüğü siyasetle birlikte partisinin muhafazakar kimi yüklerini boşaltmış,
CDU'yu daha modern, merkezi bir halk partisi olarak yeniden markalaştırmıştır.
 
*
Şimdi 63 yaşında olan Merkel, bu son döneminde tarihteki yerine oynuyor; bütünleşmiş, federal bir Avrupa'ya ve Euro bölgesinde Alman vergi mükelleflerinin korunmasına... 
 
*
Erdoğan'ın  ''Haddini bil. Bize ders vermeye kalkıyor. Senin siyasetteki geçmişin ne, kaç yaşındasın" benzeri demogojilerinin,
Alman 24 Eylül federal seçimlerini karşılayabilecek bir temsiliyete ulaşamayacağı bellidir.
 
*
Ama "Lebensraum" (hayat sahası) ülküsü ve "Drang nach Osten" (Doğu'ya genişleme) ülküsünden gelişen  Almanya emperyalizmi ile istikrar vaadetmeyen, kindar bir cihatçı, bir piyasacı ve gerici Erdoğan'ın arasındaki çatışma da yumuşatılır olmaktan çıkmıştır.
 
*
Nitekim Erdoğan dengelere tutunmanın son hamlelerini yaparken, Almanya'da hemen hemen tüm siyasi kurumlarda yöneticiler;
Onun sahip olduğundan çok ileride emperyalist politikalarla sabitlenmiş bir siyaset anlayışıyla kılıçlarını çekmiştir.
 
*
Üstelik Almanya'nın;
Türkiye'nin neden ve nasıl çakma emperyalist bir devlet haline getirildiği,
Libya'da Mısır'a, Suriye'den Irak'a nasıl savaş ve insanlık suçları işlendiği,
Ortadoğu savaşlarından nasıl ahlaksız bir ticarete dönüştürüldüğü,
Türkiye'nin nasıl dört bir yandan soyulduğu,
ABD/NATO'nun emriyle "başarısız olması plânlı bir darbe girişimi" ile F.Gülen cemaati kök saldığı her alandan sökülüp atılırken, sonra nasıl Erdoğan'ın iktidarı ele geçirme amacına hizmet ettiğine,
15 Temmuz şehitleri hikayelerine,
Meclis Soruşturma Komisyonu'nun darbenin arkasındaki gerçekleri ortaya çıkarmak için değil, darbenin kontrollü bir darbe olduğunun üstünü kapatma görevi yaptığına,
Demokratik  siyasetin esasına aykırı OHAL ortamında yapılan 16 Nisan referandumu ve şaibeli sonuçları ile ilgili olabildiğince çok malzemesi  vardır...
 
*
Erdoğan, Almanya'da yandaş parti seçtirmek ya da kendine bağlı paramiliter güçlerle göz korkutmak amacından öte hasmane tutumu derinleştirerek siyasetten tasfiye edilmesini, belki bir pazarlığa götürmek istiyor. 
24 Eylül federal seçimlerine çeyrek kala Almanya yaylım ateşi başlatacaktır.
Erdoğan ise en iyisiyle ama büyük bir utançla  Kasım 2019'da tasfiye olacaktır...
 
21.8.2017 - fig 25 02 2018 07 39 25
AKP Genel Başkanı İmam Hatipçi Erdoğan, Batı’nın bir hükümdarın keyfi yönetiminden demokratik hukuk devletine giden zahmetli yoldan geçerken edindiği yaşam kültüründen ve demokratik geleneklerden yoksundur.
İşte, Almanya Dışişleri Bakanı’na çatıyor.
“Hele hele şimdi bir Dışişleri Bakanları var, aman ya Rabbi, evlere şenlik. Hiç haddini falan bilmiyor. Sen kimsin ki Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’na konuşuyorsun, sen. Türkiye’nin Dışişleri Bakanı ile konuş. Haddini bil. Bize ders vermeye kalkıyor. Senin siyasetteki geçmişin ne, kaç yaşındasın” diyor… 
 
*
Türkiye garip bir tecelliyi yaşıyor…
Her zaman karmaşacı karakteriyle etkilerini çözümde değil çözümsüzlükte ortaya çıkaran olumsuz yüzüyle;
Laisizm-İslam ve Türk-Kürt çatışmasının siyasal ve toplumsal yapılanmada birbirini ivmelediği bir sırada;
 
*
Müslüman Kardeşler örgütünün hamisi Erdoğan ve kankası Fethullah Gülen,
Lâik Türkiye’nin “Yurtta Barış, Dünyada Barış” temelindeki dış politikasını;
“Batı Medeniyetinden ayrılmak ve İslam Medeniyetine dönmeyi hedefleyen” saldırgan bir vizyonla değiştirmek üzere,
Yıllar içinde oluşturdukları insan sermayesi ve kişiler arasındaki sosyal sermaye yatırımından iktidar oluvermişlerdi.
 
*
Bugün, tasfiye edilen Fethullah Gülen’in işgal ettiği kadrolar AKP tarafından birer birer yeniden dolduruluyor.
Milli İstihbarat Teşkilatı merkezli, bir yanda Türkiye’nin demokratikleşmesini yöneten ABD/CIA,
Bir yanda Kürtlerin demokratikleşmesini yöneten İsrail/MOSSAD,
Diğer yanda askeri yöneten NATO unsurlarının emrinde bir parti devlet oluşturulmuştur. 
Bu kıytırıklılık, “Tek bayrak, tek vatan, tek devlet, tek millet (İslam Milleti)” safsatasını yüceltiyor…
 
*
Bu yüzden Erdoğan, toplumu kendi hakimiyeti altına almak, kendi anlayışı doğrultusunda kültürel değişim yaratmak ve gücünü pekiştirmek için totaliterleşiyor.
Bir dozer gibi hukuk devletini, güçler ayrılığını ve demokratik değerleri yıkmıştır.
Sadece bir siyasi güç meselesi olarak değil ama aynı zamanda insanların zihniyetleri için ideolojik ve çok sert bir iç savaşı yürütüyor.
 
*
Erdoğan’ın önyargılarıyla yürütülen Türkiye dış politikası ise artık açık açık uluslararası dengeleri alt üst ediyor…
Batı’dan gelen eleştirilere misliyle mukabele gibi olumsuz bir diplomatik tutum Türkiye dış politikasını belirleyen en önemli unsur olmuştur…
Çok yazık, yıllar boyunca inşa edilen tüm değerler hızlı bir şekilde yıkılıyor.
Türkiye sivil toplumun taşıyıcıları bu durumu engelleyemiyor…
 
*
Avrupa Birliği’nin lideri Almanya; bizzat yaşayarak bu çerçeveye alınmış Türkiye’nin, demokrasi ile ilgisinin olmadığını görmüştür.
Avrupa Birliğinin ekonomik ve siyasi vizyonuna aykırı İslamcı Türkiye’nin ekonomisini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutmasının olanaksızlığını,
Bu düşünüşte olanların herhangi bir siyasi diyalogla farklılıkları tartışmak ve riskleri azaltmak potansiyeline asla sahip olmadıklarını,
İslamcılığın sadece eleştirilere misliyle mukabelede bulunan fikrî ya da eyleme yönelik cihatçılar yetiştirdiğin pekalâ görmüştür…
 
Ama Erdoğan’ın dili  artık Almanya’yı Almanya yapan değerlere hakarete uzanmış, işin boyutu değişmiştir.
Halbuki Almanya Emperyalizmi; “Lebensraum” (hayat sahası) ülküsü ve “Drang nach Osten” (Doğu’ya genişleme) ülküsünden gelişiyor.
Lebensraum ülküsü Almanya’nın DNA’sıdır, geçmişte Almanların Cermen, Rusların Slav olarak birbirleriyle yaptığı savaşlardan besleniyor.
Cermenler, Slavların yaşadıkları toprakları hak etmediğine bu toprakların Büyük Alman İmparatorluğuna yurt yapılmasına inanırdı.
Halihazırda ise Lebensraum; Doğu Avrupa’da Almanya sınırları dışında yaşayan Alman azınlıkların Almanya hakimiyetinde birleştirilmesi ve yeni toprakların kolonizasyonu ile beraber Alman popülasyonunun bu topraklara yerleştirilmesi politikasıdır…
 
*
Bugün Almanya, siyasi etki araçları vasıtasıyla Habsburg’ların, Bismark’ın ve Hitler’in asırlar boyunca peşinde koşup askeri kuvvetle başaramadıkları Merkezi ve Doğu Avrupa’yı Cermen hayat sahası yapma ülküsünü; ekonomik ve ticari işbirliğiyle gerçekleştirme yolunda büyük mesafe almıştır.
Polonya, Macaristan, Çekya, Slovakya, Slovenya, Bulgaristan, Romanya ve Avusturya kendileri için bir çekim merkezi olan Almanya’nın etrafında bir ticari ve ekonomik blok oluşturmuştur…
 
*
Almanya Lebensraum ülküsünü gerçekleştirdiğinde “Drang nach Osten” (Doğuya Genişleme) tutkusunu da gerçekleştirecektir.
II. Dünya Savaşı sonunda Polonya’ya bırakmak zorunda kaldığı Oder Neisse hattının doğusundaki toprakları da ekonomik açıdan entegre etmiş olacaktır.
Üstelik, II.Dünya Savaşı sonrasında Hazar’da bulunan hidrokarbon kaynakları, bugün Almanya’nın enerji ekonomisi için “Doğu’ya Genişleme” politikasının temel unsurudur…
 
*
Bu noktada tarihin bir tecellisi olarak Türkiye’nin “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ülküsünün Almanların bu ülküsüne tam bir karşılık olduğu gerçeği bulunuyor.
Aksi hal iki ulusun birbiriyle savaşması anlamındadır.
Erdoğan’ın “İslamcılık “davasıyla çakma bir emperyalist devlete dönen Türkiye, şimdilik bu emperyalist sıfatı hem de Erdoğan’a rağmen taşıyamıyor…
 
*
Almanya’da 24 Eylül federal seçimiyle Angela Merkel’in başbakan olarak dördüncü dönemi kaçınılmaz görünüyor.
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çekilmesi ve Fransa’nın denenmemiş yeni başkanı perspektifinde Avrupalılar da, Merkel’in başbakanlığını her zamankinden daha fazla istiyor.
Euro bölgesini güçlendirme, bankacılık birliğinin tamamlanması ve Avrupa savunma birliği kurma konusunda kararlı adımlar atılması ve kriz yönetiminin, Merkel’li   Alman siyaseti üzerinde kurulacağı anlaşılıyor…
 
*
Angela Merkel ve partisi Hıristiyan Demokratik Birliği (CDU), bugün ki koalisyondan önce merkez sol Sosyal Demokratlar (SPD), daha sonra Liberal Demokratlar (FDP) ile ve sonra Sosyal Demokratlarla birlikte temkinli ve istikrarlı bir şekilde yürüttüğü siyasetle birlikte partisinin muhafazakar kimi yüklerini boşaltmış,
CDU’yu daha modern, merkezi bir halk partisi olarak yeniden markalaştırmıştır.
 
*
Şimdi 63 yaşında olan Merkel, bu son döneminde tarihteki yerine oynuyor; bütünleşmiş, federal bir Avrupa’ya ve Euro bölgesinde Alman vergi mükelleflerinin korunmasına… 
 
*
Erdoğan’ın  ”Haddini bil. Bize ders vermeye kalkıyor. Senin siyasetteki geçmişin ne, kaç yaşındasın” benzeri demogojilerinin,
Alman 24 Eylül federal seçimlerini karşılayabilecek bir temsiliyete ulaşamayacağı bellidir.
 
*
Ama “Lebensraum” (hayat sahası) ülküsü ve “Drang nach Osten” (Doğu’ya genişleme) ülküsünden gelişen  Almanya emperyalizmi ile istikrar vaadetmeyen, kindar bir cihatçı, bir piyasacı ve gerici Erdoğan’ın arasındaki çatışma da yumuşatılır olmaktan çıkmıştır.
 
*
Nitekim Erdoğan dengelere tutunmanın son hamlelerini yaparken, Almanya’da hemen hemen tüm siyasi kurumlarda yöneticiler;
Onun sahip olduğundan çok ileride emperyalist politikalarla sabitlenmiş bir siyaset anlayışıyla kılıçlarını çekmiştir.
 
*
Üstelik Almanya’nın;
Türkiye’nin neden ve nasıl çakma emperyalist bir devlet haline getirildiği,
Libya’da Mısır’a, Suriye’den Irak’a nasıl savaş ve insanlık suçları işlendiği,
Ortadoğu savaşlarından nasıl ahlaksız bir ticarete dönüştürüldüğü,
Türkiye’nin nasıl dört bir yandan soyulduğu,
ABD/NATO’nun emriyle “başarısız olması plânlı bir darbe girişimi” ile F.Gülen cemaati kök saldığı her alandan sökülüp atılırken, sonra nasıl Erdoğan’ın iktidarı ele geçirme amacına hizmet ettiğine,
15 Temmuz şehitleri hikayelerine,
Meclis Soruşturma Komisyonu’nun darbenin arkasındaki gerçekleri ortaya çıkarmak için değil, darbenin kontrollü bir darbe olduğunun üstünü kapatma görevi yaptığına,
Demokratik  siyasetin esasına aykırı OHAL ortamında yapılan 16 Nisan referandumu ve şaibeli sonuçları ile ilgili olabildiğince çok malzemesi  vardır…
 
*
Erdoğan, Almanya’da yandaş parti seçtirmek ya da kendine bağlı paramiliter güçlerle göz korkutmak amacından öte hasmane tutumu derinleştirerek siyasetten tasfiye edilmesini, belki bir pazarlığa götürmek istiyor. 
24 Eylül federal seçimlerine çeyrek kala Almanya yaylım ateşi başlatacaktır.
Erdoğan ise en iyisiyle ama büyük bir utançla  Kasım 2019’da tasfiye olacaktır…
 
21.8.2017

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir