RAMAZAN BAYRAMI KUTLU OLSUN

Maide Suresi /114, İsa Peygamber'in son akşam yemeği sofrasındaki duasına atfen, "Meryem oğlu İsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize gökten öyle bir sofra indir ki, bizim ve geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir  ayet olsun. Bizi rızıklandır; zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın" diyor...
Kuran-ı Kerim'de tek "bayram" kelimesi bu ayette geçiyor. 
Bugün Müslümanlar birlik ve beraberlikleri, barış ve huzurlarını " Allah'ın kullarına  ziyafet günleri " olarak verdiği bir Ramazan Bayramında daha kutluyor!
 
*
Millet; bireyin iradesiyle var olmayan akıl, din, dil, hukuk, ahlak, estetik, ekonomi ve fen bileşkelerinin bütünü anlamında "millî  kültürün" oluşturduğu topluluktur.
Bugün Türk Milleti de birliği ve beraberliği, barış ve huzuru için "Allah'ın kullarına ziyafet günleri" olarak verdiği Ramazan Bayramını kutluyor...
Modern öncesi  kırsal toplumda hakim gücün temel motivasyonu sahip olunan toprak parçasındaki zenginliği yönetmek ve düzenlemek iken,
Modern zamanda ulus devlet kurumuyla sahip olunan toprak parçasının ötesinde insanın ve toplumsal yapının da yönetilmesi, refah ve gelişime ortak edilmesi söz konusudur.
O yüzden dünyanın her yerinden insanlar faydaları ve mutlulukları için bilgi teknolojilerini talep ediyor.
Bilgi teknolojilerini elinde bulunduran güç ya da iktidar da sömürme karşılığında arz ediyor.
 
*
Sömürgecilik insandan gelişip dünyaya işliyor, modern zamanın yeni hayat tarzı artık ulus devletlerin ötesinde dizayn ediliyor.
Devletler refah devleti ya da sosyal devlete değil birer şirkete dönüşüyor, şirkete dönüşemeyen devletler taşınamıyor.
Ekonomi ve siyaset; daha rafine, rasyonel, bürokrasisi oturmuş, finans sisteminin belirleyici olduğu, hukukun finans sistemi üzerine inşa edildiği yapılar istiyor.
Bu dönüşümü sağlamak üzere devletler kendi içinde ayıklanmalara gitmektedir, o yüzden devlete etki eden yapıların oluşturduğu boşluklara izin verilmiyor.
Herkes çocuğunun rafine bir birey olmasına gayret ediyor.
 
*
Ama "din ve millet" devlete etki eden yapıların başında geliyor.
Bu noktada bilgi teknolojilerinin sahibi Batı, İslam coğrafyası ülkelerine  İslam'ın düşüncesine aykırı ılımlı İslam vizyonuyla ekonomik güc olmaları yolunda "Kötü" bir destek vermiş;
Cihadizme yol açmıştır.
Şimdi neden olunan bu kötülükten ve sonucunda karşı-karşıya kalınan "İslamcı Cihad" tan nasıl  kurtulanılacağının derdi yaşanıyor...
 
*
Bu kötülüğe ilişiklenen Erdoğan ve iktidarı; İslami hilafetin temsilcisi Osmanlı'nın ardından oluşan devlet yapılanmalarının Batı'ya entegrasyonu misyonunu yüklendiler.
Türkiye'yi İslam dünyasına rol modeli haline getirmeyi öngördüler.
Nasıl Vatikan doğrudan ya da dolaylı olarak sahip olduğu gelir kaynakları ve muazzam iletişim gücüyle dünyanın her yanında milyonlarca insana dinini en iyi pazarlayan ve o insanları çekip-çeviren bir holding gibiyse,
Türkiye; İslam coğrafyasının ülkeleriyle beraber, "Rabia"nın bir parmağını temsil eden "Ümmetin Birliği"nden hareketle , "Kur'an ve Sünnet" kaynağından Batı'nın yeniden tanımlanması amacının âlemlere "rahmet" olacağı inancına sürüklendi...
 
*
Bir zaman önce Türkiye'de; bağımsızlık, ulusal birlik ve bütünlükle devletin rejimi ve işleyişinde oluşturulan sistematikte, sınırsız uygarlık çizgisinde halkların vicdan ve düşünce özgürlükleriyle, dileyenin hamd etmesini de amaçlayan özgür insanlar yetişiyordu. 
Sonra liberalizmin hızlı ve maksimum kâr için işlevsel ve esnek örgütlenmesi, değişim-geçicilik-uçuculuk karakteri ile bütün istikrarlı yapılar tahrip edildi.
Hep daha fazla kâr adına devreye sokulan disipliner teknikler toplumun bütününe nüfuz ederken artan yoksulluğun getirdiği belirsizlik ve risk toplumun geneline yayıldı.
Genel ahlâkın bağlayıcılık gücü azaldı, toplumsal hayat belirsizlik ve sömürü sarmalına hapsedildi.
Bugün Başkan Erdoğan, son 15 yıldan beri bireysel dini duyarlılıkları ağır basan insan tipi değil, siyasal manada dini anlayışları ön plana çıkaran ve cemaatleşme ötesinde partileşmiş, hedefini kendi radikal dini referanslarında belirleyen insan tipi ortaya çıkarmaya yönelik bireyselliği ön plana alıyor...
 
*
O yüzden akıl, din,dil, hukuk, ahlak, estetik, ekonomi ve fen bileşkelerinden oluşan "millî  kültür" mütemadiyen darbeleniyor.
Üst kimlik olarak Türk Milleti değil İslam Ümmeti, Türklük değil Türkiye yurttaşlığının pekiştirilmesi için yeni müfredatlarla yeni bir jenerasyon yetiştiriliyor.  
Sosyolojiler radikal biçimde değişirken milliyetçi değil çoğunlukçu ve otoriter "Başkanlık" modelinin güç kazanmasına inanılmaz bir çaba gösteriliyor.
Yalan- dolan, riya,hile, entrika ve tefrika; hızla doğrunun yerini alıyor...
 
*
Üstelik Başkan Erdoğan egemenliğinin büyük bir sermayeye tutunması gerekliliği için işadamlarının işlerini, siyasal iktidar ve bürokratlarla olan yakın ilişkilere dayanan "Ahbap Çavuş Kapitalizmi"ne dayanarak sağlamalarına yol açmıştır.
Ekonomi siyasal iktidarın ve onun talimatı altında bürokrasinin verdiği izinler, ihaleler, teşvikler ve destekler üzerine kurulmuş bulunuyor.
Bu türlü yasal olmayan özel işler her alanda bir çok kez tekrarlayarak yayılmıştır.
Yolsuzluk ve yoksulluk; insanlığı perişan ediyor...  
 
*
Savaş yağması Türkiye ekonomisinin  en büyük girdisi olmuştur. 
Ama Türkiye, Suriye'de ve Irak'ta radikal örgütleri silahlandırıp yönlendirmek ve savaşa salmak: diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek: başka bir devlet sınırları içinde iç savaş çıkarmak: insan hakları saygılı olmamak: barışı tehdit edici davranışlardan uzak durmamak: hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak fiilleriyle itham ediliyor,
Suriye'de yaşanmakta olan insani durumu ahlâksız bir ticarete dönüştürmekle suçlanıyor.
 
*
Başkan Erdoğan ise yağmanın menşei kamu harcamalarının hızla artmasına karşılık  vergi ve benzeri gelirleri aynı hızla arttıramayınca ortaya çıkan kamu açıklarını bütçe dışı fonlara devrederek kamuoyunun dikkatinden kaçırıyor.
Çok büyük yolsuzluklar, rüşvet iddiaları, haksız kazançlar kamu harcamalarının düşük gösterilmesiyle gizleniyor.
Ve halk her gün daha fazla madden ve manen yoksullaşıyor...
 
*
Bu gerçeklere rağmen Başkan Erdoğan, hâlâ "Millet sandıkta neyi, kimi işaret ediyorsa, herkes buna boyun eğmek, bunu kabullenmek, bunun gereğini yapmak zorundadır" düşüncesiyle herkesi  boyun eğdirmenin acımasız savaşımındadır.
Üstelik bu savaşımını HSYK'nın Y'sini de kaldırıp Adalet Bakanlığı'na bağlı bir genel müdürlük haline getirdiği Adalet aygıtı ile sürdürüyor...
 
*
Ama giderek İslamcı siyasetin yeniden lâik çerçeveye alınmasının derin dalgası, zulümden sabrı taşan milyonlarca Türk insanına yayılmıştır ve herkesi peşinden sürüklüyor.
Artık ülkenin her yerinde milyonlarca insan; iktidarın işbu "herkesi kör,alemi sersem sanan" bağnazlığının zülmüne direniyor.
Her alandan demokratik tepki yükseliyor.
 
*
Bugün Türk Milleti; "Allah'ın kullarına  ziyafet günleri" olarak verdiği bir Ramazan Bayramında birlik ve beraberliğini, barış ve huzurunu sorguluyor. 
Ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu bir Ramazan Bayramında, "Adalet Yürüyüşü" ndedir.
Adalet için " Ya herru ya merru " silahı çekilmiştir.
Türkiye bir Ramazan Bayramı'nda bu zulüm ve kahırdan kurtulmayı diliyor.
 
*
Ben de bu çaba ve iştiyakın hizmetinde Ramazan Bayramı'nızı kutlarım, Efendim...
 
25.6.2017 - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5
Maide Suresi /114, İsa Peygamber’in son akşam yemeği sofrasındaki duasına atfen, “Meryem oğlu İsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize gökten öyle bir sofra indir ki, bizim ve geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir  ayet olsun. Bizi rızıklandır; zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın” diyor…
Kuran-ı Kerim’de tek “bayram” kelimesi bu ayette geçiyor. 
Bugün Müslümanlar birlik ve beraberlikleri, barış ve huzurlarını ” Allah’ın kullarına  ziyafet günleri ” olarak verdiği bir Ramazan Bayramında daha kutluyor!
 
*
Millet; bireyin iradesiyle var olmayan akıl, din, dil, hukuk, ahlak, estetik, ekonomi ve fen bileşkelerinin bütünü anlamında “millî  kültürün” oluşturduğu topluluktur.
Bugün Türk Milleti de birliği ve beraberliği, barış ve huzuru için “Allah’ın kullarına ziyafet günleri” olarak verdiği Ramazan Bayramını kutluyor…
Modern öncesi  kırsal toplumda hakim gücün temel motivasyonu sahip olunan toprak parçasındaki zenginliği yönetmek ve düzenlemek iken,
Modern zamanda ulus devlet kurumuyla sahip olunan toprak parçasının ötesinde insanın ve toplumsal yapının da yönetilmesi, refah ve gelişime ortak edilmesi söz konusudur.
O yüzden dünyanın her yerinden insanlar faydaları ve mutlulukları için bilgi teknolojilerini talep ediyor.
Bilgi teknolojilerini elinde bulunduran güç ya da iktidar da sömürme karşılığında arz ediyor.
 
*
Sömürgecilik insandan gelişip dünyaya işliyor, modern zamanın yeni hayat tarzı artık ulus devletlerin ötesinde dizayn ediliyor.
Devletler refah devleti ya da sosyal devlete değil birer şirkete dönüşüyor, şirkete dönüşemeyen devletler taşınamıyor.
Ekonomi ve siyaset; daha rafine, rasyonel, bürokrasisi oturmuş, finans sisteminin belirleyici olduğu, hukukun finans sistemi üzerine inşa edildiği yapılar istiyor.
Bu dönüşümü sağlamak üzere devletler kendi içinde ayıklanmalara gitmektedir, o yüzden devlete etki eden yapıların oluşturduğu boşluklara izin verilmiyor.
Herkes çocuğunun rafine bir birey olmasına gayret ediyor.
 
*
Ama “din ve millet” devlete etki eden yapıların başında geliyor.
Bu noktada bilgi teknolojilerinin sahibi Batı, İslam coğrafyası ülkelerine  İslam’ın düşüncesine aykırı ılımlı İslam vizyonuyla ekonomik güc olmaları yolunda “Kötü” bir destek vermiş;
Cihadizme yol açmıştır.
Şimdi neden olunan bu kötülükten ve sonucunda karşı-karşıya kalınan “İslamcı Cihad” tan nasıl  kurtulanılacağının derdi yaşanıyor…
 
*
Bu kötülüğe ilişiklenen Erdoğan ve iktidarı; İslami hilafetin temsilcisi Osmanlı’nın ardından oluşan devlet yapılanmalarının Batı’ya entegrasyonu misyonunu yüklendiler.
Türkiye’yi İslam dünyasına rol modeli haline getirmeyi öngördüler.
Nasıl Vatikan doğrudan ya da dolaylı olarak sahip olduğu gelir kaynakları ve muazzam iletişim gücüyle dünyanın her yanında milyonlarca insana dinini en iyi pazarlayan ve o insanları çekip-çeviren bir holding gibiyse,
Türkiye; İslam coğrafyasının ülkeleriyle beraber, “Rabia”nın bir parmağını temsil eden “Ümmetin Birliği”nden hareketle , “Kur’an ve Sünnet” kaynağından Batı’nın yeniden tanımlanması amacının âlemlere “rahmet” olacağı inancına sürüklendi…
 
*
Bir zaman önce Türkiye’de; bağımsızlık, ulusal birlik ve bütünlükle devletin rejimi ve işleyişinde oluşturulan sistematikte, sınırsız uygarlık çizgisinde halkların vicdan ve düşünce özgürlükleriyle, dileyenin hamd etmesini de amaçlayan özgür insanlar yetişiyordu. 
Sonra liberalizmin hızlı ve maksimum kâr için işlevsel ve esnek örgütlenmesi, değişim-geçicilik-uçuculuk karakteri ile bütün istikrarlı yapılar tahrip edildi.
Hep daha fazla kâr adına devreye sokulan disipliner teknikler toplumun bütününe nüfuz ederken artan yoksulluğun getirdiği belirsizlik ve risk toplumun geneline yayıldı.
Genel ahlâkın bağlayıcılık gücü azaldı, toplumsal hayat belirsizlik ve sömürü sarmalına hapsedildi.
Bugün Başkan Erdoğan, son 15 yıldan beri bireysel dini duyarlılıkları ağır basan insan tipi değil, siyasal manada dini anlayışları ön plana çıkaran ve cemaatleşme ötesinde partileşmiş, hedefini kendi radikal dini referanslarında belirleyen insan tipi ortaya çıkarmaya yönelik bireyselliği ön plana alıyor…
 
*
O yüzden akıl, din,dil, hukuk, ahlak, estetik, ekonomi ve fen bileşkelerinden oluşan “millî  kültür” mütemadiyen darbeleniyor.
Üst kimlik olarak Türk Milleti değil İslam Ümmeti, Türklük değil Türkiye yurttaşlığının pekiştirilmesi için yeni müfredatlarla yeni bir jenerasyon yetiştiriliyor.  
Sosyolojiler radikal biçimde değişirken milliyetçi değil çoğunlukçu ve otoriter “Başkanlık” modelinin güç kazanmasına inanılmaz bir çaba gösteriliyor.
Yalan- dolan, riya,hile, entrika ve tefrika; hızla doğrunun yerini alıyor…
 
*
Üstelik Başkan Erdoğan egemenliğinin büyük bir sermayeye tutunması gerekliliği için işadamlarının işlerini, siyasal iktidar ve bürokratlarla olan yakın ilişkilere dayanan “Ahbap Çavuş Kapitalizmi”ne dayanarak sağlamalarına yol açmıştır.
Ekonomi siyasal iktidarın ve onun talimatı altında bürokrasinin verdiği izinler, ihaleler, teşvikler ve destekler üzerine kurulmuş bulunuyor.
Bu türlü yasal olmayan özel işler her alanda bir çok kez tekrarlayarak yayılmıştır.
Yolsuzluk ve yoksulluk; insanlığı perişan ediyor…  
 
*
Savaş yağması Türkiye ekonomisinin  en büyük girdisi olmuştur. 
Ama Türkiye, Suriye’de ve Irak’ta radikal örgütleri silahlandırıp yönlendirmek ve savaşa salmak: diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek: başka bir devlet sınırları içinde iç savaş çıkarmak: insan hakları saygılı olmamak: barışı tehdit edici davranışlardan uzak durmamak: hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak fiilleriyle itham ediliyor,
Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ahlâksız bir ticarete dönüştürmekle suçlanıyor.
 
*
Başkan Erdoğan ise yağmanın menşei kamu harcamalarının hızla artmasına karşılık  vergi ve benzeri gelirleri aynı hızla arttıramayınca ortaya çıkan kamu açıklarını bütçe dışı fonlara devrederek kamuoyunun dikkatinden kaçırıyor.
Çok büyük yolsuzluklar, rüşvet iddiaları, haksız kazançlar kamu harcamalarının düşük gösterilmesiyle gizleniyor.
Ve halk her gün daha fazla madden ve manen yoksullaşıyor…
 
*
Bu gerçeklere rağmen Başkan Erdoğan, hâlâ “Millet sandıkta neyi, kimi işaret ediyorsa, herkes buna boyun eğmek, bunu kabullenmek, bunun gereğini yapmak zorundadır” düşüncesiyle herkesi  boyun eğdirmenin acımasız savaşımındadır.
Üstelik bu savaşımını HSYK’nın Y’sini de kaldırıp Adalet Bakanlığı’na bağlı bir genel müdürlük haline getirdiği Adalet aygıtı ile sürdürüyor…
 
*
Ama giderek İslamcı siyasetin yeniden lâik çerçeveye alınmasının derin dalgası, zulümden sabrı taşan milyonlarca Türk insanına yayılmıştır ve herkesi peşinden sürüklüyor.
Artık ülkenin her yerinde milyonlarca insan; iktidarın işbu “herkesi kör,alemi sersem sanan” bağnazlığının zülmüne direniyor.
Her alandan demokratik tepki yükseliyor.
 
*
Bugün Türk Milleti; “Allah’ın kullarına  ziyafet günleri” olarak verdiği bir Ramazan Bayramında birlik ve beraberliğini, barış ve huzurunu sorguluyor. 
Ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu bir Ramazan Bayramında, “Adalet Yürüyüşü” ndedir.
Adalet için ” Ya herru ya merru ” silahı çekilmiştir.
Türkiye bir Ramazan Bayramı’nda bu zulüm ve kahırdan kurtulmayı diliyor.
 
*
Ben de bu çaba ve iştiyakın hizmetinde Ramazan Bayramı’nızı kutlarım, Efendim…
 
25.6.2017

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir