Yoksullar, Yoksulluk Ve Sadaka Ekonomisi…

Mustafa Kemal Atatürk

Ramazan geldi.

On iki ayın sultanı Ramazan, dinciler için en verimli, en bereketli bir aydır.

Bu ayın gelmesiyle birlikte, “fırsat bu fırsat” denilerek kollar sıvanır, hazırlıklar yapılır, sadaka paketleri depolara yerleştirilir. Ramazan çadırları kurulur. Televizyonlara, basına haber verilir. Dağıtım başlar…

Yoksullaştırdıkları, aç bıraktıkları insanları törenlerle kameraların önünde doyurmaya çalışırlar. Bu geçici çözümlerle bir yandan “hayır duaları” alırlarken, bir yandan da “oy avcılığı” yaparlar. Böylece bir taşla iki kuş vururlar.

İşte bu nedenle, siyasal İslamcılar arasında şu sıralar en geçerli meslek “din ticareti”dir. Altın çağını yaşamaktadır.

Oysa Türkiye’de gerçek ticaret, yani çarşılarda pazarlarda yapılan alışveriş bitmiş, tükenmiş bir durumdadır. Esnaf kan ağlıyor. Kepenkler iniyor, işyerleri bir biri ardı sıra kapanıyor.

Köylü isyanlarda… Gençlerimiz iş bulma kuyruklarında… Çile dolduruyor.  İşsizlik, çaresizlik karabasan gibi çökmüş sevgili yurdumuzun üstüne.

Üretim, istihdam, büyüme, enerji, bin bir çeşit sorun çözüm bekliyor. Ekonomik kriz kapımıza gelip dayanmış. Önlem alınması gerekiyor. Ama kimler alacak? Nasıl alacak din sömürüsü dururken?

Çünkü biz her işimizi “sadaka ekonomisi” ile çözmeye alışmışız.

Varsa sadaka, yoksa sadaka!… İki kilo pirinç, beş kilo makarna, üç kilo nohut dağıtarak  “memleketi kurtaracağımızı” sanıyoruz.

Aslında bütün bu çabaların amacı “siyasal sadakati, yani siyasal bağlılığı, sadaka ile sağlamak”tan başka bir şey değildir.

Bugün içinde yaşadığımız sosyal sıkıntılar, halkımıza uygun görülen “dilencilik yaşantısı”  hep bu sadaka ekonomisinin sonuçlarıdır.

Günümüzde “din-ticaret-siyaset” üçlüsü bütünleşti, kaynaştı, ”yekvücut” oldu.

Kurnaz tilkiler, bu üçlü aracı kullanarak, seçmenleri diledikleri gibi yönlendiriyorlar. Seçiyorlar, seçtiriyorlar. Sonra da iktidara yerleşip, koltukları paylaşıyorlar.

Osmanlı sultanları gibi ömür sürüyorlar.

Onun için koskoca PROF. DR. çıkmış, “Ben okumamış yazmamış, cahil insanları daha çok severim…” diyor.

Ama rüşvet, kayırmacılık, soygunculuk, yolsuzluk diz boyu… Almış başını gidiyor. Ona bakan yok…

Suçları kanıtlanmış nice dolandırıcılar, üçkâğıtçılar, büyük bir pişkinlik ve utanmazlık içinde, ellerini kollarını sallayarak, Türkiye’nin her yanında boy gösterirken; AKP’ye muhalif kişiler, kuruluşlar, basın ve TV’ler baskı altında…

Ülkesini seven, ülkesinin talan edilmesini istemeyen çevreler, bireyler, gazeteciler suçlanıyor, kovuşturuluyor, içeriye atılıyor. İnsan emeğine, vatana değer verenler, hain ilan ediliyor. Ama Cumhuriyet düşmanı, bayrak düşmanı, Ulusal Kurtuluş Savaşı, Atatürk düşmanı vatansızlar el üstünde tutuluyor, ödüllendiriliyor.

Böyle bir uygulama, böyle bir düşünce yapısı, dünyanın neresinde görülmüştür? Nasıl bir anlayıştır bu?

Hangi ülkede insanlar kurucusuna, kurtarıcısına küfreder, anasına sövüp sayar, onu tarih kitaplarından silmeye çalışır?

Bu nasıl bir ahlaksızlıktır?

Bu nasıl bir terbiyesizliktir?

Cemaat ve biat kültürü günümüzde özgür düşüncenin yerini aldı. İnanç, din sömürüsü aklın, bilimin önüne geçti. Düşüncelerinden dolayı insanlar mahkûm ediliyor.

Din iman adına Müslüman Müslüman’ı kandırıyor. Dolandırıyor. Deniz Fenerlerini henüz unutmadık…

İnanç hortumculuğu yapıyorlar. Servet, mal-mülk sahibi oluyorlar, siyasal çıkarlar elde ediyorlar.

DİN SÖMÜRÜSÜ YAPABİLMEK İÇİN “SADAKA DÜZENİ”NE, “SADAKA DÜZENİ”Nİ KURABİLMEK İÇİN YOKSULLARA İHTİYAÇ VARDIR.

Yardım isteyen insanlar, yardıma muhtaç yoksullar çoğalmalı, artmalı ki sadaka düzeni rahatça işlesin, politikacılar da bu düzen sayesinde gemilerini rahatça yürütsünler…

Bir yandan kendisine yardımsever, hayırsever, dindar devlet adamı görüntüsü versin, bir yandan da önemli makamlara geçip cebini doldursun…

Sadaka ekonomisi demek, şeriatçı egemenliği ve sömürüsü demektir. Sadaka ekonomisi demek sömürü, talan düzeni demektir…

Sadaka ekonomisi demek, semt pazarlarından yiyecek artıkları toplayan milyonlar demektir. Bunlardan birisi olmadan ötekisi olmaz.

Bu yüzden, VİCTOR HUGO’NUN deyişi ile onlar hep:

YARDIM EDİLMİŞ YOKSULLAR İSTERLER, BİZSE BÜTÜNÜYLE ORTADAN KALDIRILMIŞ YOKSULLUK…” için savaşırız…

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir