MK ULTRA PROJESİ : FETÖ/PDY ve FETHULLAHÇI KATİL YAPILANMALARIN ERGENEKON/BALYOZ SANIKLARINA KARA BİLİM OPERASYONLARI

BU YAZI AYNI ZAMANDA FETÖ/PDY ve FETHULLAHÇI YAPILANMA HAKKINDA BİR SUÇ DUYURUSUDUR! - image001 13

BU YAZI AYNI ZAMANDA FETÖ/PDY ve FETHULLAHÇI YAPILANMA HAKKINDA BİR SUÇ DUYURUSUDUR! - image001 13

BU YAZI AYNI ZAMANDA FETÖ/PDY ve FETHULLAHÇI YAPILANMA HAKKINDA BİR SUÇ DUYURUSUDUR!

FETÖ/PDY ve FETHULLAHÇI KATİL YAPILANMALARIN ERGENEKON/BALYOZ SANIKLARINA KARA BİLİM OPERASYONLARI

Tarihteki en büyük düzmece ve Sahte Bayrak (False Flag) Operasyonlarından ya da KUMPASLARINDAN biri olan ERGENEKON, BALYOZ ve Paralelindeki diğer operasyonlar, Türk Devletine, Türk halkına, Türk hükümetine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Türk Yargısına karşı yapılmış en büyük sahtekârlıklardan ve entrikalardan birisidir.

Ergenekon sanıklarının pek çok çoğunda bazı hastalıklar ortaya çıkmıştır ve bazıları da hayatlarını kaybetmişlerdir. Fethullah Terör Örgütüne üye katil-haşhaşin insanların ne kadar hasta ve manyak olduklarını 15 Temmuz 2016 tarihindeki Cunta Darbesi sırasında anlamış bulunuyoruz. Bu gizli masonik örgüte üye Fethullahçı polisler ve bu gizli yapılanmanın diğer üyeleri (ki cezaevlerinde pek çok FETÖ’cu müdür, gardiyan mevcuttur) kumpasla zindana attıkları insanlar üzerinde, yabancı istihbarat örgütlerinin de yardımıyla bazı öldürme veya sakat bırakma operasyonları düzenlemiş olabilirler. Nitekim Tuncay Özkan’ın karaciğerini nasıl 4 farklı madde vererek (2’si normalde bulunması imkânsız radyoaktif bileşik, Silivri Zindanında bu radyoaktif bileşikler ve DDT ne aramaktadır?) mahvettikleri son aylarda ortaya çıkmıştır. Suçsuz insanları zindanlara atarak, orada işkence edip öldürmek, bu kumpası planlayanlar açısından çok tercih edilebilecek bir durumdur. Çünkü ÖLÜLER KONUŞMAZ ve HAKKINI ARAYAMAZ! ÖLMÜŞ SANIKLARA DA HER TÜRLÜ SUÇU ATABİLİRSİNİZ DAHA SONRA! Birsürü insana sahte suçlar atan bu alçak FETÖ/PDY çetesi, bazı insanları entoksikasyonla zehirleyerek ortadan kaldırmak istemiş olabilirler. Bu konunun detaylı olarak araştırılması ve bu KİTLESEL KATLİAMIN ortaya çıkarılması gerekmektedir. Ortaya çıkan pek çok kanser, kalp krizi gibi hastalıkları cezaevi stresi ile açıklamaya kalkmak olayı çok hafife almaya yönelik ve FETÖ/PDY Haşhaşin Çetesini aklamaya yönelik bir tutum olur.

KARA BİLİM NEDİR?

Bakınız: Ümit Sayın, Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler, 2006, Neden Kitap (sayfa: 181-203)

Kara Bilim (Black Science) veya Kara Tıp (Black Medicine) bilimin ve tıbbın insanların kötülüğü mutsuzluğu ve zararı için kullanılması anlamına gelmektedir. Gerçekten de bugün emperyalist devletler, Batılı Derin Devletler, bilimin gücünü kendi çıkarları ve hedefleri için kullanmaktadırlar. Son yıllarda bu konudaki bulgular CIA’de çalışan eski görevliler tarafından herkesin okuyabileceği kitaplar haline de dönüştürülmüştür:

  • Kara Bilim, bir toplum üzerinde hakimiyet kurmanın geliştirilmesi için bilimin kullanılmasıdır. Buna ekonomik hakimiyet, ekolojik veya tarımın hakimiyeti, tüm üretim malzemelerini hakimiyeti de girmektedir.
  • Kara Bilim, toplumların, insan gruplarının ve doğanın yok edilmesi için bilimin kullanılmasıdır. Bu konuda özellikle gizli örgütlerin ve Round Table, Skulls and Bones Society gibi faşist kurumların çok büyük etkinliği vardır.
  • Kara Bilim, insanlara veya doğaya biyolojik-kimyasal vb. savaş yapılması için bilimin kullanılmasıdır. Savaş teknolojisi, insanları yok etme, sakat bırakma, işkence yapma, onlara zarar verme teknolojisi bugün Derin Devletlerin gizli birer projesi olarak kullanılmaktadır.
  • Kara Bilim, insanların beyinlerinin, hafızalarının, iradelerinin denetilmesini de öngörmektedir; temel hedef sosyal sistemleri eğitim, propaganda, psikolojik savaş ve sosyal şartlama ile istenildiği şekilde kanalize, istenildiği ideolojiye doğru yöneltebilmektir. Bu nedenle emperyalist Batılı Derin Devletler, yaptıkları gizli projelerle Zihin Kontrolü, Psikolojik Savaş, Beyin Yıkama metodlarını çok detaylı olarak geliştirmişlerdir.

Ergenekon davası sürecinde benzer şekilde pek çok kişi ağır hastalıklar, kanser, kalp krizi geçirerek vefat etmiştir. Gerekli istatistikler yapılırsa, Ergenekon Zindanlarındaki sanıklarda görülebilecek bu toksik tablolar ve tıbbı patolojiler normal popülasyon’daki sıklığının ve insidansın çok üzerindedir. Bu operasyon büyük olasılıkla FETÖ/PDY tarafından yapılmıştır.

Bunlardan hatırlayabildiğimiz bazıları şunlardır; bu konuda Ergenekon davası süresince hastalanan, vefat eden kişilerin araştırılması ve listelerinin yapılması, ölüm nedenlerinin ve epikrizlerinin, tekrar, akademik skorları yüksek, bilimsel geçmişe sahip ve uluslararası üne sahip öğretim üyelerinden oluşan bir komisyon tarafından elden geçirilmesi gereklidir:

  • Eski MİT Müsteşarı, Em. Korg.Teoman Koman (kalp sorunu, öldü)
  • Tuncay Özkan (Karaciğer yetmezliği, karaciğerinde Almanya’da yapılan araştırmada DDT bulundu; kök hücre nakli yapıldı, belki karaciğer nakli geçirecek; ağır hasarlı karaciğer; ne kadar yaşayabileceği belli değil)
  • MİT bölge başkanı Kaşif Kozinoğlu (MIT’in kara kutusu hakim karşısına çıkıp bildiklerini anlatamadan kalp krizi veya zehirlenme ile öldü. Aşağıdaki habere bakınız, öldü)
  • Em. Yüzb. Muzaffer Tekin (Pankreas kanseri, öldü)
  • İmam Hüseyin-Hüseyin Görüm (Pankreas kanseri, öldü)
  • Sami Hoştan (Pankreas kanseri, öldü)
  • Erkut Ersoy (İstihbarat Uzmanı-ÖZEL BÜRO) 2001 Şubat ayında Fetullahçı İstihbaratçılar tarafından hassas takibe alındı. Şubat ayı içinde Fetullahçı istihbaratçılar tarafından kaçırılarak 3 gün boyunca işkence edildi. Tüm işkenceye rağmen tetikçi olmayı kabul etmedi. 2001 – 2008 tarihleri arasında İstanbul’da hassas kontrole alındı. 2003 – 2008 (Tutuklandığı tarihe kadar) arası ise Düzce’de hassas kontrol devam ettirildi. Yoğun işkencelere ve baskılara maruz kaldı.
  • Prof. Dr. Emin Gürses (cezaevinden çıktıktan sonra kolon kanaması sorunları yaşadı; kolon kanseri şüphesi var, yaşıyor)
  • Doç. Dr. Ümit Sayın (Aralık-2015’te ağır bir toksik tablo sonucunda gelişen mide ülserine bağlı ölümcül bir kanama ile ölmek üzereydi; Çapa Dahiliye Acilinde garip bir biçimde tedavi edilmedi; Çapa’da ve Marmara Acilde kan transfüzyonu yapılmadı; kanaması 3 gün sürdü, ölmek üzereyken Cerrahpaşa’da Acil’de ve Cerrahi Gastroenteroloji’de kurtarıldı) detaylı bilgi için:
  • Avukat Yusuf Erikel (Solunum yolları ve boğaz kanseri, öldü)
  • Kuddusi Okkır (Karaciğer ve Pankreas kanseri, öldü)
  • Eski Rektör Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu (Kanser, yaşıyor)
  • Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal (kanser, yaşıyor)
  • Ergenekon davası hâkimi Köksal Şengün (Akciğer kanseri-Köksal Şengün Ergenekon davasında diğer hâkimler ve savcılarla ters düşen bir hâkimdi, yaşıyor)
  • Prof. Dr. Erol Manisalı (Kanser, yaşıyor)
  • Tuğamiral Cem Aziz Çakmak (Balyoz sanığı, Kanser, öldü)
  • Metin Kaplan (Kanser, öldü)
  • Albay Birol Atakan (Deniz kuvvetleri komutanı Yener Karahanoğlu’nun emir subayı-Trafik kazası, öldü)
  • Emekli Albay Begütay Varımlı (Kadıköydeki evinde balkonundan düşerek öldü)
  • Yüzbaşı Olgun Ural (24 Mart, 209 da evinde ölü bulundu)
  • Hâkim Albay Tanju Ünal (Makam odasında ölü bulundu)
  • Deniz Tabib Yarbay Nursal Gedik ( Ergenekon davası bağlantılı- görevi başında ölü bulundu)
  • JİTEMCİ olduğu iddia edilen Em. Albay Abdulkerim Kırca (10 Ocak 2009 da evinde ölü bulundu)
  • Emniyet Özel Harekat Dairesi başkanı Behçet Oktay (25 Şubat 2009’da arabasında ölü bulundu)
  • Em. Albay Tarık Akça (Balyoz, Kasım 2012 de Ankara’daki işyerinde ölü bulundu)
  • Deniz yüzbaşı Doğan İlhan (21 Eylül 2010’da evinde ölü bulundu)
  • Aydın Engin (Ergenekon-kalp krizi, öldü)
  • Ergenekon sanığı avukatı Ahmet Ülger (evininin önünde ölü bulundu; kalp krizi dendi)
  • Görevden alınan Ergenekon Savcısı Ercan Şafak Özel (Kalp krizi, yaşıyor)
  • BBP başkanı Muhsin Yazıcıoğlu (helikopter kazası)
  • Bir ihtimalle Sayın Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan’ın da basında çıkmış olan kolon kanseri dedikoduları öncesinde FETÖ/PDY kendisine de KARA BİLİM Tekniklerini kullanmaya çalışmış olabilir. Ayrıca FETÖ/PDY’nin kendisini zehirlemeye çalıştığı basında da yazılmış bir olgudur.
Okumaya devam et  Bebek Şehitler

Liste daha uzayıp gitmektedir. Ergenekon sanıkları içindeki yoğunluklu olarak kanser ve kalp krizi olguları düşünüldüğünde, gerçek verilerle bir istatistik yapılırsa, sonucun normal popülasyondaki kanser veya kalp krizi veya kaza biçimindeki ölümlerden, hedef grubunun (Ergenekon sanıkları) karşılaştırmasında, istatistiksel olarak normal olmadığı ve normal popülasyondaki kanser-kalp krizi-kaza tipi ölümlerden, istatistiksel anlamlı olarak, çok daha fazla çıkacağı aşikârdır.

KAŞİF KOZUNOĞLU HAKKINDA ÇIKMIŞ OLAN BİR BASIN HABERİ

 

MİT’çi Kaşif Kozinoğlu, Oda TV soruşturmasının en dikkat çekici isimlerinden biriydi. Devletin ‘gizli’ belgelerini Oda TV’ye sızdırmakla suçlanan Kozinoğlu, 10 Mart 2011’de Silivri Cezaevi’ne gönderildi. Hâkim karşısına çıkmasına 13 gün kala hayatını kaybetti.

Zaman gazetesinin haberine göre, Kozinoğlu’nun iddia edildiği gibi kalp krizinden ölmediği ortaya çıktı. Alınan bilgilere göre, otopside doku örneklerini inceleyen Adlî Tıp uzmanları ‘kalp krizi’ vakalarında rastlanan temel verileri tespit edemedi. Damarlarda darlık olduğu fakat bunun kriz geçirtecek kadar ciddi olmadığı belirlendi. Herhangi bir kan pıhtısının damarları tıkamadığı görüldü. Kriz vakalarının en önemli sonucu sayılan kalp dokusu ölümü de tespit edilemedi. İkinci aşamada, alınan örnekler üzerinde zehir taraması yapılacak.

ERGENEKON DAVASINDA GİZLİ TANIK OLDUĞU İDDİA EDİLMİŞTİ

Ergenekon soruşturması kapsamında yürütülen Oda TV operasyonuyla gündeme gelen isimlerden en dikkat çekici olanı şüphesiz eski MİT’çi Kaşif Kozinoğlu’ydu. Ankara, Çayyolu’ndaki evine operasyon düzenlendi. Bazı belgelere el konuldu. Devlete ait ‘gizli’ içerikli belgeleri Oda TV’ye sızdırmakla suçlanıyordu. Soruşturma kapsamında hakkında yakalama kararı çıkarılan Kozinoğlu, 10 Mart 2011’de ‘terör örgütü üyesi olmak’ ve ‘devletin güvenliğine ilişkin gizli bilgileri temin etmek, açıklamak’ suçlarından tutuklanarak, Silivri Cezaevi’ne gönderildi. Kendisi de emekli bir asker olan Kozinoğlu’nun koğuş arkadaşları ise Ergenekon davasının tutuklu sanıkları emekli Albay Hasan Atilla Uğur ve Hasan Ataman Yıldırım’dı. Ergenekon davasında ‘gizli tanık’ olduğu ileri sürülen Kozinoğlu, 12 Kasım 2011’de, hakim karşısına çıkmasına 13 gün kala şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti.

OĞLU ‘BABAMIN KALP RAHATSIZLIĞI YOKTU’ DEMİŞTİ

Adalet Bakanlığı, ölümünün hemen ardından bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Doktor tarafından ceset üzerinde elle yapılan yoklamada herhangi bir kırık, darp veya cebir izine rastlanmadığı belirlenmiştir. Oda arkadaşının beyanına göre; Kozinoğlu’nun uzun süreli ve ağır spor yaptıktan sonra duş alıp odasına geldiğinde yatağında fenalaştığı ve tansiyonunun yükselmesi nedeniyle kendisine dilaltı hapı verildiği ve bu sebeple acil butonuna basarak görevlileri durumdan haberdar ettikleri anlaşılmıştır.” denildi. İddialara göre Kozinoğlu, yaptığı ağır spor sebebiyle fenalaşmış ve geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetmişti. Ancak ailesi ve Kozinoğlu’nu tanıyanlar bu iddiaların doğru olamayacağını savundu. Zira Kozinoğlu, yıllardır ağır spor yapıyordu ve bugüne kadar da kalp rahatsızlığı yaşamamıştı.

Oğlu Özel Kozinoğlu, “Babamın kalp rahatsızlığı yoktu.” derken, Kozinoğlu’nun ablası Fügen Bıçakçıoğlu, “Sporunu küçüklüğünden beri ihmal etmezdi. Değişik spor dallarında dünya birincilikleri vardı. Onca ağır spor yapan bir insanın, cezaevinde spor yaptığı için öldüğünün söylenmesi ise inandırıcı değil.” ifadelerini kullanmıştı. MİT’in karakutusu olarak bilinen Kozinoğlu’nun şüpheli ölümü üzerine Silivri Cumhuriyet Savcılığı da soruşturma başlatmıştı. Kozinoğlu ile aynı koğuşta kalan Hasan Ataman Yıldırım ve Atilla Uğur’un ifadelerine başvuruldu. Kozinoğlu’nun kaldığı koğuşun görüntüleri de kaydedildi.

Okumaya devam et  Ergenekon ve Balyoz’da sahte belgeleri AKP Milletvekili İhsan Arslan hazırlıyor

ZEHİR İHTİMALİ ÜZERİNDE DURULUYOR

Adli Tıp Kurumu’nun Kozioğlu’yla ilgili ilk inceleme sonuçlarına göre, ilk tespitler Kozinoğlu’nun kalp krizinden öldüğü iddialarını çürütüyor. Kozinoğlu’ndan alınan doku örneklerini inceleyen Adli Tıp Kurumu uzmanları, ‘kalp krizi’ vakalarında rastlanan temel verileri tespit edemedi. Kalp damarlarında darlık olduğu fakat bunun kriz geçirecek kadar ciddi olmadığı belirlendi. İncelemelerde herhangi bir kan pıhtısının damarları tıkamadığı da görüldü. Daha da önemlisi kalp krizi vakalarının en önemli sonucu olan kalp dokusu ölümleri de Kozinoğlu’nun incelemelerinde görülmedi.

Uzmanlar kalp krizinin yeterince oksijen alamayan, beslenemeyen ve bunun sonucunda kalp dokusu ölen hastalarda meydana geldiğini ifade ediyor. Son incelemeler sonucunda Kozinoğlu’nun üzerinde durulan ölüm sebebi ise ‘ani tehlikeli ritim bozukluğu’. Kozinoğlu’nun bu zamana kadar ciddi ritim bozukluğu rahatsızlığı bulunmaması ise kafalardaki şüpheleri iyice artırdı.

Hareketli bir meslekte çalışan ve yıllardır ağır spor yaptığı belirtilen Kozinoğlu’nun böyle bir rahatsızlığı var ise, bunun geçmişte mutlaka kendini hissettirmesi gerektiği vurgulanıyor. Kozinoğlu’nun dışarıdan verilen toksikolojik (zehir) bir maddeyle ‘ani öldürücü ritim bozukluğu’ yaşadığı yönünde iddialar da araştırılıyor. Adli Tıp şu anda incelemelerde ikinci aşamada. Alınan örnekler üzerinde zehir taraması yapılıyor.

LİNK :

BU YAZI AYNI ZAMANDA FETÖ/PDY ve FETHULLAHÇI YAPILANMA HAKKINDA BİR SUÇ DUYURUSUDUR! - image003 11

“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana…”

Böyle başlıyor Dickens, İki Şehrin Hikayesi’ne…

“Giyotinin açlığını durdurmak mümkün değildi. Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik veya Ölüm: Bu dördünün içinde ölüm, en bilindik olanı ve en kolay elde edilebileniydi” diye sürüyor roman.

Bazen bir tanıklığı anlatmak yaşamaktan daha zor.

Hele hapishanede bir hücrede, ölümün bir adım gerisindeyse…

Yani özgürlük ile giyotin arasında bir yerde yaşanmışsa…

12 Mart 2012 günü Silivri 4 No’lu Cezaevi’nde yeni hücre arkadaşım Tuncay Özkan olmuştu. Birlikte 6 ay geçirdik.

Ne yana dönsen duvarın dibiydi. Küfü, nemi tepedeki bıçağın gölgesiydi.

Tuncay Özkan hastaydı. Teni sararıyordu. Vücudunda lekeler çıkmıştı.

Bu sararma hali öyle dikkat çekiciydi ki, ziyaretçilerin gördükleri sayesinde konu bir süre sonra dışarıda da tartışıldı.

Kitabında da durumunu şöyle anlatmıştı: “Aniden sararmaya, yaralar dökmeye başladım. Revire kaldırıldım, kimi zehirlendiğimi, kimi siroz olduğumu, kimi portakalı fazla kaçırdığımı o yüzden sarardığımı, kimi de psikolojik olduğunu söyledi. Hastaneye sevk edildim, tetkik üstüne tetkik, teşhis konulamadı.”

Tuncay Özkan bunlarla boğuşurken bir akşam hayatımın en ağır sırrını omzuma bıraktı:

“Beni burada zehirlediler. O yüzden sararıyorum.”

Nereden bildiğini, emin olup olmadığını sordum.

Hikayesini anlattı.

Ergenekon Davası’nın tutuksuz sanığı olan doktor dostu duruşma arasında kanını almıştı. Dışarıya incelemeye götürmüştü. Tahlillerin sonucunda vücudunda yüksek miktarda DDT D-6 bulunmuştu. Yine dışarıdan getirdiği ilaçlarla tedavi olmaya çalışıyordu.

Hep dalga geçtiği refleksimle yerimden sıçrayıp “hemen yazalım” dedim; “ortalığı ayağa kaldıralım.”

İzin vermedi. Bunu sır olarak tutmamı, eğer içerde ölürse o vakit anlatmamı istedi.

Şüphelendiği ismi de söyledi.

Ben çıktım, Tuncay Özkan çıktı, hastalığı sürdü. Sır da olduğu yerde duruyordu.

Bir türlü iyileşemedi. Almanya’ya gitti. Yakınları vücudunda zehir bulduklarını söylediler.

Geçen hafta İzmir’e, evine gittim. İyi görünüyordu. Hastalanmamak için maskeyle geziyordu. Önemli bölümü zarar gören karaciğerine kök hücre tedavisi yapılmıştı. Daha iyi olacağını anlatıyordu. Tedavi ömrünü uzatmıştı.

Almanya’dan aldığı raporları gösterdi. Vücudunda bir dizi zehirli madde vardı. Doktorlarından öğrendiğine göre; 3 tanesi vücudunun dengesini bozmuştu. DDT D6’dan daha büyük zararı veren 2 radyoaktif madde vardı: Strontium carbonicum D8 ve caesium chioratum D8.

Bu maddeler karaciğerinden başlayarak vücuduna yayılmıştı. Dişlerine kadar sirayet etmişti.

Hapishanedeyken bile onu bu kadar öfkeli görmemiştim. “Ölene kadar peşlerini bırakmayacağım” diyordu. Şüphelendiği ismi tekrarladı. “Bu Cemaat’ten bunun hesabını sormazsak, yarın gelip çocuklarımızı gözümüzün önünde keser” diyerek meselenin kendi ciğeri olmadığını anlattı.

Öfkeli olduğu kadar umutluydu da…

Bir seferberlik başlatacağını ve kesinlikle sonuç alacağını söylüyordu. Bir süredir tanık olduğum sükûnetin yerini, valizini hazırlamış da yola çıkacak insanın heyecanı almıştı. “Güzel günler göreceğiz” diyordu.

CHP yönetiminin, hastalığına yönelik bulgulara tepkisini merak ettim.

Tuncay Özkan, Almanya’dan döndükten bir süre sonra doktoruyla birlikte CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etmiş ve ona da elindeki raporu sunmuştu. Kendisine bunları yapanlarla mücadele edeceğini söylemişti.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun tepkisini sordum.

“Sonuna kadar gidin” demişti.

Vedalaşıp ayrılıyordum ki, evden çıkarken kapının yanında Bedri Baykam’ın yaptığı Tuncay Özkan portresi dikkatimi çekti. Portreye cam kırıkları karışmıştı. İzmir’in batan güneşi, cam kırıklarından yansıyordu. Renklerin karmaşasının arasından geleceği aydınlatan ışık görülüyordu.

Oğuz Atay “kafam cam kırıklarıyla dolu doktor, beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun?” diyordu ya…

Okumaya devam et  Nazi benzetmesine bir lafım var

Anlıyor musun?

Barış Terkoğlu

Odatv.com

LİNK :

FETHULLAHIN TÜM RAKİBİ NURCU ŞEHLER 2013’DEN SONRA KALP KRİZİ İLE ŞÜPHELİ ÖLÜMLERLE ÖLMÜŞLER

LİNK :

FETÖ’nün tehdit ettiği alimlerin şüpheli ölümü

FETÖ’cülerin ‘hayatlarıyla öderler’ sözleriyle tehdit etmiş olduğu Bediüzzaman Said Nursi’nin vekili beş din aliminin kalp krizinden ölümü şüphe uyandırdı. Örgütü elebaşı Gülen’in kafasındaki menfur hedefe ulaşmak için o isimleri engel görmüş olabileceği konuşuluyor

LİNK :

Terör örgütü FETÖ’nün İslamiyet’i kullanarak Türkiye’de taban kazanmaya çalıştığı ve bunun önünde engel gördüğü diğer dini cemaatler ile birlikte Said Nursi’nin yaşayan 6 vekilini ölümle tehdit ettiği, ardından beş din aliminin şüpheli kalp krizleriyle öldüğü ortaya çıktı.

Star’ın haberine göre; FETÖ’cülerin “Hayatlarıyla öderler” şeklindeki ölüm tehditlerine bizzat tanıklık ettiğini belirten AK Parti Isparta Milletvekili Sait Yüce, “Fetullah Gülen, kafasındaki menfur hedefe ulaşmak için Bediüzzaman Hazretleri’ni ve talebelerini engel gördü” dedi.

ÖLÜM MAKİNESİ

Yücel, terörist başı Fetullah Gülen’in başarısız darbe girişimi sonrasında yaptığı açıklamada, “Beyin kanaması balyoz gibi inebilir alır götürür” sözleriyle, FETÖ ile mücadele edenleri ölümle tehdit ettiğine dikkat çekti. AK Parti Milletvekili Sait Yüce, “Örgüt, Türkiye’de genişlemelerine engel gördükleri siyasetçi, gazeteci veya dini cemaatlere karşı, içlerine soktukları adamların sebep oldukları ihtilaflar ve hadiselerle gözü dönmüş bir ölüm makinesi olduklarını gösterdi” diye konuştu. Teröristbaşı Fetullah Gülen’in başta Kur’an-ı Kerim ve İslamiyet’i istismar etmeye çalıştığının altını çizen Sait Yüce, FETÖ’nün Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin Risale-i Nur’unu tahrip ederek yayınlamaya çalışması ve 17-25 Aralık sonrasında kendilerine tepki gösteren din alimlerine ölümle tehdit etmesine ve ardından beş alimin şüpheli ölümüne dikkat çekti.

SADECE BİRİ KALDI

FETÖ tarafından Said Nursi’nin beş talebesinin öldürüldüğüne ilişkin şüphesini anlatan Yüce, şunları söyledi: “Talebeleri, Gülen hareketinin yanlışlıklarını ve Nurculuk hareketiyle ilgisi olamayacak sapkın yönelimlerinden bahsetmeye başlamış, 17-25 Aralık sonrasında da bu girişimin yanlışlığını ortak bir açıklamayla kınamışlardı. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin ”manevi evladım, varis ve vekilim’ dediği Mustafa Sungur, FETÖ’nün ve mensuplarının İslamiyet’e zarar veren uygulamalarından vazgeçmelerini istemiş, ‘Elleri ayakları kırılsın’ diye beddua etmişti. Nursi’nin o gün hayatta olan talebeleri Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Abdülkadir Badıllı, Mehmet Fırıncı, Hüsnü Bayram, Salih Özcan, 17-25 Aralık’tan yedi gün sonra gazete ilanları ve açıklamayla FETÖ’yü açık bir şekilde kınadı. O açıklamadan sonra, Bediüzzaman Hazretleri’nin yaşayan altı talebesinden merhum Mustafa Sungur, Abdülkadir Badıllı, Sait Özdemir, Abdullah Yeğin ve Salih Özcan, gelen tehditlere rağmen örgüt sempatizanı aile fertleri tarafından tedavi için götürüldükleri FETÖ’ye ait hastanelerde ya da başka sağlık kuruluşlarındaki Paralel Yapı’ya mensup doktorların kontrolü altındayken şüpheli şekilde kalp krizinden öldüler.” AK Parti Isparta Milletvekili Yüce, FETÖ’nün altı din alimini ölümle tehdit etmesine ve örgüt hastanelerinde şüpheli ölümlerine bizzat tanık olduğunu anlattı:

HAYATLARIYLA ÖDERLER

“Mehmet Fırıncı’ya ABD’den kimliği belirsiz telefonlarla “Biz karşımıza çıkanları yok ederiz. Konuşmalarınıza dikkat edin” tehditleri geldi. Bizzat şahit oldum. Şu an yurtdışında olan FETÖ’nün üst düzey adamlarından Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı eski Başkanı Harun Tokat’a, Gülen’e ulaştırması üzerine merhum Sungur’un mektubunu götürdüm. Risaleleri tahrip etmemelerini istedik. Harun Tokat, tam kapıdan çıkarken bana ‘Latif Erdoğan ve Kemalettin Özdemir’e de söyle fazla konuşmasınlar, hayatlarıyla öderler’ dedi, dondum kaldım.”

ORUÇ, SEZEN VE ALTINDAL’IN ÖLÜMÜ DE ŞAİBELİ

1. Tarihçi Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, “Asrın ihanetinin analizi” isimli yazısında, teröristbaşı Fetullah Gülen’in Erzurumlu bir vaiz iken Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik ve bağımsızlığına kastedecek bir güce nasıl ulaştığını anlatırken, örgütle bağlantılı şüpheli ölümlere de dikkati çekti. Şimşirgil, “Bu örgütün iç yüzünü anlatanlar bir anda herhangi bir suçla içeri alınıyor veya itibarsızlaştırılıyordu. Kıymetli dostum rahmetli Mehmet Oruç Bey, Yümni Sezen ve yine rahmetli Aytunç Altındal bunlardandır” dedi.

LİNK :

Müezzinoğlu: FETÖ Erdoğan’ı zehirlemeye çalıştı

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, ‘FETÖ’nün Erdoğan’ın makamı ve özel hayatını yakından takip ederek zehirleme girişiminde bulunduğunu söyledi.

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, ‘Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ)’ Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı zehirleme girişiminde bulunduğunu belirtti. Müezzinoğlu, Bugün gazetesine çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Bugün Gazetesi’nden Müjgan Özyurt’a konuşan Müezzinoğlu, örgütün Türkiye’yi içeriden çökertmek için strateji geliştirdiğini söyledi. Müezzinoğlu, örgütün, Erdoğan’ın makamını ve özel hayatını yakından takip etmesinin bu zehirleme girişimi ve çökertme stratejisinin göstergesi olduğunu ifade etti.

Bakan Müezzinoğlu, “İyi işler yapmak isteyenlere karşı bu girişimler her dönem yapıldı. Bunu Cumhurbaşkanımız fark edince ‘Haşhaşi’ benzetmesi yapmıştı. Devleti içeriden çökertmek için stratejiler geliştirdiler. Sinsice başardılar. Koyun postuna bürünmüş kurt gibiler” dedi.

Fethullah Gülen’in sağlık sorunlarını bahane ederek ABD’den Türkiye’ye dönmediğini hatırlatan Müezzinoğlu, “Bu, Türkiye’ye yapmış olduğu ihanete kılıf uydurmaktan başka bir şey değil. Gelsin biz ona bütün tedavileri uygularız. Ama ülkeye ihanet ettiyse bunun bedelini de ödemeye hazır olmalı. Burası senin vatanınsa gel vatanında öl. Vatan hasretiyle ilgili birçok vaaz veriyor. Vatan hasretiyse buyursun gelsin” diye konuştu.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir