Türkiye’de İnsan Kalitesi Sorunu Var…

Herkeste bir karamsarlık… - TurkiyeHalki

Herkeste bir karamsarlık… - 14079610 10154458409954691 688048294157345172 n

Herkeste bir karamsarlık…

Bir umutsuzluk…

Kimse kendisinin, ailesinin ve ülkesinin geleceğine güvenle bakamıyor…

Kimse “Yarınlar bizim” diyemiyor…

Çok kötü olaylar yaşandı çünkü…

Her ilden, her ilçeden, her mahalleden bir şehit, bir gazi çıktı…

Madenlerde, inşaatlarda, sellerde, depremlerde, yangınlarda canlar gitti…

Ocaklar söndü…

Hiçbir yetkili suçu üstüne almadı… “Fıtrat” dedi, “Kader” dedi, “takdir-i ilahi” dedi… Ama kimse işin temeline inip, ölüm nedenlerini araştırmadı… Toplumun uygarlık çıtasını yükseltip, acıları ortadan kaldırma yoluna gitmedi…

Bir de bütün bunların üstüne üstlük, insanlarımızın omzuna geçim derdi, çocuk derdi, iş bulma derdi binince, Türkiye’nin manzarası karanlık bir tabloya dönüştü…

İşte kısaca işin özeti bu… Türkiye’nin geldiği nokta bu…

Ortamı, halkın yaşam düzeyini uzun uzun anlatmaya, fazla söze gerek yok…

Ne çekiyorsak “Kalitesizlikten” çekiyoruz…

Ne çekiyorsak yönetici kalitesizliğinden çekiniyoruz…

İnsan kalitesinin düşüklüğünden çekiyoruz.

Kişilik zayıflığından çekiyoruz…

Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onun aydın silah arkadaşlarını ayrı tutarsak, taa Osmanlıdan bu yana bu böyle gelmiş, böyle gidiyor…

Ondan önce de sultanlar, vezirler ülke insanlarını ilkellik, yobazlık bataklığına atmış, kendileri saraylarda Binbir Gece Masaları yaşıyorlardı…

Yeri geldiğinde kardeşlerini, oğullarını öldürüyorlar, sübyancılık yapıyorlar, uygarlıktan uzaklaşmaya çalışıyorlardı…

Bugün olduğu gibi o gün de aydın, ileri görüşlü, ileri düşünceli insanlar onların baş düşmanıydı. Ülkeyi bu nedenle mahalle mektepleri, tarikatlar, tekkelerle dolduruyorlardı. Eğitimi gerici, bilim düşmanı yuvalar haline getirmişlerdi…

Matbaa işte bu nedenle ülkemize tam 300 yıl sonra girmişti…

Oysa Mustafa Kemal Atatürk, Avrupa’da çağdaşları faşist düzenler kurup, kişisel çıkar ve sapık düşüncelerine hizmet ederlerken o, ortam da elverişli olduğu halde, halifeliği, sultanlığı elinin tersi ile itmiş, Cumhuriyeti kurmuştu. Egemenliği saraydan alıp, millete vermişti…

Daha sonraları, iktidarı alan DP lideri yeniden aslına dönmüş, demokrasi yerine zorbalığı tercih etmişti… “Ben odunu aday göstersem milletvekili seçtiririm” ünlü sözü ona aittir…

Bugün, yeniden, Atatürk’ün kurduğu çağdaş TBMM’nde, egemenliği halktan alıp, saraya vermek için yırtınıyorlar. Meclisin işlevini sıfırlamak, ellerindeki gücü ve yetkiyi tek adama vermek için çabalıyorlar.

Baltayı kendi ayaklarına vuruyorlar ve böylece milletvekili olma nedenlerini ortadan kaldırıyorlar… Parlamentonun görevine son veriyorlar…

Bu hedefe ulaşabilmek için de kavgalar çıkarıyorlar…

“Gizli oy” kuralını çiğneyip, açık oy kullanarak yasaları çiğniyorlar, Meclis açılışında yaptıkları yeminleri ayaklarının altına alıyorlar…

Daha önce söylediklerini inkâr ediyorlar… Bukalemun gibi renk değiştiriyorlar. Dün ak dediklerine bir gün sonra kara diyorlar…

Herkes gerçek yüzünün arkasında bir de sahte yüz taşıyor… Kimse gerçek yüzü ile dolaşmıyor… Yeri geldiğinde hemen o sahte yüzünü ortaya çıkarıyor… Allah ne verdiyse “Yalakalık”, “Dalkavukluk”, “yalancılık”, “sahtekârlık…” Tümünü cömertçe sergiliyor…

Bütün bunlar “Türkiye’de bir insan kalitesi sorunu” olduğunu ortaya koymaktadır…

Bu ülkenin düzelebilmesi için, önce insan kalitesinin düzelmesi, insan mayasının sağlam olması gerekir…

Kişilik sahibi olması gerekir…

Sözünün eri olması gerekir…

Hak bildiği yolda tek başına da kalsa mücadeleye devam etmesi gerekir…

Dürüst, vatansever, ahlaklı, Atatürk gibi liderlik becerilerine sahip, hesap verme ve sorumluluktan kaçmayan bir kişiliğe sahip olması gerekir…

Sen kalk bir gün önce “Başkanlık sistemi”ni kanalizasyon çukuruna at, bir gün sonra onu o çukurdan çıkar, kendinin ve ülkenin baş tacı yap…

Tarih ve bu yüce millet,  bu işi yapanları asla affetmeyecektir…

([email protected])