TÜRKÇEM BENİM SES BAYRAĞIM

“TÜRKÇEM BENİM SES BAYRAĞIM” - karamanoglu mehmet bey 326975

karamanoglu-mehmet-bey_326975

 

 

“TÜRKÇEM BENİM SES BAYRAĞIM”[i]

Hüseyin MÜMTAZ

 

Hadi Dağlarca’yı hiç okumadınız, onu anladık.

Karamanoğlu Mehmet Bey’i de mi duymadınız?

Öyle uzun boylu ciltler karıştırmaya lüzum yok; uyun modaya, işin kolayına kaçın, açın tek tıkla Vikipedi’yi, okuyun;

“Karamanoğlu Mehmed Bey, Karamanoğulları’nın ikinci beyi Kerimüddin Karaman’ın oğludur. Doğum tarihi belli olmayıp ölümü 1280’dir. Mehmet Bey askerî ve idarî yönden bilgili bir devlet adamı idi. Bilim adamlarını etrafına toplayıp onlara büyük önem vermiştir.

  1. yüzyıl ortalarında Selçuklular, devlet işlerinde Farsça’yı kullanırlardı. Halk ise öz dilleri olan Türkçe’yi kullanıyordu. Mehmet Bey millet olarak birlikte yaşamanın ilk şartı olan dil birliğinin sağlanmasının gerekliliğine inanıyordu. Bu birliği gerçekleştirmek için Toroslar üzerinde yaşayan bütün Türkmen boylarını çevresinde toplayarak bir ordu oluşturdu… İdareciliği sırasında Türkçeyi resmi dil olarak ilan eden fermanını vermiştir.

Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye. (13 Mayıs 1277)”

Onu da mı anlamadınız?

Bakın Atatürk ne diyor?

“Türk milletinin dili Türkçe’dir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yüceltmek için çalışır. (1929)”

“Ülkesini yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. (1930)”

“Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. (1931)”

Yetmedi mi?

O zaman “vatandaşı olduğunuz”, kimlik kartı ve pasaportunu taşıdığınız, adında hâlâ ve her şeye rağmen “TÜRK” olan “TÜRK”İYE CUMHURİYETİ’nin; uymaya mecbur olduğunuz yürürlükteki anayasasına bir göz atın.

Okumaya devam et  RUSYA DOSYASI : JEOPOLİTİK DEĞİŞİM KOŞULLARINDA TÜRKİYE-RUSYA KR İZİ

“Madde 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ayyıldızlı al bayraktır.

Milli marşı ‘İstiklal Marşı’dır.

Başkenti Ankara’dır”.

“DİLİ TÜRKÇE’DİR” yazıyor.

O zaman bana kim, nasıl anlatacak memleket dahilindeki bazı belediyelerin kapısında, Türk alfabesinde olmayan harfler kullanılarak yazılan yazıları?

Okumadınız, görmediniz, duymadınız mı?

Bir zahmet açın herhangi bir arama motorunu, “Güneydoğudaki Belediye Tabelaları” yazıp, “görsel”e basınca çıkacak yüzlerce fotoğrafa bakın.

Bitirmeden; hani memleketin yüzde 95’inde kamyon, otobüs, taksi, minibüs, binek otolarının motor kaputlarına, arka bagaj kapaklarına, bazılarının tavanlarına şeref ve iftiharla ay-yıldız yapıp, Atatürk imzaları atıp;  araçların her tarafına bayraklar asarak divanda, dergâhda, bargâhda gururla gezmek moda oldu ya…

“Anayasa’nın açık hükmüne rağmen” o “beyaz ay yıldızlı al bayrakla” kalan yüzde beşte de gezilebiliyor mu merak ediyorum…

Gidenler, görenler, bilenler anlatırsa çok memnun olacağım.    14 Eylül 2016

 

                NOT; Çıldır, günün moda deyimiyle sınırın sıfır noktasındadır. Türkiye’ye güneş oradan doğar, horozlar ilk orada öter, sabah ilk orada olur.

                Yıldırım Tepe’ye çıkınca çıplak gözle “Sovyetler Birliği” tarafındaki köy evlerinin tüten dumanları görülür.

                Yıl 1972. Çıldır’da “asker”im. Kış Ramazanı.  Ekim-Kasım ayları. Oruç tutanlar için sahur vakti ayrı yemek çıkıyor, iftarı da bölük yemekhanesinde tahminen akşam 16.30-17 sıraları hep beraber yapıyorduk.

Ramazan Bayramı’nın ilk günü 8 Kasım sabahı idi. Dışarıda diz boyu kar ve dondurucu soğuk vardı.  Bayram Namazı’nı, Keşif Bölüğü olarak tam 44 yıl önce o sabah Hudut Taburu ile beraber onların yemekhanesinde kıldık.

Siyah beyaz televizyon ne kelime; TRT uzun dalga Erzurum radyosuna bile “hava ve rüzgâr şartlarına” bağlı olarak ancak “gün battıktan” sonra erişebiliyorduk.

İşte onun için bizim 44 yıl önce sıfır noktasında kıldığımız Bayram Namazını ulusal basına servis edememiştik.

Basında hiç yer almamış; gönlümüzde, ruhumuzda unutulmaz bir hâtıra olarak kalmıştı.

                Demem o ki bu memlekette 44 yıl önce de sıfır noktasındaki kışlalarda oruç tutulur, bayram namazları kılınırdı.

                88 yıl önce de, 132 yıl önce de…

 

Okumaya devam et  Atilla Dağıstanlı: ‘MECLİS, KURUCU MECLİS VASFI TAŞIMADIĞI İÇİN ANAYASA YAPAMAZ’

[i] Fazıl Hüsnü Dağlarca


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir