VATANA İHANETİN BEDELİ MUTLAKA ÖDENİR

Mustafa Kemal Atatürk

VATANA İHANETİN BEDELİ MUTLAKA ÖDENİR

 

Üzerinde yaşadığı toprakların kıymetini bilmeyen nankörlere mutlaka ALLAH cezasını verir.

Rahmetli Bitlis Milletvekili ve eski Dışişleri Bakanı Kamuran İnan vefat etmeden önce ; “Biz içimizde ne kadar çok vatan haini yetiştirmişiz, yazık”  demişti.

Helal süt emmiş, yediğini inkâr eden, içtiği suyun kıymetini bilmeyen, menfaati uğruna ülkesine zarar vermeye çalışan kişiye, vatan haini denmez de ne denir?

Osmanlı’nın gümbür gümbür yıkılışını seyreden o zamanın devlet adamlarının ihanetini yaşamadı mı bu ülke?

Koskoca bir imparatorluk yıkılırken, ülkenin kurtuluşu için mücadele etmesi yerine, ülkeyi İngiliz, Fransız, Amerika, hatta Yunan askerine teslim etmek isteyen hainlerin uzantıları bugünlere de mi geldi acaba diye insan düşünüyor!

20.08.1921 de Sadrazam Salih Paşa ne demiş: “İngiltere’ye direnip durmak gereksiz ve tehlikelidir.”

Yani direnmeyelim, İngiltere’nin boyunduruğu altına girelim ve teslim olup, sömürge olalım demek istiyor.

Daha 1917 yılında İngiliz Ordu Komutanı General Mine’ye hariciye nazırı olan Mustafa Şerif Paşa haini ise şunları söylemiş: “Kendim, kabinedeki arkadaşlarım, Sultan ve geniş bir halk kitlesi adına katiyet ve ciddiyetle temin ederim ki, umumun arzusu İngiltere tarafından idare edilmektir.” Demektedir.

Koskoca Osmanlı kendisini idare edememekten aciz duruma düşmüş ve İngiltere’nin boyunduruğu altına girmek istediğini Sultanın da istediğini ifade ediyor. Bu hain ve kişiliksiz insanlar ülkeyi batağa sürüklemişlerdir.

Hariciye Nazırı Sefa Bey “Osmanlı hükümeti Ermenilere toprak verilmesini kabul ediyor”( 29.01.1921.) diye İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold’a söylüyor. Neresinden uydurmuş Allah bilir.

Ermenilere nereyi vermeyi düşünüyorlar dersiniz? Kendi öz vatan toprağını, korkularından peşkeş çekiyorlar.

Maalesef bugün de aynı düşüncede olanlar PKK’ya toprak vermeye kalkmasınlar. PKK’nın çoğu Ermeni zaten.

Utanmaz, arlanmaz Osmanlı’nın Adliye Nazırı (Medrese Çıkışlı) Ali Rüştü’nün düşüncesine bir bakalım. Ne demiş: “General Paraskevopulos’un ordusu, şimdi sürat ve şiddetle harekâta devam eyleyecek olursa, bir haftada Ankara önlerinde bulunacaktır. Yunan ordusunun başarısı için dua edin. Yunan ordusunun ilerlemesi hükümetimizin programına uygundur. Bu ordu bizim ordumuzdur.” (12.07.1920)

Hain, alçağın söylediğine bakın. Bir de utanmadan dua edin, diyor. Böyle hain ve alçakların uzantıları da bugünlere kadar gelmiş olmasın.

Kuvay-ı Milliyecilere, Atatürk’ün istiklalleri için savaşan ordusuna, dua edin demiyor, Yunan Ordusunu kendi ordusu kabul ediyor. Bir de utanmadan Yunan ordusunun ilerlemesini hükümetin programına uygun olduğunu söylüyor.  Böyle bir hükümet vatansever olabilir mi?

1920 de Nazır olan Rıza Tevfik haininin düşüncesine bakalım.

“Anadolu direnişi bir blöftür. Avrupa medeniyeti Anadolu’yu bu zararlı haşereden temizleyecektir. Hüküm galibindir. Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz etmek küstahlıktır.”

Asıl küstahlığı kendisi yapmış farkında değil. Memleketi, karış karış yabancılara satmaya çalışan ve Türk milletini köle yapmaya çalışan bu zihniyetin uzantılarını 2016 yılında da görüyor gibiyiz.

Anadolu zararlı haşereleri elbette temizleyecekti. Zararlı haşere Osmanlıyı yıkan içindeki hainlerdi. Anadolu’nun kahraman yiğitleri bu zararlı haşereleri temizlediler ve yepyeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdular.

Bugünde Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmak, parçalamak isteyen haşereler de elbet temizleneceklerdir. Bunu kimse unutmasın.

İngiliz Muhipler Derneği Başkanı, Adliye Nezareti Müsteşarı ve yazar Sait Molla diyor ki: “İngiliz mandası istediğinizi bütün itilaf temsilcilerine, hükümete ve gazetelere bildiriniz.” 23.05.1919 da Belediyelere Genelge gönderiyor. Ardından 01.05.1920 de de “Anadolu’daki Milliyetçi hareket boşa gitmeye mahkûmdur.” Diyor.

Vatan haini şunu idrak edemiyor: Milliyetçi hareket her zaman başarılı olmuştur. Vatanı için ölmeyi göze alan Anadolu’nun kahraman evlatları İngiliz Mandasını istemek bir yana düşmanlarını tek tek temizlemiş ve pırıl pırıl Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur.

Yazar ve Nazır Ali Kemal haini ne demiş: “Bu ülkedeki yabancı askerler, Teşkilat-ı Milliye’den bin kere daha iyidir.” (23.04.1920)

Düşünün, bu adama benzeyen yazar ve çizer takımı 2016 yılında da yazıp çiziyorlar mı? Ne dersiniz?

Gelelim Vahdettin’e. Osmanlı Padişahının sonuncusu. “İngiliz ulusuna karşı beslediğim sevgi ve hayranlık duygularımı babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Ümidimi Allah’tan sonra İngiltere’ye bağladım.”

Başka miras alamamış, İngiliz hayranlığını almış.

Daha o kadar çok yukarıdaki sözlere benzer sözler söylenmiş ki, bu sözleri söyleyenlerin çoğu da devlet görevlileri. Ülke işgal altında, kurtuluş yok. En iyisi teslim olalım, Türklerin yok olmasına göz yumalım. Böyle bir zihniyetin var olduğu 1920 ler de, umudunu yitirmeyen bir kişi var. O da Mustafa Kemal.

SON SÖZ: Amerikalı yazar Prof. Justin Mc. Carty’ye ne demiş:

“…Atatürk olmasaydı, Türk belki Özbekistan’da olurdu,  ama Trakya ve Anadolu’da kalmazdı. 100 yılda tüm civar büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovası’ndan sürülmeleri ve atılımları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz.” Ve Amerikalı tarihçi devam ediyor: “..Ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı, Türk neslini kurtardı.”

Yabancı bir yazar, hem de Amerikalı, gerçekleri görebiliyor ve ana gerçeği söylüyor, bizler ise halen Mustafa Kemal Atatürk’ü anlayamıyor ve tarihten silmeye çalışıyoruz.

26 Ağustos’ta başlayıp, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da  Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan muharebesi kazanılıp, Yunan İzmir’de denize dökülmese idi, Amerikalı Prof. Justin Mc. Carty’in dediği gibi, Türk milleti tarihten silinecek, İslamiyet’te tehlikeye girecekti. Anadolu’da sığıntı halinde yaşamaya mahkûm edilen belki çok az bir Türk kalacaktı, onların da bazılarının babalarının kim olduğu da belli olmayacaktı.

15 Temmuz uyduruk darbe girişimi nedeniyle, Türk milletinin milli duygularının kabarmış olduğu bir anda, 30 Ağustos Zafer Bayramının çok daha görkemli bir şekilde kutlanması gerekmez mi?

Demokrasi kuruldu diye milyonlarca insanın bayram havası niteliğinde Yenibosna meydanında toplanmasında herhangi bir bomba telaşı olmamışken, 30 Ağustos’ta neden olsun.

Üstelik Cumhurbaşkanının Başkomutanlık sıfatı da üzerinde iken, Ankara’da ve tüm yurtta görkemli bir şekilde kutlanması gerekmez mi?

Milli Bayramlar, insanların milli ve manevi duygularını yükseldir.

Bazı şeyler lafta değil, sözde yapılmalıdır.

AKP Hükümeti terör bahanesi ile milli bayramların kutlanmasını engelleme yoluna gitmemelidir. Bu hareket, olumlu değil, olumsuzluklara sebep olabilir.

Laik ve Demokrat Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkmanın tam zamanı.

22.08.2016

Zekeriya TÜMER

[email protected]

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir