B.ESAD VE 1 KASIM SEÇİMLERİ

BM Güvenlik Konseyi'nde farklı görüşlerden dolayı çatışmalara siyasi çözüm bulmak yıllar alıyor...
Bir tarafta ABD, devam eden uluslararası düzenin kurucusu ve bu alanda sorumluluğunun daha fazla olduğuna dikkat çekiyor.
Son dönemde dile getirmeye başlanan BM'i yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığını,
BM değerlerine saygılı olmayan ülkeleri ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandıracağını ikaz ediyor.
 
*
Öte tarafta Rusya ve Çin, ABD'nin kendi lehine gelişen düzenin korunması için oluşan gücünü başka devletlerle paylaşmak istemeyişinden rahatsızdır.
Onlar dünyanın çatışma bölgelerinde taraflar arasında kalıcı çözümlerin sağlanabilmesi için BM statüsünün değiştirilmesine çaba gösteriyor...
 
*
BM'ye yeni statü; eski dünyayı düzenleyen Uluslararası Hukuk'un,  NATO, IMF, Dünya Bankası gibi ekonomik ve siyasi kuruluşlar üzerinden uluslararası sistemin yeniden düzenlenmesidir.
Bugünün paylaşım kavgasının karşılıklı olarak paylaşımın dengelenmesidir.
 
*
Bu yüzden Suriye İç Savaşı'nın siyasi çözümü "Esat'la mı,Esat'sız mı" döngüsüne kilitlenmiştir.
BM statüsünün değişmemesini isteyenler "Esad'sız", statünün değişmesini isteyenler  "Esad'lı" siyasi çözüm istiyor...
 
* 
Nitekim Rusya, ortak tehdit kabul edilen radikal terör örgütleriyle mücadele ve iç savaşa siyasal bir çözüm getirilmesini öngörüsüyle Suriye'dedir.
Terör örgütlerinin tasfiyesi ardından düzenlenecek  Barış Konferansı'nda,  "birleşik, laik ve demokratik" kalması esasında yeni Suriye'nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasını öngörüyor.
 
*
İşbu bağlayıcı karar,1945'te II. Dünya Savaşının ardından ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği'nin  Alman Nazi partisine karşı "insanlık suçu, savaş suçları, dünya barışına karşı işlenen suçlar ve savaşa sebep olmak" suçlarından açtığı davaya bakmak için kurulan Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi'nin bir benzeriyle sağlanacaktır.
İşlenen hukuk ihlallerinden rejim kadar muhalif taraflar, teröristler,bunları destekleyen ülkeler paylarını üstlenecek, 
Elde edilecek sonuç, BM merkezinde uluslararası hukuka işlenerek yeni bir küresel statü oluşturulacaktır.
 
*
Ne ki, ABD ve müttefikleri öyle kolay kolay BM üzerinden sağladıkları üstünlüklerden vazgeçecek değillerdir. 
O yüzden BM statüsünü değiştirme çabasına yeltenenlere çeşitli senaryolar geliştiriliyor.
 
*
Bunlardan biri, Rusya ve Çin gibi kilit aktörlerin çevrelenmesi,
Bölge halklarının çöken ekonomiler, düşük sosyal standartlar ve terörle karşı karşıya kalmalarıyla ilgili ülkelerin istikrarsızlaştırılmasıdır.
Bu senaryo da bölgenin kilit ülkelerinden olan Türkiye'nin de istikrarsızlaştırmaya uğratılacağını düşünmek gerekiyor. 
 
*
Bir diğeri, Suriye'de Esad ve hükümetine muhalif ılımlı güçlerin daha önceki her kafadan her ses pozisyonlarını bir kenara bırakarak işbirliği yapmaları ve kendilerine sözde düşman ABD yapımı İŞİD'e karşı taktik bir ittifak kurmaları ve savaşır gibi yapmalarıdır.
Nitekim ılımlı muhalifler "Suriye Demokrat Ordusu" adında birleşmiştir.
Amaç sahte bir zaferin ardından Rusya'nın Suriye'de olası başarısını en azından bölmek, zaferi paylaşmak, "Esad'la mı,Esat'sız mı" ihtilafını sürükleyerek yeni bir küresel statünün oluşmasına engel olmaktır.
Bu senaryonun olmazsa olmazı ise Türk silahlı kuvvetlerinin Suriye Demokrat Ordusu'na fiili destek vermesidir... 
 
*
Bir başkası, Avrupa'ya "Göçmen akışının" Türkiye'ye döndürülmesi,
Göçmenlerin sınırın Suriye tarafında güvenlikli bölge emsali bir tampon bölgeye yerleştirilmesidir ki;
Bu ABD için Ortadoğu'yu bölme stratejisinin sürmesi ya da en azından Suriye'de potansiyel bir Kürt koridoru,
Türkiye için kendi-kendine gelin-güvey olmak ya da Suriye'de Kürt siyasetinden kurtarılmış bir bölge anlamına geliyor...
 
*
Sonuç olarak, yeni bir küresel statünün kabulü ya da reddi noktasında Türkiye'nin öneminin büyük olduğu görülüyor. 
Şahsında statünün belirleneceği  Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın,"Şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder" ithamında olduğu Erdoğan'a,"Çok şey satın alıp satarak Filistin davasını sözde destekleyerek, Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştı. Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gitti. Bu rolden geri adım atması gerekiyordu. Ama Suriye'nin rolünde ısrar etmesi sıkıntı yaratmıştır. Bu nedenle Suriye davası, o'nun için siyasi açıdan sıkıntı yaratan ölüm- kalım meselesi haline geldi" ifadesi etrafında;
 
*
Türkiye'nin bu ya da başka benzer senaryolara katılımını, 1 Kasım Milletvekili seçimlerinde; 
CHP Genel Başkanı K.Kılıçdaroğlu'nun, "Türkiye'nin Suriye ve Ortadoğu politikasının 180 derece değişmesi gerekliliği" söylemiyle,
Recep Tayyip Erdoğan'ın " 'Terör örgütleri burada saf dışı edilmeden, terör örgütlerinin girişi engellenmeden, terör örgütlerine parasal destekler, diğer destekler kesilmeden Esad'ın gitmesinin hiçbir anlamı yok' diyorlar. Biz de şunu söylüyoruz: bu terör örgütleri Suriye'de yoktu. Terör örgütleri burada Esad ile birlikte oluştu" ifadesi bileşkesi belirleyecektir.
 
*
Nasıl?
1 Kasım'da SEÇSİS sistemine yüklenen seçim sonuçlarının eş zamanlı olarak siyasi partilerin genel merkezlerinde görüntülenmesi ve Adalet Bakanlığının UYAP sisteminde yayımlanması süreci ABD'nin bir başına enformasyonel üstünlüğünün söz konusu olduğu bir evredir ki, bu Seçim Güvenliğinin başladığı bambaşka bir işlemdir..  
 
*
Bu noktada ABD'nin enformasyonel üstünlüğü; İslam coğrafyasında kalıcı, radikal dönüşümler için verdiği savaşımda Türkiye'deki varlığını, bir kısım halkın kanaatleri veya hükümetlerle değişmeyecek denli köklü ilişkiler ve bağlantılar üzerinden geliştirmiş olmasını egemenliğine güvence olarak değerlendirmesidir.
O yüzden Türkiye'nin egemenliğini  iç içe aşamalarla el değiştirtmiş, Türkiye ruhunu kaybetmiş sıradan bir ülke oluvermiştir...
 
*
1 Kasım'da  Seçim Güvenliği ve Seçim sonucu, Türkiye'den ziyade ABD enformasyonel üstünlüğünü ilgilendiriyor.
ABD, " Eset'e Hayır" diyor...
 
17.10.2015 - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5
BM Güvenlik Konseyi’nde farklı görüşlerden dolayı çatışmalara siyasi çözüm bulmak yıllar alıyor…
Bir tarafta ABD, devam eden uluslararası düzenin kurucusu ve bu alanda sorumluluğunun daha fazla olduğuna dikkat çekiyor.
Son dönemde dile getirmeye başlanan BM’i yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığını,
BM değerlerine saygılı olmayan ülkeleri ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandıracağını ikaz ediyor.
 
*
Öte tarafta Rusya ve Çin, ABD’nin kendi lehine gelişen düzenin korunması için oluşan gücünü başka devletlerle paylaşmak istemeyişinden rahatsızdır.
Onlar dünyanın çatışma bölgelerinde taraflar arasında kalıcı çözümlerin sağlanabilmesi için BM statüsünün değiştirilmesine çaba gösteriyor…
 
*
BM’ye yeni statü; eski dünyayı düzenleyen Uluslararası Hukuk’un,  NATO, IMF, Dünya Bankası gibi ekonomik ve siyasi kuruluşlar üzerinden uluslararası sistemin yeniden düzenlenmesidir.
Bugünün paylaşım kavgasının karşılıklı olarak paylaşımın dengelenmesidir.
 
*
Bu yüzden Suriye İç Savaşı’nın siyasi çözümü “Esat’la mı,Esat’sız mı” döngüsüne kilitlenmiştir.
BM statüsünün değişmemesini isteyenler “Esad’sız”, statünün değişmesini isteyenler  “Esad’lı” siyasi çözüm istiyor…
 
Nitekim Rusya, ortak tehdit kabul edilen radikal terör örgütleriyle mücadele ve iç savaşa siyasal bir çözüm getirilmesini öngörüsüyle Suriye’dedir.
Terör örgütlerinin tasfiyesi ardından düzenlenecek  Barış Konferansı’nda,  “birleşik, laik ve demokratik” kalması esasında yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasını öngörüyor.
 
*
İşbu bağlayıcı karar,1945’te II. Dünya Savaşının ardından ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği’nin  Alman Nazi partisine karşı “insanlık suçu, savaş suçları, dünya barışına karşı işlenen suçlar ve savaşa sebep olmak” suçlarından açtığı davaya bakmak için kurulan Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’nin bir benzeriyle sağlanacaktır.
İşlenen hukuk ihlallerinden rejim kadar muhalif taraflar, teröristler,bunları destekleyen ülkeler paylarını üstlenecek, 
Elde edilecek sonuç, BM merkezinde uluslararası hukuka işlenerek yeni bir küresel statü oluşturulacaktır.
 
*
Ne ki, ABD ve müttefikleri öyle kolay kolay BM üzerinden sağladıkları üstünlüklerden vazgeçecek değillerdir. 
O yüzden BM statüsünü değiştirme çabasına yeltenenlere çeşitli senaryolar geliştiriliyor.
 
*
Bunlardan biri, Rusya ve Çin gibi kilit aktörlerin çevrelenmesi,
Bölge halklarının çöken ekonomiler, düşük sosyal standartlar ve terörle karşı karşıya kalmalarıyla ilgili ülkelerin istikrarsızlaştırılmasıdır.
Bu senaryo da bölgenin kilit ülkelerinden olan Türkiye’nin de istikrarsızlaştırmaya uğratılacağını düşünmek gerekiyor. 
 
*
Bir diğeri, Suriye’de Esad ve hükümetine muhalif ılımlı güçlerin daha önceki her kafadan her ses pozisyonlarını bir kenara bırakarak işbirliği yapmaları ve kendilerine sözde düşman ABD yapımı İŞİD’e karşı taktik bir ittifak kurmaları ve savaşır gibi yapmalarıdır.
Nitekim ılımlı muhalifler “Suriye Demokrat Ordusu” adında birleşmiştir.
Amaç sahte bir zaferin ardından Rusya’nın Suriye’de olası başarısını en azından bölmek, zaferi paylaşmak, “Esad’la mı,Esat’sız mı” ihtilafını sürükleyerek yeni bir küresel statünün oluşmasına engel olmaktır.
Bu senaryonun olmazsa olmazı ise Türk silahlı kuvvetlerinin Suriye Demokrat Ordusu’na fiili destek vermesidir… 
 
*
Bir başkası, Avrupa’ya “Göçmen akışının” Türkiye’ye döndürülmesi,
Göçmenlerin sınırın Suriye tarafında güvenlikli bölge emsali bir tampon bölgeye yerleştirilmesidir ki;
Bu ABD için Ortadoğu’yu bölme stratejisinin sürmesi ya da en azından Suriye’de potansiyel bir Kürt koridoru,
Türkiye için kendi-kendine gelin-güvey olmak ya da Suriye’de Kürt siyasetinden kurtarılmış bir bölge anlamına geliyor…
 
*
Sonuç olarak, yeni bir küresel statünün kabulü ya da reddi noktasında Türkiye’nin öneminin büyük olduğu görülüyor. 
Şahsında statünün belirleneceği  Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın,”Şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder” ithamında olduğu Erdoğan’a,”Çok şey satın alıp satarak Filistin davasını sözde destekleyerek, Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştı. Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gitti. Bu rolden geri adım atması gerekiyordu. Ama Suriye’nin rolünde ısrar etmesi sıkıntı yaratmıştır. Bu nedenle Suriye davası, o’nun için siyasi açıdan sıkıntı yaratan ölüm- kalım meselesi haline geldi” ifadesi etrafında;
 
*
Türkiye’nin bu ya da başka benzer senaryolara katılımını, 1 Kasım Milletvekili seçimlerinde; 
CHP Genel Başkanı K.Kılıçdaroğlu’nun, “Türkiye’nin Suriye ve Ortadoğu politikasının 180 derece değişmesi gerekliliği” söylemiyle,
Recep Tayyip Erdoğan’ın ” ‘Terör örgütleri burada saf dışı edilmeden, terör örgütlerinin girişi engellenmeden, terör örgütlerine parasal destekler, diğer destekler kesilmeden Esad’ın gitmesinin hiçbir anlamı yok’ diyorlar. Biz de şunu söylüyoruz: bu terör örgütleri Suriye’de yoktu. Terör örgütleri burada Esad ile birlikte oluştu” ifadesi bileşkesi belirleyecektir.
 
*
Nasıl?
1 Kasım’da SEÇSİS sistemine yüklenen seçim sonuçlarının eş zamanlı olarak siyasi partilerin genel merkezlerinde görüntülenmesi ve Adalet Bakanlığının UYAP sisteminde yayımlanması süreci ABD’nin bir başına enformasyonel üstünlüğünün söz konusu olduğu bir evredir ki, bu Seçim Güvenliğinin başladığı bambaşka bir işlemdir..  
 
*
Bu noktada ABD’nin enformasyonel üstünlüğü; İslam coğrafyasında kalıcı, radikal dönüşümler için verdiği savaşımda Türkiye’deki varlığını, bir kısım halkın kanaatleri veya hükümetlerle değişmeyecek denli köklü ilişkiler ve bağlantılar üzerinden geliştirmiş olmasını egemenliğine güvence olarak değerlendirmesidir.
O yüzden Türkiye’nin egemenliğini  iç içe aşamalarla el değiştirtmiş, Türkiye ruhunu kaybetmiş sıradan bir ülke oluvermiştir…
 
*
1 Kasım’da  Seçim Güvenliği ve Seçim sonucu, Türkiye’den ziyade ABD enformasyonel üstünlüğünü ilgilendiriyor.
ABD, ” Eset’e Hayır” diyor…
 
17.10.2015

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir