Atatürk Ve Atatürkçülük, Zamanını Tamamladı Mı?

Bugün ülkemizde üç partinin birleştiği iki temel konu var: Birincisi Atatürk ve Atatürkçü düşmanlığı, ikincisi Türk ve Türk Milleti düşmanlığı… - Ataturk chp

548137_10151134161784691_1877992985_n (2)

Bugün ülkemizde üç partinin birleştiği iki temel konu var: Birincisi Atatürk ve Atatürkçü düşmanlığı, ikincisi Türk ve Türk Milleti düşmanlığı…

Elbette onların birleştikleri, bütünleştikleri nokta bu kadar az değil. Bu listeyi daha da çoğaltabiliriz… Ama şimdilik bunlarla yetinelim, öteki ayrıntılara bir başka yazıda yer vereceğim.

Makaleye devam edelim.

Dördüncü partiye gelince, o Atatürkçü ve milliyetçi olduğunu söylüyor. Ne var ki pratikte ve uygulamada bunun örneklerini göremiyoruz…

Atatürk ve Atatürkçülük hakkında ileri sürülen eleştirilere gelince, neymiş efendim, “Atatürk ve Atatürkçülüğün modası geçmiş… Eskimiş… O, 1920’lerin, 30’ların ideolojisiymiş… Artık yeni şeyler ortaya koymalıymışız… Yeni uygulamalar yapmalıymışız…”

Bu eleştiriler biraz daha insaflı (!), ılımlı (!) eleştiriler…

Bir de liboşların, yeni mandacıların, emperyalizm uşaklarının yaptığı eleştiriler, daha doğrusu saldırılar var. Onlara göre “Atatürk bir diktatördür. Militaristtir. Onun zamanında demokrasinin “D”sinden bile söz edilemezmiş. O, katliam yapmış…”

Atatürk dönemi kapanmadan, Atatürk’ün yaptıkları yıkılmadan, ‘Altı Ok’ kırılıp, çöpe atılmadan bu ülkeye ne özgürlük, ne demokrasi ne de çağdaşlık gelirmiş…”

Bu türden konuşanlar ya bölücülerdir, ya şeriatçılardır ya da yeni liberallerdir…

Elbette bir din devletinin kurulabilmesi için ya da ülkeyi parçalara ayırıp, etnik ve ırk temelinde ayrı bir devletin oluşturulabilmesi için Atatürk’e saldırmak, onu ve ilkelerini yok etmek gerekir…

Çünkü Atatürk demek, tam bağımsızlık demektir…

Çünkü Atatürk demek vatan ve bölünmezlik demektir.

Bilim, fen,  uygarlık, çağdaşlık demektir.

Bu ülkede Atatürk ilkeleri, Atatürkçülük ve Atatürkçüler var olduğu sürece, hurafelere, batıl inançlara, tekkelere, takkelere, zaviyelere, cemaatlere yaşam hakkı da olmayacaktır.

Böylece vatanın birliği, bütünlüğü, laiklik “dokunulmazlık” kazanacaktır. Bu emperyalizm ve yerli ortakları için ölümdür…

Onlar, ülkeyi ele geçirebilmek, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızı talan edebilmek için öncelikle “Mili birliğimizi” yok etmeye, Türk, Türklük, millet kavramlarını yozlaştırmaya çalışırlar…

Ama onların bilmedikleri, öğrenemedikleri bir gerçek var:

Emperyalizmin var olduğu sürece Atatürk de Kemalizm de var olacaktır ve var olmaya devam edecektir…

Bu sadece Türkiye’de değil, ezilen, sömürülen, emperyalistler tarafından işgal edilen tüm ülkelerde geçerli bir yasadır…

“Atatürk bir diktatördür. Militaristtir. Onun zamanında demokrasinin “D”’sinden bile söz edilemez. Katliam yapmıştır…”

İddiasına gelince:

1930’lara gelindiğinde bazı devletler hızla faşizme kayarken, Avrupa’da demokratik sayılabilecek 5 – 6 ülke kalmıştı. O yıllarda Mustafa Kemal Atatürk’ün sayesinde Türkiye de bu ülkeler arasında sayılmaktaydı. Bunun kanıtı ise Hitler döneminde Almanya ve Avusturya’yı terk eden 142 bilim adamının Avrupa devletlerini değil de ülkemize sığınmalarıydı.

Atatürk şöyle diyordu:

“Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, on yaşını doldururken, demokrasinin bütün geleneklerini sırası geldikçe yerine koymalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur. Demokrasi maddi refah meselesi değildir. Böyle bir nazariyat, vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyacını unutmayı amaçlar. Bir ulusu oluşturan bireylerin her çeşit özgürlüğü güven altında bulunmalıdır…”

Ahmet Taner Kışlalı’nın anlattığına göre Aziz nesin yıllar önce, “Geçmişte Atatürk’ü eleştirmiş olmaktan dolayı şimdi utanıyorum. Her geçen gün gözümde küçüleceğine, tersine daha da büyüyor…” demiş…

Yaşar Kemal de “Cesaretim olsa, tıpkı İnce Mehmed’in destanını yazdığım gibi, Mustafa Kemal’in de destanını yazmak isterdim…” sözleriyle büyük öndere duyduğu hayranlığı ortaya koymuştu…

Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşından sonra, bir yandan Osmanlının borçlarını ödemiş, bir yandan da kısa zamanda yokluklar, yoksulluklar içerisinde Türk ekonomisini güçlendirmişti. Devraldığı 4 fabrikaya ilaveten 64 modern fabrika kurmuştu.

Ayrıca 1000 sanayi kuruluşu da üretime geçmiş, istihdam yaratarak, işsizliği azaltmıştı…

Yabancıların işlettiği madenler millileştirilmişti. Etibank, MTA (Maden Tetkik Arama Enstitüsü) bu dönemde kurulmuştu…

Ve başta buğday olmak üzere birçok ürün ihraç edilmeye başlanmıştı…

İşte AKP’nin hayırsız mirasyedi evlatlar gibi, satıp satıp bitiremediği kuruluşlar, bu kuruluşlardır…

Atatürk’ü ve Atatürk devrimlerini anlamayan, çıkarı gereği anlamak istemeyen odun kafalılara bir çift lafımız daha var:

Eğer Mustafa Kemal, ülkemizde 1923 devrimini gerçekleştirip, Cumhuriyeti kurmasaydı, Türkiye’nin bir Arabistan’dan, bir Katar’dan hiçbir farkı kalmayacaktı…

Halkımız, IŞİD gibi kelle kesmiyor, kadın taşlamıyorsa bugün, bu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinden kaynaklanmaktadır…

([email protected])


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir