BU KAÇINCI ÇANAK ÇÖMLEK?

israilturkiye
, ,

BU KAÇINCI ÇANAK ÇÖMLEK?

Hüseyin MÜMTAZ

 

Dünya dönüyor, taşlar yerinden oynuyor, destedeki kağıtlar tekrar karılıyor..

Devran dönüyor ama; Dâvutoğlu’nun “efsane restorasyon” rüyaları üzerine inşa edilmeye çalışılan Türkiye’nin geleceği, yeniden kurulan o dünyada nedense bir türlü yerini alamıyor.

Türkiye’nin mutfağındaki çanak çömlekler yine hep Türkiye’nin başında paralanıyor.

Satranç tahtası aynı tahta, oyuncular aynı oyuncular.. Yalnız yazılan her yeni senaryoda roller değişiyor, ayaklar baş, başlar ayak oluyor.

Şahlar, padişahlar piyon; filler, develer at; kaleler karakol oluyor.

Sonra da kapatılıyor.

Ayaklar baş, başlar ayak oluyor.

“Etken”ler hep ezen, “edilgenler” de doğal olarak hep ve daima ezilen oluyor.

Kimse kendini ve bizi kandırmasın, Sykes-Picot’tan bu yana eskiyen kitaplara gelişen yeni durumlara göre yepyeni kapaklar yapıştırılıp yeniden piyasaya sürülüyor.

Rice/Ralph Peters haritaları 11 Eylül tiyatrosundan sonra; Yunanca Meso (Orta/Ara)-Potami (Irmak), yâni Mezopotamya adlı satranç tahtasının üzerindeki taşların “izin verilen hareket alanları”nı ve “uygun görülen” egemenlik bölgelerini yeniden çizmiştir ve kimse kendini kandırmasın; şahlar-padişahlar-atlar-filler-develer ve piyadeler ancak izin verilen yer ve zamanda ve izin verildiği ölçüde hareket edebilmektedirler.

Bölgeyi “reset”leyen 100 yıl önce İngiliz-Fransız ortaklığı idi, şimdi BOP-GOP bağlamında Amerika’dır.

Amerika isterse Barzani “President” oluyor, isterse Mursi önce “in” sonra “out” oluyor, birden Sissi monte edilebiliyor; Amerika isterse Esat “kötü” oluyor ama Kuzey Suriye’de “istenilen oluşum” hayata geçince de ânında “olur” verilebiliyor.

Her halû kârda olan Türkiye’ye oluyor. “4 parçalı devletin 2 parçası” Irak ve Suriye’de hayat buluyor, “darısı diğer 2 parçanın başına” duaları ediliyor.

Göz göre göre..

Bağıra çağıra..

Meso-Potami’de bin çeşit dil-din-ırk-mezhep yaşıyor..

Yaşıyor da “parçalı” yaşıyor.

“Etken”lerin uygun gördüğü çizgiler arasında “parçalı” yaşıyor, “etken”lerin uygun gördüğü zamanlarda seslerini çıkarıp öbür parçadaki parçalarıyla ilişki kuruyor, uygun görülmeyince de susup oturuyor.

AB sürecindeki Türkiye’nin her yerinde; o süreçten önce asla duyulmayan oranda Meso-Potami dilleri duyuluyor, zaman zaman “debileri” ve “perdeleri” Türkçe’yi bile bastırıyor.

Çanak çömlek ilk olarak ve çarpıcı bir şekilde Mısır’da patladı.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Mısır Ordusu’nun seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi devirerek ‘demokrasiyi geri getirdiğini’ söyledi.

Kerry ayrıca, darbenin ‘milyonlarca ve milyonlarca kişinin’ isteğiyle yapıldığın belirtti.

Ezberler bozulmuş, dünya bazıları için tersine dönmeye başlamıştı.

Uluslararası silah denetçilerinin Suriye’nin kimyasal silah stoklarını imha etmeye başlamasından bir gün sonra da yine Amerika Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye hükümetinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin taleplerini çok kısa süre içinde yerine getirmeye başlamasını övgüyle karşıladı.

Herkes “hayırdır inşallah” diyerek sabah karanlığında görmekte olduğu rüyayı hayra yorumlamayı tercih etti.  

Saflar değiştiğine göre yeniden dizilen safta yeni yerler edinilmeliydi.

Ve derken…. Obama’nın, Ruhani ile BM çatısı altında gerçekleşen flörtünün arkasından….

… Yine John Kerry, nükleer programı konusunda İran ile diplomasi penceresinin “aralandığını” söyledi.

“Gözlerinin de açık olduğunun bilinmesini” isteyen Kerry, “Kötü bir anlaşmadansa hiç anlaşma yapmamak daha iyi” ifadesini kullandı. John Kerry, İran ile yapılacak herhangi bir görüşmede, İsrail’in güvenlik ihtiyaçlarına, süreçteki açıklığa, şeffaflığa ve mesuliyete önem vereceklerini kaydetti.

İşte ana fikir, Kerry’nin son kilit cümlesinde gizlidir.

Meso-Potami’deki cümle şahlar, padişahlar, atlar, develer, filler ve piyadeler bir adım atacakları zaman, ağızlarından bir kelime çıkacağı zaman kulaklarındaki bu Kerry küpesini hatırlamak durumundadırlar.

“İran ile yapılacak herhangi bir görüşmede, İsrail’in güvenlik ihtiyaçlarına, süreçteki açıklığa, şeffaflığa ve mesuliyete önem verilecektir”.

Siz bu cümleyi; bölgedeki her yaprağın ancak “İsraili’ingüvenlik ihtiyaçlarına, süreçteki açıklığa, şeffaflığa ve mesuliyete önem vererek” kımıldayabileceği şeklinde kullanmakta olduğunuz ana dile çevirip okuyabilirsiniz..

Obama da zaten “Hiçbir müttefikin İsrail devletinden daha önemli olamayacağını” ve “ABD’nin İsrail’in güvenliğinden asla vazgeçmeyeceğini ve bunun için tüm gücünü ortaya koyacağını” söylememiş miydi?

                Siz siz olun Obama’yı, daha doğrusu Amerika’yı asla ihmal etmeyin.

                Yâni; BİR NUMARA hep Amerika’dır, Amerika hep ve daima İSRAİL’i düşünür.

                O halde “Efsane”, iki türlü olunur..

                Ya Amerika’nın dümen suyunda yahut…

                “Bağımsız Türk Devleti”nin milli çıkarları doğrultusunda..

                Emin olun ikincisi efsanelikten çıkar, destan olur..

                Ve işte o zaman o çağda…

                “Hilkat insan çamurunu destanlarla yoğurur”.24 Ekim 2013

 

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ