Ne söylediklerine değil, ne yaptıklarına bakmalı! -2-

Ne söylediklerine değil, ne yaptıklarına bakmalı! -2- - gazze gaza

Ne söylediklerine değil, ne yaptıklarına bakmalı! -2-

 

Araya birkaç günlükte olsa giren Çankırı İl’imize yaptığımız seyahat ve yine şehir dışında olup, mecburen katılmamız icap eden akrabalarımıza ait bazı düğün dernek işleri olunca. Devamı var dediğimiz bir önceki yazımızın arkasını bir türlü getirip sizlere sunamadık..

 

Böyle olunca haliyle gündemi oluşturan meseleler de bu süre içerisinde birbiri peşi sıra akıp gittiler…

 

PKK’lı 3 kadın, sebebini ve kimlerin infazı gerçekleştirdiğini henüz bilmediğimiz gizemli bir şekilde Paris’te öldürüldüler. Kimin ne hesabı vardı, uzak bir ihtimalde olsa ilerleyen zamanlarda ortaya çıkacaktır. Ancak hemen belirtmeliyim ki, şimdiden hedefleri ve sonuçları farklı alanlara çekmek üzere zihinler bulandırılmaya başlandı.

 

Beri yandan terör örgütü ile mücadeleden zaten çoktan çark ederek vazgeçen hükümet (muhatabı karşı bir devletmiş gibi) mütareke yaparak. Örgüt elebaşıyla, teröristlere muhtemel af vaadi de dahil müzakerelere başladı..

 

Başbakan ne diyordu: “Terör örgütüyle görüştüğümüzü ispat edemeyen şerefsizdir.” diyordu. Bunu o kadar yüksek perdeden seslendiriyordu ki, adeta milletin beynine kazımıştı. Bu nedenle bu sözleri unutulacak gibi değildir.

 

Fakat bunu meydanlarda halka haykırdığı zamanlarda; kendisinin özel temsilcisi başta olmak üzere bizzat görevlendirdiği bir gurup müzakereci; teröristlerle “görüşmek” ne kelime “karşılıklı ne yapılıp edileceği” hususlarında dahi pazarlık yapıyormuş. Üstelik bu görüşmeler öyle bir kez falanda yapılmamış. Yani görüşmelerin bir şekilde sızdırılıp ortaya çıkmasıyla, en az 4 kez böylesi görüşmelerin yapıldığı ortaya çıkmıştı.

 

Öyleyse çok sorduk amma bir kez daha soralım:

 

Hani görüşmüyordunuz?

 

Sayın Başbakan;

Devlette sizsiniz, hükümette sizsiniz, savcıda sizsiniz, hâkim de sizsiniz.

Onun için “biz değil devlet görüştü” “bundan sonra da görüşecek” söyleminden vazgeçin. Sizin bu sözlerinize yandaşlarınız hariç, çocuklar bile inanmıyor..

 

Dostlar işte böylesi bir tezat ve tenakuz hiçbir dönem bu denli zirve yapmamıştı. Çok şükür Başbakan ve AKP iktidarı sayesinde bunları görüp bunlara da alıştık!

 

Nitekim Başbakan geçtiğimiz Aralık ayının son günlerinde bir televizyon kanalında karşısına aldığı tembihli gazetecilere diyordu ki:

Okumaya devam et  Ne söylediklerine değil, ne yaptıklarına bakmalı! -1-

 

Biz ‘ada’ ile kendimiz asla görüşmeyiz ama görüştürürüz.” “Görüştürürüz” dedikleri her kimlerse, adeta bir maşa gibi gördüğünü bir kenara bırakırsak.

Şimdi her şeyi hazmetmeye hazır hale getirilen toplumun neredeyse sorgusuz sualsiz kabulü ile gelinen noktada, evirilen CHP’nin de açık çek vermesiyle ve neyin görüşmesiyse; görüşmelerin al gülüm ver gülüm şeklinde yapılmasına artık aleniyet kazandırılmıştır…

 

Bu arada “neyin görüşmesiyse?” diye zaten öylesine sorduk.

 

Çünkü görüşmelerin temeli de, esası da bellidir ve yukarıda da belirttiğimiz gibi terörist başı başta olmak üzere şehitlerimizin katillerini af etmeye ve bölünmeye zemin hazırlayacak ilave tavizleri vermeye yöneliktir. Ki tek kelimeyle asla bu milletin hayrına değildir. Kabullenilmesi de mümkün değildir.

 

Değerli okurlar…

 

Şunu açıkça söyleyebiliriz ki, başkalarına yamamaya çalışsalar da, aslında PKK sopasını AKP bizzat kendisi kullanmaktadır..

 

Hem de 10 senedir tepe tepe kullanıp, aynı zamanda nemasından da faydalanmaktadır.

 

Şöyle ki, mesela benim aklıma gelen şu soru sizlerin de aklına gelmiyor mu?

 

Madem terör elebaşı ve örgütün diğer elemanlarıyla görüşecek idiyseniz. Bunun için niye 10 sene beklediniz?

 

Ayrıca bu on senede bölücülere verdiğiniz onca tavize rağmen terör örgütüne karşı hangi başarıyı kazandınız?

 

Onlar menfur hedeflerine adam adım yaklaşırken.

 

Sizler tek kelimeyle, hiç!!!

Buna mukabil sizin sayenizde millet kaybetti. Ayrıca sayısı 6.500’ü aşan aziz şehitlerimize “kelle”, bebek katili Apo’ya ise “sayın” diyen bir Başbakan ile terör örgütü elemanlarına üzülen, onların ardından gözyaşı döken bakanlar ve emniyet müdürleri türedi.

 

Oysa terörü bitirme noktasına getirdiğimiz 99-2002 arasındaki kararlı mücadeleye aynen devam etseydiniz. Bu gün terör meselesi çoktan gündemden düşmüş olacaktı.

 

Ki, siz tam tersini yaptınız..

Terör örgütüyle mücadele eden güvenlik güçlerinin elini kolunu, yaptığınız yasalarla ve uygulamalarla bağladınız. Yetmedi bazılarını mesnetsiz “terör örgütü mensubu(!)” iddialarıyla hapse attınız.. Tabii ki bundan cesaret alan örgüt ve yandaşları da gittikçe gemi azıya aldı…

Okumaya devam et  Minareyi çalmışlar şimdi kılıfını hazırlamakla meşguller!

 

Mesela Paris’te öldürülenlere, Türk Bayrağının indirilip PKK paçavrasının çekildiği Diyarbakır’da, düzenlenmiş olan merasimin Habur rezaletinden ne farkı var?

 

Sadece şu fark var onu da ben söyleyeyim.

 

Besleyip, büyüttüğünüz yandaş medyaya ilave olarak, çeşitli operasyonlar sonucu dillerini kesmeniz nedeniyle lâl olan tembihli medyanın; Başbakan’dan duydukları korkudan mütevellit olayı aynı AKP hükümeti gibi görmezden gelmesi var!

***

 

Farkındaysanız terör örgütüyle karşılıklı müzakere yapanların şu an itibariyle kullandıkları tek bir argüman var.

 

O’da: “Eğer kan duracaksa” söylemi…

 

Ve “eğer kan duracaksa biz her şeyi yapmaya hazırız diyorlar?”

 

Hükümet cenahı ile devletin(!) peşine takıldıkları ve duyda inanma diyeceğim bu söylemin sahibinin terör örgütü ve onun siyasi uzantılarının olduğunu da parantez içinde özellikle belirtelim.

 

Eeee madem öyleyse ve yani “silahlar susup, kan duracaksa?”

 

Sayın Başbakan siz Başbakanlığı bırakacak mısınız?

 

Başbakanlığı bırakmanın yanında Cumhurbaşkanlığını da düşünmeyip, siyaseti tamamen bırakacak mısınız?

 

Hadi bakalım sık sık belirttiğiniz gibi kendinizi değil de eğer Türkiye’yi bir miskal düşünüyorsanız.. Bunu söyleyip, gereğini yapabilecek misiniz?

 

Bu konuda hükümete “kamuoyu diplomasisi ve toplumu hazırlama stratejisi uygulama” taktiği veren ey Fehmi Koru!

 

Sen de epeyce bir yükte edindiğin dünya mallarından fedakârlık edecek misin?

 

Ben bunların asla olmayacağını şimdiden garanti ediyorum.

 

Ve diyorum ki, bu kirli ittifak ve sözde çözüm arayışları; Başbakan’ın bizzat şahsına münhasır olarak uygulamaya koymayı düşündükleri başkanlık sistemi ile “yeni” anayasayı da bölücüleri mutlu edecek şekilde yaptıkları an bitecektir..

 

Lütfen bunu tarihe not alarak düşün…!

***

 

Gazze’ye yardım.

Eyvallah..

Peşmergelere (geçmişte) yardım.

Eyvallah..

Somali’ye yardım.

Eyvallah..

Suriyeli sığınmacılar da yardımdan mahrum kalmasın.

Onlara da eyvallah..

 

Peki yukarıdaki topluluklara göre bir artısı olan. Hem de çok önemli bir artısı olan Türkmenlere yardım yapmaya ne dersiniz?

 

Yani hem dindaşımız hem de soydaşımız olan Irak’lı Türkmenlere, keza Kırım ve Batı Trakya Türklerine yardıma gelince..

Okumaya devam et  Ve Pandora’ nın kutusu iyice açıldı…!

 

Van münüt!

 

Hele hele sulu göz bakanımızın daha geçenlerde, 4.500 Ahıska Türk’ünün vatandaşlığa geçme talebine, önce vatandaşları tersleyip ardından verdiği “olmaz” cevabına ne demeli?

Üstelik bu konuda bildiğim kadarıyla geçmişte çıkartılan bir kanun nedeniyle yasal bir engel de yok..

 

Fakat iş Türk’e dair bir meseleye gelince..

 

Hemen “van minüt…!”

 

Sade dışarıdaki mi. Atanamayan öğretmenin iş talebini tersleyip.. Ardından “O oyunu kendine sakla, sen vereceğin yere ver.” deyip, Başbakan tarafından azarlanan. Bu da yetmiyormuş gibi birde sözlü protestosunda bile “ileri demokrasi” gereği anında gözaltına alınan vatandaşta mağdur.

 

Tıpkı “3 çocuk isterim” diye talimat verdiği. Buna karşın iş-aş vermediği. İşi-aşı olmadığı için evlenemeyen gençlerimiz de perişan…

 

İktidar partisinin fiiliyatta yaptıkları özetin özetiyle bu, fakat bizzat kendileri veya borazanları vasıtasıyla sana anlattıkları ise farklı!

Oysa Türk’e ait her şeyi yok sayanlar da bunlar…

 

Ey vatandaş, senin oy verip, kahir ekseriyetle iktidara getirdiğin parti işte bu!

Onun da Başbakan’ı bu…

 

Bunları ancak kendisi fikren ve siyaseten Türk milletinden yana olmayanlar yapar. Daha ben sana nasıl söyleyeyim, bunları sana daha nasıl anlatayım…

 

Velhasıl derdimiz yönetim kademesine getirdiklerimizin riyadan uzak olup, mugalâta yapmadan; tutarlı olmasını, tutarlı davranış sergilemesini istemektir.

 

Derdimiz ABD’nin veya başkalarının değil Türk devletinin ali menfaatlerini korumaya çalışmaktır..

Oysa bir dediği, diğerini tutmayan böylesi bir siyasetçinin; birileri gibi yanlışlar da dahil her yaptığını ben nasıl alkışlayayım?!!

 

Bitirirken birinden duyduğum Arapça bir darbı mesel vereyim.

 

Men hafere li ehıyhî bi–ren sakade fiyhî.”

(Kardeşi için kuyu kazan oraya düşer.)

 

Belki faydası olur!

 

Yeni bir yazımızda buluşmak üzere esen kalınız!

 

Not: Sevgililer sevgilisi Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimizin, insanlığı aydınlatmak üzere dünyaya teşriflerinin yıl dönümü kutlu, Mevlit Kandiliniz mübarek olsun!


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir