HERŞEY GİZLİ KALSIN

HERŞEY GİZLİ KALSIN - KIBRIS 3 BAYRAK

HERŞEY GİZLİ KALSIN - KIBRIS 3 BAYRAK1

HERŞEY GİZLİ KALSIN

Hüseyin MÜMTAZ

Rum tarafındaki
Floraki Deniz Üssü’nde havaya uçan 100 konteynerdeki 400 ton patlayıcı maddenin
Suriye’ye giderken Rumlar tarafından el konulmuş olduğu;

İran’ın Rum
tarafını, bu mühimmatın Suriye’ye teslimi için;

İsrail ile
Amerika’nın ise teslim edilmeyip imhası için sıkıştırdıkları;

Sonunda bu
mühimmatın, Kıbrıs’ın +45 derece sıcağına dayanamayıp “kendi kendine” tebahhur
ettiği;

Patlamanın sonunda
yakınlardaki Vasiliko Mazot Depolarında da çatlaklar meydana geldiği, depolarda
mevcut 120-150 bin ton mazotun denize yayılma tehlikesi bulunduğu;

İçerideki
sıkıntıları yetmezmiş gibi, Hristofiyas’ın bir de bu yüzden İran-İsrail-Amerika
üçgenindeki baskılardan hayli bunaldığı;

GİZLİ KALMALIDIR..

İşte tam da bu
yüzden iş başında kalırsa Hristofiyas’ın; kalmadığı takdirde yerine yenisi
gelirse yenisinin 1 Temmuz 2012 simidine can havliyle sarılacağı da gizli
tutulmalıdır.

Ne olacaktı 1
Temmuz 2012’de?

Rum tarafı “tek
başına” AB Dönem Başkanı olacaktı ve bu onlar için “altın fırsat”tı. (Andrulla
Vasiliu)

Hem Rumlar için,
hem de 2013 Başkanlık seçimlerinde aday olacak Rum Başkan adayı için “altın
fırsat”.

Kimse Rumların bu
fırsatı BM hakemliğinde, takvime bağlı olarak “çözüm-referandum-birleşme”
oldu-bittisiyle feda edeceğini düşünmesin.

Bu ihtimal de
gizli kalmalıdır.

Türkiye’yi
bünyesine gerçekten katmak isteyen AB bir ihtimal sürece müdahil olabilirdi..

Ama o zaman da bir
grup İngiliz milletvekili, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasının birliğin
İran, Irak, Suriye gibi ülkelerle olan sınırlarında önemli güvenlik riskleri
doğuracağı ve üye ülkelerin organize suçlara daha fazla maruz kalacağını
öngören bir rapor hazırlayıp İngiliz Parlamentosuna sunmazlardı.

Rapora göre Türkiye
ile Yunanistan arasındaki kara sınırı Avrupa’nın karşı karşıya olduğu yasa dışı
göçmen sorununa neden olan en büyük açık kapılardan biriymiş. İngiliz vekiller,
raporda her gün Afganistan, Pakistan, Orta Asya ve Kuzey Afrika’dan gelen 350
kadar göçmenin Türkiye sınırından Yunanistan’a girdiğini belirtmiş. İngiliz
vekiller, AB yasasının revize edilerek birlik sağlanmasını ve Türkiye’deki
sınır büroları arasında daha etkin işbirliği yapılmasını ve kanunların
güçlendirilmesini de talep etmiş. İngiliz vekiller raporda ayrıca “Türkiye’nin
yasa dışı örgütler tarafından göçmenlerin Avrupa’ya sokulduğu ‘ana bağlantı
noktası’ olduğunu” da ifade etmişler. Raporda, AB’nin yasa organı Europol’ün,
“uyuşturucu kaçakçılığından sentetik ilaçlara, silah ticaretine ve kara para
aklamaya kadar Türkiye’deki suç örgütlerinin parmağı bulunduğu” yönündeki
açıklamasının da altı çizilmiş.

Mümkünse bu rapor da mutlaka gizli
tutulmalıdır.

AB’nin Kıbrıs-Türkiye’nin üyeliği
konusundaki gönülsüzlüğü ancak konjonktürdeki radikal ve zorlama bir
değişiklikle giderilebilir.

Bu da, Amerika’nın İran üzerindeki emellerinin
zamanlamasına bağlıdır..

Amerika’nın, muhtemel bir İran (belki daha
önce bonus olarak Suriye) müdahalesi bağlamında Türkiye’nin katkısına duyduğu
ihtiyaç hayatî önemde olduğu için; a)İsrail’e özür bile diletebilir;
b)AB’ye-Rum tarafına baskı yaparak “anlaşın” diyebilir..

Yunanistan bu denklemde faktör bile
değildir, çünkü havlu atmış, “Mora’yı satmaktan” bahsedebilmektedir.

O zaman da “takvim” 1 Temmuz 2012’e değil,
ABD’nin İran’a müdahaleye karar vereceği zamanlamaya tâbi olacaktır.

Bu ihtimal de
gizlenmeli, mümkünse akla bile getirilmemelidir.

Diyelim ki bütün koşullar
denk getirildi, Amerika bastırdı, “anlaşma-referandum-birleşme” sarkacına
girildi…

Önceki örnekte
olduğu gibi, ekleriyle birlikte 40; 50, 100.000 sayfalık bir doküman
hazırlandı…

Orada durun..

Bu hazırlık
safhası çok önemli.. Mümkünse bu binlerce sayfadan kimsenin haberi olmamalı.
Her iki taraftan dörder kişi bilirse yeter. Belgenin tamamının Türkçeye
çevrilmesi de önemli değil, çünkü zaman yetmez. Çevrilse de
İngilizce-Rumca-Türkçe metinler arasındaki “her üç tarafın işine gelecek”
kelime farklılıklarını anlayacak insan sayısı çok az..

Öyle kalmalı..

Sonuçta meselâ
referandumda Türk seçmene sade suya tirit üç soru sorulmalı, en önemli havuç
sorusu da ustalıkla araya sıkıştırılmalı; “AB’ye girip AB vatandaşı olmak
istiyor musun?”

%90 YES BE ANNEM…

Türkün elinde
“benim” diyebileceği toprak kalmayacakmış, Lapta’da şimdi Ahmet’in oturduğu
evin 40 yıl önceki Rum sahibinin angonisi gelip kapıyı çalacakmış,
“yerleşiklerin” 150.000’i o gece gemiye konulacakmış, asker-bayrak-Güvenlik
Kuvvetleri filan kalmayacakmış, kamu görevlilerinin beşte dördü
“durdurulacakmış”….

Bu gibi “önemsiz”
ayrıntılar da kamuoyundan gizli tutulmalıdır.

Kamuoyu neye oy
verdiğini asla bilmemelidir.

Biz bu yönteme zaten alışık değil miyiz?

Talât, her
toplantıdan önce gumbarosu ile yoldaş yoldaşa başbaşa saatlerce ve tanıksız
tutanaksız görüşmez miydi?

Ban Ki Moon’un
adada “görüşmelere nezaret eden” iki görevli “komiseri” vardır.

Birisi “Kıbrıs
Özel Temsilcisi” Lisa Buttenheim, diğeri “Kıbrıs Özel Danışmanı” Alexander
Downer’dir.

Bir önceki görüşmede Buttenheim, “Gizliliğin
müzakere sürecindeki önemini” vurgulayarak “son günlerde bazı sızıntılar
yaşandığını ve bunun hiçbir yararı olmadığını” söylemiş ayrıca, “müzakerelerle
ilgili sızıntıların sürecin ruhuna aykırı ve yanlış olduğunu” ifade etmiştir.

Dünkü görüşmelerde de Downer; “Görüşmelerin
yoğunlaştırılmış aşamasında içeride konuşulan konuların gizliliğine önem
verilmesi gerektiğini, bunun müzakerelerin başarılı bir sonuca ulaşmasında
önemli olduğunu” anlatmıştır.

Sanki tarih, kültür, siyaset hafızası
olmayan iki Afrikalı kabile arasında mera paylaşımı yapılıyor.

Yeni bir “Newyork-Burgenstock-boşlukları
sen doldur” sarmalına mı sokuluyoruz?

Rum’un hiç, “boşlukları
sen doldur” dediğini duydunuz mu?

Hem “boşlukları
sen doldur”, hem “aman gizli kalsın” diyorsan, kamuoyundan sakladığın bir şey
vardır.

Yangından mal mı
kaçırıyorsunuz?

40.000 sayfalık
metnin tam tercüme edilmeden, kamuoyunda yeterince tartışılmadan oldu-bittiyle
sandığa götürülmesi toplumun insan yerine konulmaması demektir.

Hristofiyas geçen
gün Cikko Manastırı’ndaki Makarios’u anma toplantısında “Ulusal Lider
Makarios’un vasiyetini inançla takip ediyoruz” demiştir.

Biz Makarios’u; 1960
tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ertesi günü “ELLAS-KİPROS-ENOSİS”
pankartı önünde çektirdiği fotoğraftan tanıyoruz.

Biz Makarios’u “AKRİTAS-TÜRKLERİ
İMHA” Planından tanıyoruz.

Biz Makarios’u 1963
KANLI NOEL’inden tanıyoruz.

Ne farkı vardır
Makarios’un, Norveçli Brievik’ten?

1960 Ortak
Cumhuriyet’i, Makarios’un Türkleri dışlaması yüzünden yıkılmadı mı?

Ve şimdi “onun
vasiyetini inançla takibeden” Hristofiyas’la “gizli” görüşecekmişiz; gizli
gizli yeni bir ortaklık kuracakmışız..

Hiç, utanılmayacak
şeyler “gizli” yapılır mı?

Kılavuzu Makarios’sa
Hristofiyas’ın, “yeni kurulacak” ortaklığın ömrünün ancak 3 sene sonraki KANLI
NOEL’e kadar olacağını göremiyor musunuz?

Biz yeni
Makariosları gözlerinden tanıyoruz.3 Ağustos 2011

57’NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir