KKTC’DE DOĞRULAR VE YANLIŞLAR

KKTC’DE DOĞRULAR VE YANLIŞLAR Hüseyin MÜMTAZ Meraklısı bu satırların yazarının, Kıbrıs Türk siyasi hayatında “DEVLET” yanlısı siyasi oluşumları desteklediğini; UBP ya da DP ile probleminin olmadığını, DEVLET’in varlığı ve devamının kişisel çıkarlardan önde tutulup % 70’lik geleneksel sağ-milliyetçi tabanın parçalanmaması gerektiğini savunduğunu iyi bilir. Dolayısı ile halen işbaşında olan iktidar partisini süregelen-kronikleşen olumsuzluklardan sorumlu tutmadığımız, fakat kifayeti hayli sınırlı bir takım muhterislerin yeteneksizliklerini de görmezden gelemeyeceğimiz teslim edilmelidir. KKTC’de “Sendikal bir Demokrasi”, “Emme Basma Tulumba Ekonomisi” ve “Yasama”nın; sokak ve meydanlarda “fon gelirleri şaibeli” bir takım sendika-dernek-halk örgütlerinin geniş katılımlarıyla şekillendirdiği “Forum”larda oluşturulan, kimse alınmasın ama aynen “eski Roma” yöntemini çağrıştıran bir türü mevcuttur. Mahdut miktarda Sezar’lar, fakat mebzul miktarda Brütüs’ler vardır. “Kuvvetler ayrılığı” değil, “kuvvetler yokluğu” yaşanır. Meclis vardır; ama sık sık “basılır”, basılamıyorsa kapı önünde gösteriler yapılıp çalışması engellenir, o da olmuyorsa Meclis çalışanları grev yapar ve “oturumlar” bir türlü gerçekleştirilemez.. Meclis zaten haftada bir toplanır, toplanmaya çalışılır, çünkü çoğu zaman nedense “nisap sağlanmaz”. Bu “engellemeler” her nedense polisle de “engellenemez”, yasaların “engel” olduğu ifade edilir. “Yürütme” de aynen yukarıda bahsettiğimiz “Forum”lara tâbidir. Yasa zor çıkar, zaten yürürlüğe girmeden Resmi Gazete’de yayınlanıp halkın “beğenisine“ sunulmuştur, çıktıysa bile çok zor uygulanır.. Üç örnek vereceğim, karar size kalmış. KKTC tüketicisi dünyanın en pahalı elektriğini kullanır. Üretimi eski, zor ve zahmetli teknoloji ile gerçekleştirildiği için pahalıdır. Türkiye 40 yıldır, 40 mil güneyindeki adaya su ve elektrik götürememiştir. Dalgalı ve hırçın Karadeniz aşılarak Mavi Akım Samsun’a ulaştırılır ama nedense 250.000 kişilik KKTC’ye bir türlü gidemez.. Elektrik pahalı, KKTC ekonomisi zorda ve belediyelerin, çeşitli kamu kurumlarının, üniversitelerin ve otellerin milyonlarca liralık elektrik borcu vardır. Hükümet bu alacakları tahsil etmeye karar verir… Edemez.. “Kamuoyu baskısı” ile belediyelerin, milyarlarca dolar tar-aklayan kumarhane otellerinin elektrik borcu alınamaz.. Türkiye’nin kredisi ile kurulan üniversite hastahanesinin elektrik faturası bir türlü devlete gelir kaydedilemez. İkinci konu “mesai saatleri” uygulaması.. Geçen sene tek mesaiye geçilir, “Perşembe” günü problem olur, biraz kısaltılır, bu sene yine yaz-kış mesaisine dönüleceği bakan tarafından belirtilir… “Sendikalar” aşılamaz…. Üçüncü konu şu “sendika aidatları”… “Sendika terörü”nden illallah diyenler bir öneri getirir; “sendika aidatlarını devlet maaştan kesmesin, üyeler kendileri yatırsın”. Bozguncu ve Rumofil sendikaların çanına ot tıkayacak bu son derece akıllı ve mantıklı öneri üç günde rafa kaldırılır. Sonra gelsin; ağlama-sızlama-şikayet edebiyatı.. Toplumda “sosyal bıkkınlık” hâli mevcuttur; Annan planından bin beter Mannan Planı gelse çoğunluk “yetti artık, bitsin bu eziyet”	yaklaşımı ile “Bin kere evet” diyecek durumdadır… O can alıcı soruyu bir daha soruyorum; “Yoksa zaten istenen bu mudur?” En son olay ise son derece ilginçtir. KKTC’de eğitim seviyesi, güneyden alarak arka cebine soktuğu hıyarları kuzeye geçişte sallayan eğitim sendikaları sayesinde yerlerde sürünmektedir. Geçen sene LYS’de KKTC’li öğrenciler Şırnak’ın bile gerisinde idiler. Bu durumu dert etmiyorlardı, çünkü Rum kimliği ile İngiltere’nin en dandik üniversitesinin beş para etmeyen bir bölümünde AB bursu ile okuma olanakları vardı. “Paralılar” da zaten dünyanın diğer üniversitelerine kendi imkânları ile gidebiliyorlardı. KKTC liselerinde; bizdeki sosyal ve fen sınıflarına ek olarak bir de “GCSE, IGCSE ve A’level” sınıfları vardır. Bu öğrenciler lise sonunda aynı adlı uluslararası bir sınava daha girer ve orada elde ettikleri sonuca göre eleküstü yabancı üniversitelere kayıt yaptırabilirler. Sözkonusu sınavlar uluslararası bir niteliktedir ve her yıl British Council tarafından dünyanın her tarafında ayni gün, ayni saatte ve ayni sorularla yapılır. Değerlendirme de yine tamamen British Council tarafından yapılır. Bu yıl bizim YÖK belki de şimdiye kadarki tek doğru kararını verdi ve dedi ki; “KKTC öğrencileri GCSE, IGCSE ve A’level sınav sonuçlarıyla Türkiye üniversitelerine sınavsız kabul edileceklerdir”. Gerçekten alkışlanacak bir yaklaşım ve karar(dı)..Başgösteren bir takım huzursuzlukları giderici, çeşitli ve yabancı yollar arayan elit Türk öğrencilerini tekrar Türkiye’deki üniversitelere yönlendirecek bir karar(dı).. YÖK ve YÖDAK’ın bu ortak kararında “doğal olarak” bir madde daha vardı.. Karar KKTC vatandaşı veya KKTC-TC çift uyruklu olma ile “lise öğreniminin tümünü KKTC okullarında” yapmış olma koşulu getiriliyordu. Yâni dünyanın herhangi bir yerinde (Türkiye dahil) liseyi okurken sadece son sene bu haktan yararlanmak için KKTC liselerine gelip mezun olanlar hariç tutuluyordu. Çanak çömlek de işte burada patlayıverdi. Fonlanmış, iliştirilmiş medya ve sendikalar ile STÖ’ler karşı çıktılar; “Vay efendim; Rum kolejlerinde okuyan Rum kimlikli kuzeyliler neden bu haktan yararlanamıyormuş”. Rum kimliği ile Rum okulunu seçen sen zaten Türkiye’yi, Türkiye’de üniversite okumayı düşünmüyordun ki evlâdım, sana o yolu gösteren anan baban da o yolun yolcusu değildi ki! Feryadın arkasında; “fonlanmış, iliştirilmiş medya ve sendikalar ile STÖ’ler”in yanısıra çok sayıda siyasi ve bürokrat çocuğunun da Rum kimliği ile güneydeki Rum okullarında okuyor olması gerçeği vardı.. Buraya kadar çok güzel… Ama derhal, yazının başında verdiğimiz örneklere uyan bir şekilde sokağın-meydanın “yasama gücü” işe müdahil oluyor, yukarıdaki koşulu “faşist bir yaklaşım” olarak niteliyor ve aleyhte kampanyaya başlıyor. Tepkiler üzerine nedense feci şekilde ürken Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanı Kemal Dürüst; “GCE A Level’la TC üniversitelerine girecek öğrencilerin KKTC liselerinde öğrenim görme koşulu bulunduğunu, bu konudaki eleştirileri bildiklerini, sadece KKTC liselerinden mezun olacakların yararlanması gibi bir talepleri olmadığını ama bu koşulun arandığını” söylüyor.. Dürüst, “Bilinçli konulan bir engel yoktur. Sorunun aşılması için de girişim yapacağız. UBP olarak yasakçı bir zihniyette olmadık, Güney’e geçişleri engellemedik. KKTC vatandaşları çocuklarımızın burada okullarımız varken Güney Kıbrıs’ı tercih etmelerini etik bulmuyorum. Öğrencilerimiz Güney Kıbrıs’ı seçmesinler diye, Güney’e gidişlere fırsat vermemek, alternatif yaratmak adına kolejleri açtık. Sadece Lefkoşa’da olan GSE A Level sınıflarını diğer bölgelerde de geliştireceğiz” diyor.” Bay “Bakan”ın; 1. “Sadece KKTC liselerinden mezun olacakların yararlanması gibi bir talepleri olmadığını ama bu koşulun arandığını” söylediğini; 2. “Bilinçli konulan bir engel yoktur. Sorunun aşılması için de girişim yapacağız. UBP olarak yasakçı bir zihniyette olmadık. Güney’e geçişleri engellemedik”; ve 3. “KKTC vatandaşları çocuklarımızın burada okullarımız varken Güney Kıbrıs’ı tercih etmelerini etik bulmuyorum” dediğini alt alta yazın.. Bay “Bakan” “bilinçli engel koymadıklarını, kendi talepleri olmadığını” söyleyerek faturayı Türkiye’ye kesiyor ve işin en feci tarafı da “sorunun aşılması için girişim yapacaklarını” söylüyor.. Bu ülkenin “Bakanı” güneye pasaportla yahut KKTC kimliği ile geçişi sağlayamıyorsa; sağlayamayınca “bilinçli olarak engellemiyorsa”; “güneyde okumayı” “yasaklamıyorsa”, “güneyde okumayı” son derece alttan alarak sadece “etik bulmamak”la açıklıyorsa biz daha neyin mücadelesini yapıyoruz? Nereye kadar “liberal” düşünce? Nereye kadar “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”? Öğrencisini, okulunu, eğitim sistemini; kısaca DEVLET’ini kendi “Bakan”ı tanımıyorsa yabancıya nasıl tanıtacağız? 20 Haziran 2011 57'NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57'İNCİ ALAY'IN NEFERLERİYİZ mumtazbay@hotmail.com - kktc bayragi

KKTC’DE DOĞRULAR VE YANLIŞLAR Hüseyin MÜMTAZ Meraklısı bu satırların yazarının, Kıbrıs Türk siyasi hayatında “DEVLET” yanlısı siyasi oluşumları desteklediğini; UBP ya da DP ile probleminin olmadığını, DEVLET’in varlığı ve devamının kişisel çıkarlardan önde tutulup % 70’lik geleneksel sağ-milliyetçi tabanın parçalanmaması gerektiğini savunduğunu iyi bilir. Dolayısı ile halen işbaşında olan iktidar partisini süregelen-kronikleşen olumsuzluklardan sorumlu tutmadığımız, fakat kifayeti hayli sınırlı bir takım muhterislerin yeteneksizliklerini de görmezden gelemeyeceğimiz teslim edilmelidir. KKTC’de “Sendikal bir Demokrasi”, “Emme Basma Tulumba Ekonomisi” ve “Yasama”nın; sokak ve meydanlarda “fon gelirleri şaibeli” bir takım sendika-dernek-halk örgütlerinin geniş katılımlarıyla şekillendirdiği “Forum”larda oluşturulan, kimse alınmasın ama aynen “eski Roma” yöntemini çağrıştıran bir türü mevcuttur. Mahdut miktarda Sezar’lar, fakat mebzul miktarda Brütüs’ler vardır. “Kuvvetler ayrılığı” değil, “kuvvetler yokluğu” yaşanır. Meclis vardır; ama sık sık “basılır”, basılamıyorsa kapı önünde gösteriler yapılıp çalışması engellenir, o da olmuyorsa Meclis çalışanları grev yapar ve “oturumlar” bir türlü gerçekleştirilemez.. Meclis zaten haftada bir toplanır, toplanmaya çalışılır, çünkü çoğu zaman nedense “nisap sağlanmaz”. Bu “engellemeler” her nedense polisle de “engellenemez”, yasaların “engel” olduğu ifade edilir. “Yürütme” de aynen yukarıda bahsettiğimiz “Forum”lara tâbidir. Yasa zor çıkar, zaten yürürlüğe girmeden Resmi Gazete’de yayınlanıp halkın “beğenisine“ sunulmuştur, çıktıysa bile çok zor uygulanır.. Üç örnek vereceğim, karar size kalmış. KKTC tüketicisi dünyanın en pahalı elektriğini kullanır. Üretimi eski, zor ve zahmetli teknoloji ile gerçekleştirildiği için pahalıdır. Türkiye 40 yıldır, 40 mil güneyindeki adaya su ve elektrik götürememiştir. Dalgalı ve hırçın Karadeniz aşılarak Mavi Akım Samsun’a ulaştırılır ama nedense 250.000 kişilik KKTC’ye bir türlü gidemez.. Elektrik pahalı, KKTC ekonomisi zorda ve belediyelerin, çeşitli kamu kurumlarının, üniversitelerin ve otellerin milyonlarca liralık elektrik borcu vardır. Hükümet bu alacakları tahsil etmeye karar verir… Edemez.. “Kamuoyu baskısı” ile belediyelerin, milyarlarca dolar tar-aklayan kumarhane otellerinin elektrik borcu alınamaz.. Türkiye’nin kredisi ile kurulan üniversite hastahanesinin elektrik faturası bir türlü devlete gelir kaydedilemez. İkinci konu “mesai saatleri” uygulaması.. Geçen sene tek mesaiye geçilir, “Perşembe” günü problem olur, biraz kısaltılır, bu sene yine yaz-kış mesaisine dönüleceği bakan tarafından belirtilir… “Sendikalar” aşılamaz…. Üçüncü konu şu “sendika aidatları”… “Sendika terörü”nden illallah diyenler bir öneri getirir; “sendika aidatlarını devlet maaştan kesmesin, üyeler kendileri yatırsın”. Bozguncu ve Rumofil sendikaların çanına ot tıkayacak bu son derece akıllı ve mantıklı öneri üç günde rafa kaldırılır. Sonra gelsin; ağlama-sızlama-şikayet edebiyatı.. Toplumda “sosyal bıkkınlık” hâli mevcuttur; Annan planından bin beter Mannan Planı gelse çoğunluk “yetti artık, bitsin bu eziyet” yaklaşımı ile “Bin kere evet” diyecek durumdadır… O can alıcı soruyu bir daha soruyorum; “Yoksa zaten istenen bu mudur?” En son olay ise son derece ilginçtir. KKTC’de eğitim seviyesi, güneyden alarak arka cebine soktuğu hıyarları kuzeye geçişte sallayan eğitim sendikaları sayesinde yerlerde sürünmektedir. Geçen sene LYS’de KKTC’li öğrenciler Şırnak’ın bile gerisinde idiler. Bu durumu dert etmiyorlardı, çünkü Rum kimliği ile İngiltere’nin en dandik üniversitesinin beş para etmeyen bir bölümünde AB bursu ile okuma olanakları vardı. “Paralılar” da zaten dünyanın diğer üniversitelerine kendi imkânları ile gidebiliyorlardı. KKTC liselerinde; bizdeki sosyal ve fen sınıflarına ek olarak bir de “GCSE, IGCSE ve A’level” sınıfları vardır. Bu öğrenciler lise sonunda aynı adlı uluslararası bir sınava daha girer ve orada elde ettikleri sonuca göre eleküstü yabancı üniversitelere kayıt yaptırabilirler. Sözkonusu sınavlar uluslararası bir niteliktedir ve her yıl British Council tarafından dünyanın her tarafında ayni gün, ayni saatte ve ayni sorularla yapılır. Değerlendirme de yine tamamen British Council tarafından yapılır. Bu yıl bizim YÖK belki de şimdiye kadarki tek doğru kararını verdi ve dedi ki; “KKTC öğrencileri GCSE, IGCSE ve A’level sınav sonuçlarıyla Türkiye üniversitelerine sınavsız kabul edileceklerdir”. Gerçekten alkışlanacak bir yaklaşım ve karar(dı)..Başgösteren bir takım huzursuzlukları giderici, çeşitli ve yabancı yollar arayan elit Türk öğrencilerini tekrar Türkiye’deki üniversitelere yönlendirecek bir karar(dı).. YÖK ve YÖDAK’ın bu ortak kararında “doğal olarak” bir madde daha vardı.. Karar KKTC vatandaşı veya KKTC-TC çift uyruklu olma ile “lise öğreniminin tümünü KKTC okullarında” yapmış olma koşulu getiriliyordu. Yâni dünyanın herhangi bir yerinde (Türkiye dahil) liseyi okurken sadece son sene bu haktan yararlanmak için KKTC liselerine gelip mezun olanlar hariç tutuluyordu. Çanak çömlek de işte burada patlayıverdi. Fonlanmış, iliştirilmiş medya ve sendikalar ile STÖ’ler karşı çıktılar; “Vay efendim; Rum kolejlerinde okuyan Rum kimlikli kuzeyliler neden bu haktan yararlanamıyormuş”. Rum kimliği ile Rum okulunu seçen sen zaten Türkiye’yi, Türkiye’de üniversite okumayı düşünmüyordun ki evlâdım, sana o yolu gösteren anan baban da o yolun yolcusu değildi ki! Feryadın arkasında; “fonlanmış, iliştirilmiş medya ve sendikalar ile STÖ’ler”in yanısıra çok sayıda siyasi ve bürokrat çocuğunun da Rum kimliği ile güneydeki Rum okullarında okuyor olması gerçeği vardı.. Buraya kadar çok güzel… Ama derhal, yazının başında verdiğimiz örneklere uyan bir şekilde sokağın-meydanın “yasama gücü” işe müdahil oluyor, yukarıdaki koşulu “faşist bir yaklaşım” olarak niteliyor ve aleyhte kampanyaya başlıyor. Tepkiler üzerine nedense feci şekilde ürken Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanı Kemal Dürüst; “GCE A Level’la TC üniversitelerine girecek öğrencilerin KKTC liselerinde öğrenim görme koşulu bulunduğunu, bu konudaki eleştirileri bildiklerini, sadece KKTC liselerinden mezun olacakların yararlanması gibi bir talepleri olmadığını ama bu koşulun arandığını” söylüyor.. Dürüst, “Bilinçli konulan bir engel yoktur. Sorunun aşılması için de girişim yapacağız. UBP olarak yasakçı bir zihniyette olmadık, Güney’e geçişleri engellemedik. KKTC vatandaşları çocuklarımızın burada okullarımız varken Güney Kıbrıs’ı tercih etmelerini etik bulmuyorum. Öğrencilerimiz Güney Kıbrıs’ı seçmesinler diye, Güney’e gidişlere fırsat vermemek, alternatif yaratmak adına kolejleri açtık. Sadece Lefkoşa’da olan GSE A Level sınıflarını diğer bölgelerde de geliştireceğiz” diyor.” Bay “Bakan”ın; 1. “Sadece KKTC liselerinden mezun olacakların yararlanması gibi bir talepleri olmadığını ama bu koşulun arandığını” söylediğini; 2. “Bilinçli konulan bir engel yoktur. Sorunun aşılması için de girişim yapacağız. UBP olarak yasakçı bir zihniyette olmadık. Güney’e geçişleri engellemedik”; ve 3. “KKTC vatandaşları çocuklarımızın burada okullarımız varken Güney Kıbrıs’ı tercih etmelerini etik bulmuyorum” dediğini alt alta yazın.. Bay “Bakan” “bilinçli engel koymadıklarını, kendi talepleri olmadığını” söyleyerek faturayı Türkiye’ye kesiyor ve işin en feci tarafı da “sorunun aşılması için girişim yapacaklarını” söylüyor.. Bu ülkenin “Bakanı” güneye pasaportla yahut KKTC kimliği ile geçişi sağlayamıyorsa; sağlayamayınca “bilinçli olarak engellemiyorsa”; “güneyde okumayı” “yasaklamıyorsa”, “güneyde okumayı” son derece alttan alarak sadece “etik bulmamak”la açıklıyorsa biz daha neyin mücadelesini yapıyoruz? Nereye kadar “liberal” düşünce? Nereye kadar “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”? Öğrencisini, okulunu, eğitim sistemini; kısaca DEVLET’ini kendi “Bakan”ı tanımıyorsa yabancıya nasıl tanıtacağız? 20 Haziran 2011 57’NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ [email protected]


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir