“ŞU MAVİ GÖKLER Kİ HER ŞEYİ ÖRTMEKTEDİR”

“ŞU MAVİ GÖKLER Kİ HER ŞEYİ ÖRTMEKTEDİR” - huseyin mumtaz

“ŞU MAVİ GÖKLER Kİ HER ŞEYİ ÖRTMEKTEDİR”

Hüseyin MÜMTAZ

Kendisine verilen fahri doktorayı almak üzere gittiği Bulgaristan’ın Sofya havaalanında bizzat “başbakan” tarafından karşılanan; kendisine kerameti kendinden menkul bir cihanşümullük-ekümeniklik vehmeden Fener’deki başpapazın beklentilerin aksine, on gün önce Atina’da “başbakan yardımcısı” tarafından karşılanmış olan Türk heyetine “maiyet erkânı” yahut “refakatte” dahil olmayacağını ben oturduğum yerden rahatça tahmin edebiliyordum..

Ki daha bu yılın ilk aylarında Dışişleri Bakanlığı,  bu aralar görüşlerine nedense hayli önem verilmekte olan Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki referans organı Venedik Komisyonu’nun hazırladığı raporda, Türkiye’nin Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenikliğini tanıma zorunluluğu bulunmadığı şeklinde görüş bildirdiğini açıklamıştı. (17 Mart 2010 www.euractiv.com.tr)

                Yunanistanla imzalanan “22 anlaşma”nın üzerinden bir hafta bile geçmeden, dün 19 Mayıs’da; Atina’da, “Pontus soykırımı” anma yürüyüşü düzenlenmesine de aynı şekilde ve nedense hiç şaşırmadım..

Her yıl olduğu gibi dün de “Sindagma” Meydanı’nda toplanan göstericiler, “Soykırımın uluslararası düzeyde tanınmasını” talep etmişler. Sindagma Meyda’nında Yunan parlamento binası bulunur ve o parlamento 24 Şubat 1994 tarihinde kabul ettiği bir yasayla 19 Mayısı “Pontus soykırımını anma günü” ilan etmiştir.

Yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı gösteride katılımcılar, Türkiye’nin Atina Büyükelçiliği önünde son bulan yürüyüş yapmışlar. Göstericilerin elçilik önünde bulunan polis kordonunu aşmalarına izin verilmezken, ve alındığı söylenilen bütün “yoğun güvenlik önlemlerine rağmen” gruptan birkaç kişi Elçilik duvarına bildiri asmış.

Şaşırmadım çünkü o 22 anlaşma imzalanırken Atina sokaklarında yine Türk bayrakları yakılıyordu..

Şu sıralar “Türk olmak” gerçekten zor.. Hem her coğrafyada…

Türk bayraklarının çok yakın bir geçmişte çeşitli vesilelerle Türkiye’de de yakılmakta olduğunu umarım unutmadınız..

Benim hiç aklımdan çıkmadı..

72 milyonun gözü önünde ekranlarda, defalarca devlete ve hükümete söven Diyarbakır Büyükşehir belediye başkanı’na o fiili sebebiyle ne gibi bir cezai müeyyide uygulandığını duyan, gören, bilen var mı?

                Bir şey yapılmadığı için mi acaba;

                …büyük ihtimalle onun içindir ki İmralı sâkini rahatlıkla “demeç veriyor”;

                “Ben 31 Mayıs’a kadar bekleyeceğim. Bu zamana kadar olumlu bir gelişme olmazsa artık hiçbir şeye karışmayacağım. Kim, ne yapacaksa, kendi kararlarıdır. Orta yoğunluktaki bir savaştan söz ediliyor, bunun şöyle bir tehlikesi var: Böyle bir savaş gelişirse bu sadece öyle dağla da olmaz, şehirlerde de bunun etkisi çok büyük olur. Şehirlerdeki serhıldanlar kent isyanlarına dönüşebilir. Her şehirde büyük katliamlar da gelişebilir. Halkımız bunu bilmeli ve buna hazırlıklı olmalıdır. Savaştan beslenenler büyük bir şiddet uygulayabilir. Bu şiddette birçok genç, kadın, çoluk, çocuk ve halkımızdan birçok insan da ölebilir. Devlet çok daha sert ve acımasızca Kürtlere yönelebilir. Herkes tedbirini almalıdır.” (15 Mayıs 2010 www.t24.com.tr)

                Bitmedi, bitmiyor, bitirilemiyor..

                “DİYARBAKIR – BDP Diyarbakır il binası önünde toplanan kalabalık askeri operasyonlar ile İran’daki idamları protesto etti. Yürüyüşe BDP’li milletvekilleri ile belediye başkanları da katıldı. Bitlis milletvekili Nezir Karabaş konuşmasında, ‘90 yıldır süren inkara boyun eğmeyen, 30 yıldır süren savaşa katliama boyun eğmeyen, bedel ödeyen Kürt halkı eğer bu politikayı sürdürürseniz, eğer savaşı sürdürürseniz iddia ediyorum, yemin ediyorum Kürt halkı yaşamı cehenneme çevirecek. Kürt halkı Ortadoğu’da yaşamı kilitleyecek. Ama, artık Kürt halkının verdiği mücadelede kahramanca yıllardır bedelini veren gerillayla sınırlı olmayacak. Kürt halkı milyonlarla kentleri, yolları, caddeleri, yaşamı tıkayacak. Buna söz veriyoruz’  dedi”. (15 Mayıs 2010 www.ntvmsnbc.com)

                Bitmedi, bitmiyor, bitirilemiyor..

                “BDP Siirt Milletvekili Osman Özçelik: ‘Yine bahar geldi, savaş kızıştı, operasyonlar arttı. Tankları, uçakları helikopterleri Kürdistan topraklarına çıkıyor. Bizler bunu durduracağız, onurlu bir barış getireceğiz. Sizin kardeşliğinizi istemiyoruz. Osmanlı padişahlarının hangi açıdan çocuklarını öldürdüklerini, kardeşlerini zindanlara attıklarını, kardeşlerini nasıl zehirleyip öldürdüklerini biliyoruz. Tarih boyunca hep Kürtleri kandırmak istediler. Ancak Kürt uyanıktır artık. Kürtler artık sizi izlemez. Bizler milyonlarla varız, örgütlerimiz var, bizi kimse artık kandıramaz. (16 Mayıs 2010 www.milliyet.com.tr)

                Ruhum sıkılıyor..

                İşte tam o anda kıymetli Servet Somuncuoğlu yapıyor yine yapacağını, bir nebze nefes almamızı sağlıyor..

                Servet’in yazısıyla yüzümüzü yıkıyor, şakaklarımızı oğuşturuyor, ruhumuzu serinletiyoruz.

                Kendimize geliyoruz.. (ATLAS Dergisi.Sayı 206. Mayıs 2010 Sayfa 132 “ORHUN KİTABELERİ”)

                Yakın coğrafyada, yakın zamanlarda itilip kakılsak bile uzak zamanların uzak coğrafyalarında taşlara kazılmış halde var oluşumuzun onurunu yaşıyoruz..

                Servet  o gözlükle bugünkü olaylara bakmamız gerektiğini hatırlatıyor.

                Biz Orhun Kitabelerinin en çok şu satırlarını severdik.

                “Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin devletini, töreni kim bozabilir?”

                Somuncuoğlu, Prof. Dr. Ahmet Taşağıl’ın güzel üslûbuyla kitabelerin Çince yüzünü aktarıyor;

                “Şu mavi gökler ki örtmediği hiçbir şey yoktur..”

                Bilge Kağan devam ediyor;

                “Tanrı lütfettiği ve talihim olduğu için kağan olarak tahta oturdum. Tahta çıktıktan sonra yoksul halkı bir araya getirdim. Yoksul halkı zengin ettim, az olan halkı çoğalttım. Acaba bu sözümde bir yalan var mı?”

                Doğu Göktürk Devleti’nin bilge veziri Tonyukuk devam ediyor;

                “Kızıl kanımı akıtıp kara terimi dökerek hizmet ettim. Tanrı’nın lütfuyla bu Türk halkının arasına silâhlı düşman sokmadım. Başarılı olduğumuz için devlet devlet oldu, halk halk oldu. Ben yaşlandım, kocadım. Herhangi bir ülkede, hakanlıkta, halkın başında benim gibi bir vezir varsa ne gibi dertleri olacaktı ki? Türk Bilge Kağan döneminde bunları yazdırttım”.

                Somuncuoğlu’nun yazısının ana başlığı “YAZILI BAŞLANGIÇ”.

                1300 yıl önceki Türkleri yazmış..

                Ama elbette YAZILI BAŞLANGIÇ..

                Ondan öncesi, yazılı olmayanı taşa, kağıda dökülmeyeni de var..

                Demir dağları biz bundan tam  4647 yıl önce eritip düze çıkmış mıydık?

Evet; şu mavi göklerin görmediği, görüp de unuttuğu hiçbir şey yoktur.. 20 Mayıs 2010

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir