“Soykırımın kaynağı ırkçılıktır ve bu Türklerde yoktur”

Şubat ayından bu yana ABD'nin çeşitli eyaletlerinde ve Kanada'da Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu'nun organizyonu ile konferanslar veren Prof. Dr. Türkkaya Ataöv ile Ermeni sorununu, bu konudaki çalışmalarını ve konferanslar sonrası izlenimlerini konuştuk. - SOYKIRIM

Prof.Dr. Türkkaya Ataöv

TURKISHFORUM DANISMA KURULU UYESI

Sunday, 12 April 2009 16:28
Prof. Dr. Türkkaya Ataöv’ü, uluslararası ilişkilerin çeşitli alanlarında verdiği çok sayıda türkçe ve yabancı eserleri ve Cumhuriyet Gazetesi’nde yazdığı köşe yazılarıyla tanıyoruz. Birleşmiş Milletler’e bağlı beş uluslararası örgüt ve grupta merkez yöneticiliği yapmış, B.M. Özel Barış Ödülü sahibi bir bilim adamı olan Ataöv, uluslararası arenada Ermeni iddialarının yanlışlığını ispatlamayı kendine bir misyon olarak seçerek, Osmanlı arşivinden ve diğer arşivlerden alınan kaynaklar ve istatistikler ile “Ermeni Soykırımı’nın meydana gelmediğini kanıtlamış ve birçok platformda yaptığı konuşmalarla, bu konuda Türkiye aleyhinde alınacak kararların önüne geçmiştir.

Şubat ayından bu yana ABD’nin çeşitli eyaletlerinde ve Kanada’da Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’nun organizyonu ile konferanslar veren Prof. Dr. Türkkaya Ataöv ile Ermeni sorununu, bu konudaki çalışmalarını ve konferanslar sonrası izlenimlerini konuştuk.

TURKISH NY: Türkiye yıllardır soykırım yalanlarıyla mücadele ediyor. Ermeni diasporası özellikle ABD’de bu iddiarının kabul edilmesi için sürekli çalışma halinde. Türklerin tarihinde soykırım ile ilişkilendirilebilen bir anlayış yok, bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

PROF.DR.TÜRKKAYA ATAÖV: Öncelikle “Soykırımı hangi toplumlar yapabilir?” sorusunu ele almak gerekiyor. Soykırım yapabilmek için o toplumun ilk önce ırkçı olması lazım. Irkçılık ve soykırım kavramları ve deyimleri siyasal sözlüğün içerisine yeni girmiştir. Yani geriye gitmek isterseniz en fazla 1850’lere kadar gider. Bu dünya tarihinin belirli bir aşamasıdır ve daha çok batı toplumlarında, bunların belirli bir üretim aşamasına ulaştıkları zamanlarda ortaya çıkmıştır. Yani yayılma dönemleri, sömürgeci siyaset gütme dönemleri, emperyalist siyaseti şimdi üçüncü dünya dediğimiz Asya-Afrika-Latin Amerika’ya yayma dönemlerine rastlar. Soykırım ırkçılığın ürünlerinden sadece bir tanesidir ve en önemlisidir.  Öte yandan belirtmek isterim ki, Türklerin toplumsal, ekonomik ve siyasal yapısında ve ruh-bilimsel yapısında ırkçılık yoktur. Bunun olması için tarihsel gelişimin içerisinde Türklerin belirli aşamalara gelmesi gerekir ki zaten gelmemişlerdir. Mesela İngilizler ırkçı olmuştur, Fransızlar ırkçı olmuştur, Almanlar ırkçı olmuştur, Amerikalılar ırkçı olmuşlardır. Bunların ortak yönleri; devlet olarak yayılma aşamasına yani sömürgeci ve emperyalist aşamalarına gelmiş olmalarından ötürüdür. Her toplum  ırkçı olamaz ve herkes soykırım suçunu işleyemez. Mesela, insanların oluştuğu zamanlardan itibaren, insan kümelerini yani gruplarını bazı ırklara bölebilirsiniz, yani Kafkas ırkları, beyaz ırklar, sarı ırklar, siyah ırklar,…vs. gibi renk bakımından da başka türlü nedenlerle de ırklara bölebilirsiniz. Ama ırklara bölmek başka bir şey,  ırkçılık inancı başka bir şeydir, birbirlerinden ayrı olaylardır. Çünkü ırkçılığa sapan, ekonomik ve siyasal biçimde kendilerine sömürmek istedikleri toplumları daha iyi yakalayabilmek için, daha iyi ele geçirmek için kendilerinin ötekilerden üstün olduğunu ileri sürüyorlar. Bunun nedeni olarak mesela, biz beyaz olduğumuz için üstünüz diyor ya da Hristiyan olduğumuz için üstünüz diyor yahut Hristiyanlık içerisinde Katolik olduğumuz ya da Protestan olduğumuz, Protestanlığın içerisinde Evangelist olduğumuz için üstünüz diyor yahut da başka nedenlere bağlıyor. Bir çeşit bunun desteğine gereksinim duyuyor yani ihtiyaç duyuyor. Bunlar sömürüyü kolaylaştırmak için ileri sürülen tezlerdir. Mesela, 1820’lerden 1830’lardan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda da yabancılar yıkmak istedikleri vakit onlara destek olan güçlerden bir tanesi misyonerlerdi. Ve yüzyıllarca Türkler ve Ermeniler dostane,  yan yana, barışçıl hatta kardeşçe yaşadılar. Ermenileri ilk tanıyan (ırksal ve dinsel olarak) Osmanlı İmparatorluğu yönetimidir (Fatih Sultan Mehmet-1461). Bu şekilde bir tanıma batı ülkelerinde yok. Türk toplumunda ırkçılık o denli yok ki kendi aralarında bile birleşmediler. Tarihi dedikodu ile değilde bilimsel yöntemlerle yazmazsanız böyle saçma iddialara maruz kalırsınız. Soykırımın kaynağı ırkçılıktır, bu da bizlerde, Türklerde yoktur.

TURKISH NY: Bir çok uluslararası toplantılarda kendi imkanlarınızla, kendi temsilciliklerinizle yani bir devlet görevlendirilmesi ya da desteği olmadan bu konuda Türkiyeyi savundunuz ve lobi oluşmasını sağladınız.  Bu konuda çalışmaya nasıl başladınız?

PROF.DR.TÜRKKAYA ATAÖV: Her şey araştırmakla başlar. Ben Ermeni sorunu ile ilgili olarak bazı konular hakkında gerçekleri ortaya çıkarmaya çalıştım. İlk elde ettiğim bulguları, ki o zamanlar bilgisayar yoktu, fotokopi makinesi de yoktu, kopyalamak için mumlu kağıtlara yazıp çoğaltıp gerek çalıştığım mülkiyede gerek hukuk fakültesinde tanıdığım meslektaşlarıma “benim sınırlı olarak vardığım bazı sonuçlar bunlardır” diyerek elden dağıtmaya başladım. Mesela bunlardan bir tanesi şuydu; Osmanlı yerel yönetiminde Ermenilere yer verilmesi (kaymakam yardımcısı, muhtarlık,…vs.) ve bunların bazı temellere ve rakamlara dayanan (hangi bölgede ne kadar cinsinden) araştırma sonuçları. O zamanlarda doçent olabilmek ve tabi bunların araştırılması için eski yazı öğrenmek gerekiyordu, eski yazı çalıştım, biraz Arapça çalıştım, Farsça çalıştım belgeleri okuyabilmek için…Ermenilerin de yayınladıkları belgeler var o dönemlerde yaptıklarına ilişkin. En nihayetinde ben bunları arkadaşlarıma dağıttım ve onları bilgilendirmeye çalıştım. Tabi bu tüm dağıttıklarım emniyetin de eline geçmiş, acaba ne dağıtıyor bu diyerek, merak etmişler ve hatta tatbikat açmışlar aleyhimde, daha sonra  bunun Ermeni meselesi ile ilgili olduğunu anlamışlar.Tabi bunların kopyaları askerlere de gitmiş. 12 Eylül oldu ve istihbarat dairesi şefi bir havacı  tuğgeneral vardı, beni arayarak yemek davetinde bulundu yeni açılan mecliste, ve bana o yemekte bu konudaki yaptıklarımı aynen devam etmem gerektiğini söyledi ama ben de kendisine bunu siz söylemeseniz de devam ederdim çünkü anlaşılan bu bir ulusal dava olarak gelişme gösteriyor dedim. İlk yayınlarımı o sıralarda yapmaya başladım.

TURKISH NY: Tüm bu araştırma süreci boyunca ne tür belgelerle karşılaştığınız?

PROF.DR.TÜRKKAYA ATAÖV: İlk yayınlarımı yapmaya başladığım sıralarda “Andonyan” denilen bir adamın 1920’lerde çıkardığı ve  üç dilde (Ermenice, İngilizce ve Fransızca) yayınlanan kitabı vardı. Andonyan’ın ileri sürdüğüne göre küçük rütbeli bir Osmanlı bürokratı güya buna ve Ermenilere bazı belgeler vermiş, kitabın bir yerinde   para karşılığında satmış, başka bir yerinde insancıl duygularla verdiğini yazıyor, yani tutarsız açıklamalar içeriyor. Bunu, Osmanlı yazılarını çok iyi okuyan iki kişi araştırmaya başlıyor, bunun ne derecede doğru olduğunu bulmak için. Benim de bu vesileyle haberim oldu, ve ben İstanbul’a getirttim. Ülkenin konjonktürel durumundan dolayı bizim bu kitaptan haberimiz dahi olmadı hatta cevap bile veremedik ama İngilizler bu durumdan haberdardı ve İngilizler Ermenilerin ileri sürdüğü bu belgelerin bir tanesinin iki tanesinin değil hepsinin sahte olduğunu biliyorlar.

İstanbul’dan toplayıp da Malta’ya götürdükleri 144 tane Osmanlı ileri geleni ve aydını vardır. Bunların başında eski sadrazam, bir sürü paşalar, vezirler, valiler, kaymakamlar, aydınlar,…vs. vardı ve onları iki yıl boyunca orada tuttular. Osmanlı belgeliklerinde onlara karşı kullanabilecekleri ve Türkiye’ye karşı kullanabilecekleri belge aradılar ama bulamadılar. Amerikan hükümetinden yardım istediler ve bunun üzerine Amerikan hükumetinin resmi cevabı vardır: “Sizin düşündüğünüz biçimde bir yargılamada size yardımcı olacak herhangi bir cinsten  belge bizde yoktur” şeklinde. Sonuçta iddiada bulunmayı bırakın dava bile açamadılar. Ve hepsini serbest bıraktılar. Daha buna benzer bir çok belgelerin uydurmaca olduğu biliniyor hatta kimi davalarda hakimin sormasına karşılık verdikleri cevapta belgeleri kaybettiklerini bile söylediler ki bu kadar önemli belgeler kaybedilir mi bilmiyorum. Ki bilinen yani orijinaldır diyerek sundukları kağıtlar çizgili kağıtlardır, ama şu da bilinir ki Osmanlı belgelerinin hiçbiri yazı karakterinden dolayı yani yazının görünebilmesi açısından çizgili kağıtlara değil çizgisiz kağıtlara işlenirdi. Sundukları imzalar dahi sahteydi. Bizim elimizde atılan imzaların asılları vardır. Biz bunları teker teker ele aldık, esas olarak İstanbul’da esas olarak iki kişi (Şinasi Orel ve Süreyya Yuca) ele almışlardır ve daha sonra bana haberdar ederek beni de içine dahil ettiler. Biz tüm bunları detaylıca inceledik ve sonuçlara vardık. Şinasi Orel’in ve Süreyya Yuca’nın birlikte çıkardıkları kitabın ki bu yaklaşık 300 sayfa kadardır, İngilizce özetini yayınladım, buna bir çok Ermeni yazar da atıfta bulunmuştur.

TURKISH NY: Hazırladığınız kitapçıklar farklı dillerde yayınlandı ve sadece Türkiye’de değil pek çok ülkede bu konunun doğru bilinmesi açısından önemli bir çalışma oldu. Bu çalışmalardan söz eder misiniz?

PROF.DR.TÜRKKAYA ATAÖV: Küçük kitapçıklar halinde İngilizce, Fransızca, Farsça, Arapça, Almanca olarak yayınlandı, özelliği ise herhangi bir dilde bir saatte okunabilmesiydi. Bu yüzden bu yaptığım daha bir yayıldı. Devamında kitap çıkarttım ki bunların başlıca nedeni yapılan belge sahtekarlıklarını ortaya koymaktı ki bunların içerisinde Atatürk’e  atfedilen belge sahtekarlıkları vardı onları ortaya çıkardım, ondan sonra Ermenilerin kullandıkları bir yağlı boya tablo vardır Ermenilerin kuru kafalarından oluşmuş tepecikte Türklerin üzerinde bulunduğu tablo (1915) ki aslında böyle bir şey yok fotoğraf da yok. O resim 1871’de bir Rus ressam tarafından yapılmıştır ve ben onu meydana çıkardım. Bu kitaplar, kitapçıklar ve olaylar birbirini izlemeye başladı.

TURKISH NY: Yıllardır Ermeni iddilarının yalanmasında ve Dünya kamuoyunun bu konuda doğru bilgilendirilmesi konusunda çaba gösteriyorsunuz. Uluslarası pek çok toplantıda Türkiye’nin lehine sonuçlar çıkmasını sağladınız. Bu toplantılardan söz eder misiniz?

PROF.DR.TÜRKKAYA ATAÖV: Bu konuda uzman olduğumu düşündükleri için 1984 ve 1985 yıllarında Paris’teki iki davaya çağrıldım. Dört kez Avrupa Parlamentosu’ndaki toplantılara katıldım.

1985 yılında Cenevre’de Ermeniler konuyu Birleşmiş Milletler genel kuruluna getirmek istediler  28 gün Cenevre’de kaldım ve toplantılara katıldım, toplantıları takip ederek ve konu hakkında görüş bildirecek kişilerle kurduğum birebir temaslarla ret edilmesini sağladım. Ermeniler, sanki Birleşmiş Milletler bu iddialarını soykırımı olarak  kabul etmiş gibi bir poz takınıyorlar. Halbuki biz BM genel sekreterlik ofisinden “BM hiç bir zaman 1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmemiştir yahut kabul eden başka şeyler varsa onu onaylamamıştır” şeklinde bir açıklama aldık.

TURKISH NY: Ermeni diasporası dünya kamuoyunda 24 Nisan tarihini sözde “soykırım”  anma günü olarak kabul ettirmeye çalışıyor, bir süredir 24 Nisan’da Obama’nın yapacağı konuşmada soykırım kelimesini kullanıp kullanmayacağını tartışıyoruz, Ermeniler iddialarının odağı olarak neden 24 Nisan tarihini seçtiler?

PROF.DR.TÜRKKAYA ATAÖV: 24 Nisan tarihini  soykırım tarihi olarak benimsemek istiyorlar. Hatta uluslararası soykırım günü gibi kabul ettirme çabası içindeler, bunu kendilerine buldukları yandaşlarla akıl almaz ve tarihten yoksun, uydurma, iddialarla kitaplar çıkartarak yapmaya çalışıyorlar. Bunu yapanlar eğer üniversitelerde görevli ise üniversiteden atılmaları gerekir. Bilimsellikten uzak çünkü. Mesela Kocaeli Üniversitesinde görevli olduğunu anladığım bir kişi sanki tarihçiymiş gibi bir kitap çıkarmış ve orada da Türklerin 24 Nisan günü 600’den fazla İstanbullu Ermeni aydını evlerinden alarak hemen öldürdüklerini yazmaktadır ki bu baştan sona uydurmadır.

24 Nisan günü iki olay olmuştur, bir tanesi Osmanlının İçişleri Bakanı,16 valiye ve 10 mutasarrufa bir genelge göndererek, Taşnak ve Hınçak gibi Ermeni komitelerinin kendi bölgelerindeki şubelerinin kapatılmasını istedi, çünkü bunların mücadele yöntemleri günümüzün terörist yöntemleriyle aynı idi. Adam öldürmek, bombalı saldırılar düzenlemek gibi yöntemleri kullanan bu teşkilatların yöneticileri devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanarak Ankara ve Çankırı hapishanelerine yollanmıştır.

24 Nisan günü gerçekleşen ikinci olay ise, İstanbul’da yaşayan Ermenilerden 235 kişinin evlerinden ya da iş yerlerinden alınarak Çankırı’ya gönderilmesi idi.İstanbul’da o zamanlar 77.735 Ermeni yaşıyordu. Çankırıya gönderilen Ermeniler orada hapis edilmedi, üçer beşer Türk evlerine yerleştirildiler ve evden dışarı çıkabilecekleri de söylendi, şehirde dolaşabilirlerdi, kent çevresinde de dolaşabilecekleri söylendi ama tek şart şehri terk etmemeleriydi, buna rağmen 44 kişi kaçtı. 14 tanesi Ermeni kökenli olmalarına karşın Amerikan-Rus-Bulgar-İran yurttaşı olmaları nedeniyle hemen serbest bırakıldılar. Bir tanesi çok hasta olduğunu ve ancak Viyana’da tedavi göreceğini söyleyince onu da serbest bıraktılar ve bu kişi ilk önce İstanbul’a daha sonra Viyana’ya gitti. İçlerinden bir tanesi aradıkları kişinin kendisi değil oğlu olduğunu söyledi ve onu da serbest bıraktılar. İlk on üç günde sekiz kişi serbest bırakıldı, sonra otuz bir kişi daha serbest bırakıldı, Çankırı’da bir ara 155 kişi kaldı, onların 57si Ankara’da Ayaş’a, 71i Zor bölgesine yollandı, içlerinden yalnız biri doğal nedenlerle 1918’de öldü, iki tanesi öldürüldü, bu kişileri öldüren Osmanlı yönetimi değildi, Çerkez Ahmet ve Galatalı Halil adında iki kişiydi. Osmanlı yönetimi bu iki caniyi yargıladı, ölüm cezası verildi ve ikisi de asıldılar. 24 Nisan budur. Soykırım bu olayın neresinde? Bugünün neresinde?

Bu konuyla ilgili devletler kendi topraklarındaki olayları kapsayan kendi tarihlerini göz önüne alırlarsa soykırıma uyan tarihler bulabilirler. Onlar için uygun olan bu tarihlerdir. Kendi suçlarını başkalarının üstüne atmaya çalışarak soykırımın asıl kaynağı olan ırkçılığı, ırkçılıklarını örtbas etmeye çalışmasınlar. Avrupa ve dünya tarihi onların ırkçılığını ve soykırımlarını görmezden gelerek yazılamaz. Bu konuda Türklerin de kurbanlar tarafında olarak ileri sürecekleri çok ciddi savlar vardır, örneğin; Balkanlar’da, Kırım’da, ayrıca tüm Kafkasya’da, çoğu Türk olmak üzere, 5 milyon Müslüman ölü  ve 5 buçuk milyon da göç etmeye zorlanan insanlarımız bulunmaktadır.

TURKISH NY: Amerika’da yaşayan Türklere çevrelerinden bu konuyla ilgili  soru geldiğinde, verilen cevaplar hep farklı noktalara temas eden açıklamalar…  Savunmamızı yaparken bir dil birliğimiz henüz oluşmadı, tarihsel kanıtları her zaman doğru şekilde aktarmıyoruz,  bu konuda ne düşünüyorsunuz?

PROF.DR.TÜRKKAYA ATAÖV: Türkler de konuyu iyi bilmiyor diyebiliriz. Bu insanlarımızın meslekleri ne olursa olsun, ellerine geçirdikleri her türlü yayınlardan değil, konuyu uzmanlarından bilgi alarak öğrenmeleri gerekiyor.  Kendilerine bu konuyla ilgili soru sorulduğunda gayet net bir şekilde cevap vermeliler. Bu konuyu ders çalışır gibi çalışmak gerekir. Sanki yakın bir gelecekte buradan sınava gireceklermiş gibi öğrenmeleri, çalışmaları gerekir. Konuyu enine boyuna öğrenmeleri için benim New York’ta yayınlanan 3 kitabımı okumalarını tavsiye edebilirim.

TURKISH NY: 10 Şubat 2009’da başladığınız konferans dizisi ile ABD’nin 23 şehrinde ve Kanada’da 38 konferans verdiniz. Bu organizasyonla ilgili olarak neler söylemek istersiniz?

PROF.DR.TÜRKKAYA ATAÖV: Ben çok memnunum. Konferanslar sonrasındaki birincil gözlemim, insanların bu konuyu iyi bilmediklerini ama öğrenmeye niyetli olduklarını gösteriyor, yükselen bir öğrenme isteği var.

Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu ile birlikte bu girişimi yapmaktan dolayı çok memnunum. TADF’yi ve başkanı Kaya Boztepe’yi kutlarım. Kaya Boztepe’yi iyi bir yönetici olarak görüyorum, girişimci ve sonuçlar alıyor. Bu çalışmasını sürdürmesi gerektiğine inanıyorum, desteklenmeli. Umarım Türkler ve genişlemekte olan çevreleri Kaya Boztepe’yi ve onun gibi aktif ve başarılı Türkleri Amerikan kongresine yollarlar.

Konferanslara genellikle Türkler katıldı, ama Amerikalılar da izledi, hatta Ermeniler bile geldi.

TURKISH NY: Konferanslarınızı izleyen Ermeniler nasıl tepkilerde bulundular? Sizi dinlemek için mi yoksa toplantıların akışını bozmak için mi gelmişlerdi?

PROF.DR.TÜRKKAYA ATAÖV: Katılımları tamamen tepki göstermek içindi. Kanada’da, Toronto’da ve Montreal’de verdiğim konferanslara Ermeniler de geldi. Başkalarının düzenlediği toplantıyı basar gibi ve bir savcı edasıyla hareket ettiler ki durumları bence son derece gülünçtü. Onlara yanıt olarak bir sürü şey söyledim, ailelerinde işittikleri şeylerden bu konunun ibaret olmadığını ve daha bir çok şeyi öğrenmeleri gerektiğini söyledim. Türkler kendi tarihleriyle ancak bütün geri kalan uluslar hiçbir istismar olmadan ve tabi Ermeniler de bir istismar kabul edilmeden bütün geri kalan ulusların hepsi kendi geçmişlerini izlemeye razı olursa ancak ve ancak o zaman Türkler de kendi geçmişlerini incelerler, böyle bir şey olduğu takdirde de onların içerisinde geçmişleri en beyaz olan toplumlardan  olarak sivrileceklerdir. Bu kanaatteyim ve bunun altını çizerek her yerde söylerim, bunları gelen Ermenilere de söyledim.

TURKISH NY: Sözde soykırım iddialarının karşısında etkili olmak için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

PROF.DR.TÜRKKAYA ATAÖV: Kongrede bu meselenin gündeme geldiğinde oy hakkı olan kişilerle yani kongre üyeleriyle ve Amerika’da kamuoyunu biçimlendiren yazarlarla ve aydınlarla teketek konuşmalar yapmak isterdim. Bazı kongre üyeleriyle görüştüm, bu görüşmelerin Türk tezlerinin anlatılması açısından yararlı olduğu kanısındayım fakat bu görüşmelerin sayısının artması gerekiyor. En azından 150 kişiye ulaşması gerekir.

TURKISH NY: Konferanslarınız bu konuda bilgilenmemiz ve doğru savunma yapabilmemiz için çok önemli oldu, bir kez daha bu konuda bizleri aydınlattığınız için teşekkür ederiz.

Okumaya devam et  Azerbaycan, 200 yildir Ermeniler’in katliamina maruz kaliyor

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir