TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

İÇİNDEKİLER: - Turkler Olmeyi Biliyorlar

İÇİNDEKİLER:

AYRIMCILIĞI YASAKLAYAN MADDE ASILACAK

TUHAF BİR KARAR

ERTUĞ: SCHRÖDER ETKİLEDİ

ERTUĞ VE YURTTAGÜL

OKULLARDA TÜRKÇE DERSİ OLMALI

“TÜRK ADAYLAR GÖRMEK İSTİYORUZ”

ALMAN VATANDAŞLIĞINA GEÇENLER AZALDI

BREMEN’DE TÜRK TOPLUMU ÖRGÜTLENDİ

-BAŞBAKAN ERDOĞAN, ALMAN FRANKFURTER ALLGEMEINE ZEITUNG GAZETESİNİN 2008 YILLIĞINDA

-HOLLANDA ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ’NİN TOPLANTISI

‘SOYKIRIM YOK’ DİYEN LEWY’NİN ‘ONUR DAVASI’

RUMLARIN DERDİ GPS’DEKİ ‘GİRNE’

DEVLET, CAFERİ İMAMLARI DA KADROYA ALIYOR

***

AYRIMCILIĞI YASAKLAYAN MADDE ASILACAK

Ergun KULA / ROTTERDAM | 12.12.2008

Rotterdam’ın İjsselmonde İlçe Belediyesi’ndeki temsilcimiz Necat Kaya’nın, ayrımcılığın her şeklini yasaklayan Anayasa’nın 1. Maddesi’nin çeşitli kurumlara asılması yönündeki girişimi destek buldu

Hollanda’nın Rotterdam kentindeki yerel politikacılarımızdan Necat Kaya’nın, artan ayrımcılığa karşı tavır konulması konusunda atmış olduğu adıma çeşitli kurum ve kuruluşlardan destek geldi.

İşçi Partili (PvdA) Kaya’nın, 2007 yılında İjsselmonde İlçe Belediye meclisinden geçen ‘Ayrımcılığın her şeklini yasaklayan Anayasanın birinci maddesi resmi kurumlara asılmalı’ şeklindeki önerisine destek veren çeşitli kurumlardan temsilciler, düzenlenen törende bir araya geldiler.

Lunchcafe de Markt’taki törende kurumların temsilcilerine Anayasa’nın 1. Maddesi’nin yer aldığı çerçeveleri dağıtan Necat Kaya, ülkenin diğer kentlerinde olduğu gibi Rotterdam’da da ayrımcılıkla ilgili şikayetlerin her geçen gün arttığını ifade ederek, tehlikeli tırmanışın önlenmesinde ortaya konacak tavrın büyük önem taşıdığını belirtti.

Kaya, ‘Ayrımcılığın her şeklini yasaklayan Anayasa’nın birinci maddesi insanların hafızalarına kazınmalı. Bu maddenin asılı olduğu kurumda hem personelin, hem de herhangi bir işlemi için gelen kişinin önyargılı yaklaşım içine girmesi engellenir’ diye konuştu.

Necat Kaya, ‘Hollanda Anayasası’nın 1. Maddesi, ‘Hollanda’da bulunan herkes, eşit durumlarda eşit muamele görür. Din, hayat görüşü, politik eğilim, ırk, cinsiyet veya her ne sebeple olursa olsun, ayrımcılığa izin verilmez’ ifadelerinden oluşmakta. Biz bu maddeye dayanarak, olası ayrımcılıkların önüne geçmek için çalışma yaptık. Bu madde Hollandaca olarak halkın rahatlıkla görebileceği yerlere asılacak’ dedi.

***

Ahmet KÜLAHÇI

[email protected]

11.12.2008
TUHAF BİR KARAR

Kongreden bir gün önce, yani pazar akşamı SPD’nin yayın organı “Vorwaerts”in Genel Yayın Yönetmeni ve eski Hükümet Sözcüsü Uwe Karsten Heye, uluslararası medya mensuplarına evsahipliği yaptı.

Yurttaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı ve “Küçük İstanbul” olarak bilinen Kreuzberg’deki eski elektrik dağıtım merkezi binasının restore edilmiş salonundaki kokteyle SPD’nin Genel Başkanı Franz Müntefering, Başbakan adayı ve Federal Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ile Avrupa Parlamentosu Sosyal Demokrat Grubu Başkanı Martin Schulz da katıldı.

Açılış konuşmaları yapıldıktan sonra hem Müntefering hem de Steinmeier’le sohbet etme olanağı buldum.

Tabii bu arada SPD’nin iki “ağır topuna” şu günlerde Almanya’nın gündemine iyice yerleşen ve her ne kadar Başbakan Angela Merkel karşı çıksa da, genel başkanlığını yaptığı Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) önceki hafta Stuttgart’ta yapılan kurultayında Alman Anayasası’na “Federal Cumhuriyet’in dili Almanca’dır” ibaresinin girmesine ilişkin alınan kararı nasıl değerlendirdiklerini sordum.

Müntefering hiç tereddüt etmeden “Tuhaf bir karar” yanıtını verdi.

Almanya Federal Cumhuriyeti’nin dilinin Almanca olduğunu zaten kimsenin tartışmadığını, böyle bir şeyi tartışmaya açmadığını, işte bu nedenle böyle bir kararı yersiz ve gereksiz bulduğunu söyledi.

Almanca’nın Avrupa Birliği’nde (AB) İngilizce ve Fransızca gibi kullanılmasını istediklerini, ancak bunun için de Anayasa’da bir değişiklik yapılmasına gerek olmadığını da dile getirdi.

YANLIŞ SİNYAL

27 Eylül 2009 tarihinde yapılacak genel seçimlere SPD’nin Başbakan adayı olarak katılacak olan Federal Dışişleri Bakanı Steinmeier de, böyle bir değişiklik içeren önergenin karara bağlanmasına hiç de sıcak bakmadığını gizlemedi.

Steinmeier, bundan birkaç yıl önce Alman “öncü kültürü” (Leitkultur” önerisiyle aylarca ülkenin gündemini meşgul eden ve bu davranışıyla birlikte yaşama zarar veren CDU’nun şimdi de Almanca’nın Anayasa’ya girmesi önerisiyle popülist bir tutum sergilediğine işaret etti.

Bakan Steinmeier, Almanya’da göçmen kökenli milyonlarca insan yaşadığının ve Almanya’nın bu insanlarla çok olumlu tecrübeler edindiğinin altını çizerken, durduk yerde böyle bir şeyin gündeme getirilmesinin yanlış bir sinyal olacağını da söyledi.

Almanya’yı yurt dışında temsil eden binlerce diplomatın başı konumundaki politikacı Frank Walter Steinmeier, “Peki öyleyse CDU böyle bir şeyi niçin şimdi gündeme getirdi?” sorusuna şüphesiz aklından geçen “genel seçim öncesi milliyetçi bir tutum sergileyerek oy avcılığı yapıyor” demek yerine, tam diplomatça bir yanıt verdi.

Onlara sorun…

***

ERTUĞ: SCHRÖDER ETKİLEDİ

Ahmet KÜLAHÇI/BERLIN | 13.12.2008

Avrupa Parlamentosu milletvekili adayı İsmail Ertuğ, SPD’li Gerhard Schröder’in 1998 yılında başbakan olmasının kendisinin aktif politika çalışmalara katılmasında önemli bir rol oynadığını söyledi. 33 yaşındaki İsmail Ertuğ, politikaya SPD’nin gençlik teşkilatı “Jusos”da başladığını belirtirken, “okuldayken başarılı bir öğrenciydim. Politika da başarılı olacağıma inanıyorum” dedi.

Alman Sosyal Demokrat Parti’li (SPD) Avrupa Parlamentosu milletvekili adayı İsmail Ertuğ, politik çalışmalara aktif olarak katılmasında Almanya’nın eski Başbakanı Gerhard Schröder’in önemli bir rol oynadığını söyledi. SPD listesinin 20’inci sırasında yer alan ve milletvekili seçilmesine kesin gözüyle bakılan 33 yaşındaki genç politikacı başarılı bir öğrenci olduğunu belirtirken, ‘politikada da başarılı olacağıma inanıyorum’ dedi.
Alman Sosyal Demokratlar’ın Berlin’de yaptıkları aday belirleme kurultayında bir hayli heyecanlı olduğu gözden kaçmayan İsmail Ertuğ, yalnız Türklere değil göçmen kökenli gençlere de her türlü toplumsal çalışmaya aktif olarak katılma çağrısında bulundu.
İsmail Ertuğ, soruları şöyle yanıtladı:

Soru: Bavyera gibi tutucu bir eyalette doğup büyüdün. Arkadaşlarınla ilişkin nasıldı?
İsmail Ertuğ: Ben hiçbir zaman kendimi bir Türk olarak dışlanmış hissetmedim. Dışlanmalar tabii zaman zaman oluyor. Özel yaşamda da oluyor, iş hayatında da oluyor. Ama ben böyle bir şey yaşamadım. Dediğim gibi zaman zaman farklı yaklaşımlar olsa da bundan hiç yılmadım. Okulda olsun çevremde olsun arkadaşlarımın çoğu Almandı. Türk olmamın bir dezavantajını görmedim. Hatta diğer göçmen kökenlilere yardımcı olmamda katkısı bile oldu.

Soru: Nasıl bir öğrenciydin?
İsmail Ertuğ:Övünmek gibi olmasın ama başarılı bir öğrenciydim. Yaptığım işi her zaman iyi bir şekilde yapmak isterim ve başarırım da. Tuttuğumu koparırım. İnşallah aynı başarıyı politikada da gösteririm. Buna da inanıyorum.

Schröder etkisi

Soru: Politikaya ne zaman ilgi duymaya başladınız?
İsmail Ertuğ: Politikaya ilgim hep vardı. Özellikle televizyon ve radyoda duyduğum gördüğüm politik haberler küçüklüğümden beri ilgimi hep çekerdi. 1998 yılında Sosyal Demokratlar’ın Gerhard Schröder öncülüğünde seçimleri kazanması benim politikaya ilgimi daha da artırdı ve o zaman aktif politik çalışmalara katılmaya karar verdim. Bunun üzerine SPD’nin gençlik teşkilatı ‘Genç Sosyalistler’e (Jusos) katılıp aktif görev aldım.
Soru: Jusos’daki çalışmaların sırasında ne gibi tecrübelerin oldu? Göçmen kökenli olman işini ne kadar kolaylaştırdı veya zorlaştırdı?
İsmail Ertuğ: ‘Jusos’ benim için bir eğitim kurumu oldu. ‘Jusos’ içerik olarak hep sosyal konulara ağırlık vermiş ve aktif politikası üretilmesinde etkin rol oynamıştır. Buradaki fahri çalışmalarım sırasında çok angajman gösterip, çok şey öğrendim. Benim için de ‘Jusos’da çalışmam bir eğitim gibi oldu.

Türkiye üye olmalı
Soru: Türkiye-AB ilişkilerine nasıl bakıyorsun?
İsmail Ertuğ: Bizim partimizin Türkiye politikası çok açık. SPD olarak biz Türkiye’nin yerinin ve perspektifinin Avrupa olmasını istiyoruz. Bunu ben de sonuna kadar destekliyorum. Kopenhag Kriterleri ışığında Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasını istiyoruz. Çünkü Türkiye’nin Avrupa’ya vereceği çok şey var. Yalnız güvenlik değil, kendi bölgesinde barışın sağlanması için de Türkiye önemli bir partnerdir. Türkiye’deki genç neslin Avrupa’ya daha fazla katkıda bulunabileceğine inanıyorum. Avrupa’da çalışanların sayısı azalıyor, emekli sayısı artıyor. Bunlar gözönünde bulundurulduğunda Türkiye’nin Avrupa için bir kazanç olduğunu düşünüyorum.

Aileden tam destek
Soru: Adaylığın kesinleştiğinde annen baban ne söyledi?
İsmail Ertuğ: Tabii yıllardır annem babam benim bu alanda yaptığım çalışmaları sürekli olarak izliyor. Çalışmalarıma son derece anlayış gösterip, bana hep destek verdiler. Özellikle annem her türlü girişimimi destekledi. Amberg ve çevredeki Türkler de beni çok desteklediler, cesaretlendirdiler. Yalnız Türkler değil diğer yabancı kökenli insanlar da bana hep destek ve güç verdiler. Bölgemde çok fazla yabancı yok. Ama ben kendi bölgemde Almanlar tarafından da yoğun destek gördüm. Özellikle de bölge teşkilat başkanım beni çok destekledi. Elimizden geldiğince yararlı şeyler yapmak istiyorum.
Soru: Genç bir politikacısın. Gençlere neler önerirsin?
İsmail Ertuğ: Ben Türk olsun, Alman olsun bu konuda kimseye akıl verecek değilim. Ama şunu söyleyebilirim: Politikaya ilgi duyun, katılın. Derneklerde, cemiyetlerde, spor kulüplerinde veya sivil toplum örgütlerde çalışmalara aktif olarak katılın. Sorumluluk üstelin. Almanya ve Avrupa gibi ülkelerinde toplum yaşlanıyor. O nedenle gençler daha fazla sorumluluk üstlenmeli. Bu hem kişilerin kendilerini geliştirmesi hem de başkalarının çıkarına çalışmalar yapması açısından önemlidir.

Okumaya devam et  Google’a Ermeni baskısı

Kimdir?
İsmail Ertuğ, 5 Aralık 1975’te Bavyera’nın Amberg kentinde doğdu.
İlk ve orta öğrenimden sonra ‘Industriekaufmann’ alanında meslek eğitim yaptı. 1996 yılında AOK olarak bilinen Hastalık Sigortası’nda sözleşmeli memur olarak işe başladı. Çalışırken yüksek öğrenimine de devam etti ve 1999 yılında Hastalık Sigortaları ekonomisti olarak AOK’da yeni görev üstlendi.
1999 yılında SPD’ye üye oldu. 1999 2004 yılları arası ‘Jusos’ Amberg saymanlığı, 2002 – 2008 yıllarında Amberg Güney-Doğu Bölge başkanlığı yaptı. 2000’den itibaren SPD Amberg Teşkilatı Yönetim Kurulu üyesi olan İsmail Ertuğ, 2004´den itibaren Amberg Belediye Encümeni, 2005’ten beri de SPD Oberpfalz Bölgesi Başkan Yardımcısı olarak görev yapmakta.

***

Zeynel Lüle

14.12.2008

ERTUĞ VE YURTTAGÜL

Avrupa Parlamentosu’nun bizim için ilginç taraflarından biri, Türkiye kökenli milletvekillerinin çalışmalarını yakından izlemektir. Bilindiği gibi, Almanya’dan Vural Öger ve Cem Özdemir, Hollanda’dan da Emine Bozkurt, 4.5 yıldan beri bu kurumda milletvekilliği yaptılar.

Her ne kadar onların adı “AP milletvekili” ise de çalışmalarının çoğu, Türkiye ve Türkler üzerine oldu. Türkiye ile alakalı komisyonlarda üçü de görev yaptı. Kıbrıs’la igili komisyonlara girdiler ve göçmenlerle ilgili konu olduğunda da -göçmen kimliklerinden kaynaklanıyor olsa gerek- konuya büyük ilgi gösterdiler.

Zaten Vural Öger, 2004’te Alman Sosyal Demokrat listesine dahil edildiğinde açık ve seçik bir şekilde şunu söylemişti: “Beş yıllık görevim boyunca bir misyonum olacak. O da Türkiye’nin AB üyeliği konusunda çaba göstermek”.

Ve Öger bu misyonunu, hakkıyla yerine getirdi. Bir militan gibi, hem Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği içinde hem de Türkiye’de çalıştı. Türkiye’ye ve Türklere AB’yi, Avrupa’ya ve Avrupalılara ise Türkiye’yi benimsetmeye, sevdirmeye çaba gösterdi. Öger, haziran ayında yapılacak olan seçimlerde aday olmamaya karar verdi.

Cem Özdemir ise artık siyasi kariyerini ülkesi Almanya’da yürütecek. Avrupa politikasını bir kenara bırakıyor. Zaten onun için beş yıllık Avrupa Parlamentosu üyeliği, Almanya’da adının bir “miles&miles” skandalına karışmasından sonra bir “kaçış” dönemiydi. Beş yıllık süre içinde Almanya’da bu skandal unutuldu ve Özdemir’in Almanya’ya dönüşü “muhteşem” oldu. Özdemir de, Öger gibi AP milletvekilliğini bırakıyor.

Hollanda’nın Sosyal Demokrat (PVDA) milletvekili Emine Bozkurt ise bir beş yıl daha bu görevde kalmak istiyor. Ancak henüz daha partisi yeni listeyi belirlemedi. Bozkurt, bu beş yıl içinde özellikle Türk kadınların hakları için yaptığı çalışmalarla takdir topladı. Almanya’nın sol partisi PSD’nin 10 yıldan beri AP’deki temsilcisi Feleknaz Uca’nın yerine, Evrim Baba’nın getirileceği söyleniyor. Umarım doğrudur. Çünkü Uca, 10 yıl boyunca AP içinde hiç bir varlık gösteremedi.

XXX

Gelelim, önümüzdeki yılın haziran ayında yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerine.. Şurası kesin: Vural Öger ve Cem Özdemir yok. Vural Öger’in yerine AP’ye “milletvekili” olarak gelecek kişinin adı belli oldu: İsmail Ertuğ.

Bu 33 yaşındaki genç SPD’li, 1999’da partisinin gençlik teşkilatına girmiş ve 9 yıldan beri de parti içinde faal olarak çalışıyor. Ertuğ, partisinin gençlik teşkilatı, JUSOS içinde başarılı işler yapmakla tanınıyor. SPD’nin AP listesinin 20’nci sırasına yerleşti ve AP milletvekilliği artık garanti.

Alman Yeşiller’in Türk adayı da belli oldu sayılır. Sayılır diyorum çünkü asıl seçim 23 Ocak’ta yapılacak. Fakat, tam 23 yıldan beri Avrupa Parlamentosu’nun Yeşiller grubuna “siyasi danışmanlık” yapan ve eminim Avrupa Parlamentosu’nu, “En yakından tanıyan ve bilen Türk” unvanını taşıyan Ali Yurttagül, AP adayı olarak bu seçimlere katılacak. Eğer partisi ona listenin ilk 12 adayı içinde yer verirse, Ali Yurttagül, Cem Özdemir’in yerine AP milletvekili olarak seçilecek.

İLK TÜRK BELEDİYE BAŞKANI

Bu arada, ilklere damgasını vuran ve Avrupa’nın ilk Tükiye kökenli “Devlet Bakanı” olma sıfatını taşıyan siyasetçi Emir Kır, bir ilki daha gerçekleştirecek. Emir Kır, Avrupa’nın ilk Türk kökenli “Belediye Başkanı” olarak tarihe geçecek. Kır, yakında Brüksel’in Saint Josse Belediye Başkanlığını üstlenecek. Saint Josse belediye Başkanı Demanez, Brüksel Valisi oluyor. Kır ise yerine Belediye Başkanı olarak göreve başlıyor. Hayırlı olsun.

***

OKULLARDA TÜRKÇE DERSİ OLMALI

Ayhan CAN / FRANKFURT | 14.12.2008

Almanya’da Hessen Eyaleti’nin Sosyal Demokrat Partili başbakan adayı Thorsten Schaefer-Gümbel, Hessen okullarında Türkçe’nin seçmeli yabancı dil olarak okutulmasından yana olduğunu söyledi. SPD’li başbakan adayı, “18 Ocak’taki seçimlerde Türk kökenli seçmenlerin oylarına talibiz” dedi.

Almanya’da, Hessen Eyaleti’nde Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) başbakan adayı Thorsten Schäfer-Gümbel, okullardaki Türk kültür derslerinin geleceği olmadığını belirterek, bunun yerine Türkçe’nin seçmeli ikinci yabancı dil dersi olarak okutulmasından yana olduğunu söyledi.
Geçen ocak ayında yapılan seçimde eyalet milletvekili seçilen Turgut Yüksel ile birlikte Mörfelden-Walldorf’taki Hürriyet Gazetesi’ni ziyaret eden SPD’li başbakan adayı Schaefer-Gümbel, 18 Ocak’ta yapılacak eyalet seçimlerine dönük çalışmaları hakkında bilgi verirken şunları söyledi:

Bunu hep istedik
“Türkçe’nin Hessen okullarında okutulmasına hiçbir zaman karşı çıkmadık. Zaten koalisyon sözleşmesinde okullarda çok dilli eğitimin teşvik edileceği yer almıştı. Hatta mevcut hükümete yönelttiğimiz soru önergesinde, Hessen’de Türkçe ve Rusça olarak iki kültürlü eğitim verildiği okulların sayısının artırılmasını ve Türkçe’nin okullarda 2 veya 3. seçmeli yabancı dil olarak okutulmasını gündeme getirmiştik. SPD Fraksiyonu olarak, genelde öğleden sonra okullarda verilen Türk kültür derslerinin verimli olmadığı kanaatindeyiz. Bu nedenle, Türkçe öğleden önce, seçmeli yabancı dil dersi olarak okul müfredatına alınmasını istiyoruz” dedi.

Anlamsız teklif
Schaefer-Gümbel, Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU), Alman Anayasası’na “Almanya’nın resmi dili Almanca’dır” ifadesinin yer alması yönündeki önerisini anlamsız bulduğunu belirterek, “Alman Anayasası zaten Almanca yazılmıştır. Dolaysıyla CDU’nun bu önerisini saçma buluyorum. Bu teklifin Almanca öğrenilmesine veya öğretilmesine hiçbir katkısı olmayacak. Bu öneri iş güzarlıktan başka bir şey değil. Almanca’nın yeri anayasa değildir, dil insanların kafasının içinde olmalı” diye konuştu.

Uyum öncelikli konumuz
SPD başbakan adayı Thomas Schaefer-Gümbel, uyumun önemli olduğunu, bu amaçla bir süre önce Frankfurt’ta başbakan adayı olarak çıktığı ilk seçim gezisinde bu konuya ağırlık verdiğini dile getirdi. Schaefer-Gümbel, “Frankfurtlu Türk esnafı ziyaret ettiğimde, benim ve partim için uyumun en önemli konulardan biri olduğunu söyledim. Uyum, karşılıklı saygı ve kültürel özelliklerin kabul edilmesiyle mümkün olabilir. Bu söylediklerimi somut olarak politikada ve eğitim alanında uygulayacağız. Diplomasız okuldan ayrılanların sayısı göçmen kökenli gençler arasında en yüksek. Biz bu sayıyı azaltmak için, bir dizi tedbirler almak istiyoruz. Meslek eğitim politikamızı da, diplomasız gençlere meslek kazandırmak üzerine kuracağız. Bu amaçla, şirketleri de meslek eğitimi vermeleri konusunda teşvik etmek istiyoruz” dedi.

Oy hakkı verilsin
Yerel seçimlerdeki oy hakkına da değinen SPD’li Schaefer-Gümbel, “Göçmen kökenlilere de yerel oy hakkının verilmesinden yana olduğunu söyledi. Geçen ocak ayında yapılan seçimde eyalet milletvekili seçilen Turgut Yüksel ile birlikte Mörfelden-Walldorf’taki Hürriyet Gazetesi’ni ziyaret eden Schaefer-Gümbel, göçmen kökenlilerin yerel seçimlerde oy kullanabilmeleri amacıyla SPD olarak Hessen Eyalet Meclisi’ne bir önerge sunduklarını hatırlatarak Schaefer-Gümbel, CDU’nun buna karşı çıkmasının kabul edilemeyeceğini dile getirdi.

Kültürlerarası diyalog
SPD’li Thomas Schaefer-Gümbel, Hessen’de faaliyet gösteren Uyum Konseyi’nin, eyalet hükümetinin halkla ilişkiler çalışmalarını yürüten bir kurum olmaktan çıkarıp, kültürlerarası diyaloğu geliştiren ve uyuma yönelik çalışmalar yapan bir kurum haline getirmek istediklerini ifade etti. Dinlerarası diyaloğu da geliştirmeyi hedeflediklerini kaydeden Schaefer-Gümbel, “Ancak bu yolla biz karşılıklı saygı ve hoşgörüyü yaygınlaştırabiliriz. Politikacıların, bu konuda arabulucu ve teşvik edici görevi vardır.

Okumaya devam et  Avrupa Komisyonu’nda Kıbrıslı Türkler İçin Yunanlı Müdür

Andrea Ypsilanti: Sorumluluk bende
Hessen’de son seçimlerin yapıldığı geçen ocak ayından bu yana iki kez başlattığı hükümeti kurma girişimi başarısızlıkla sonuçlanan SPD Hessen teşkilat başkanı Andrea Ypsilanti, Alsberg’de bu hafta düzenlenen parti kurultayında yaptığı konuşmada, 18 Ocak seçiminden çıkacak sonucun siyasi sorumluluğunu şimdiden üstlendiğini dile getirdi.
“İşimiz zor, ama ümitsiz değilim” diyen Ypsilanti, SPD’nin son kamuoyu yoklamalarındaki oy oranının düşük çıkmasından, Sol Parti destekli SPD-Yeşil koalisyon hükümetine destek vermeyen 4 SPD’li vekili sorumlu tuttu. Ypsilanti, “Oy oranımızın düşmesine şaşırmamalıyız, zira bizim oyuncularımız kendi kalelerine gol atmıştır” diye konuştu. SPD lideri Franz Müntefering’in de hazır bulunduğu SPD kurultayında dün seçim programının yanı sıra belirlenen milletvekili aday listesinin başına, Ypsilanti’den başbakan adaylığını devralan Giessen milletvekili adayı Thorsten Schaefer-Gümbel seçilirken, ikinci sırada ise Ypsilanti yer aldı.

***

“TÜRK ADAYLAR GÖRMEK İSTİYORUZ”

Avrupa Parlamentosu seçimleriyle ilgili olarak siyasi partilere bir yazı gönderen UETD-Hollanda Başkanı Veyis Güngör, “Türk kökenli ve kaliteli adayları seçilebilir bir sırada görmeyi arzu etmekteyiz” ifadesinde bulundu

Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin (UETD) Hollanda Şubesi Başkanı Veyis Güngör, önümüzdeki yılın Haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleriyle ilgili olarak siyasi partilere gönderdiği yazıda, ‘Listelerde Türk adaylara seçilecek sıralarda yer verilmesini arzu etmekteyiz’ ifadesinde bulundu.

Güngör, Hollanda’daki partilerin Genel Başkanları’na gönderilen yazıda, ‘Avrupa Parlamentosu seçimleri için hazırlanan listelerde, Türk kökenli ve kaliteli adayları seçilebilir bir sırada görmeyi arzu etmekteyiz. Bu isim bir taraftan Hollanda’da yaşamakta olan 450.000 Türk kökenli vatandaşın gönlünü hoş tutarken, diğer taraftan seçimlere aktif katılımını teşvik edecektir’ görüşünün ortaya konulduğunu belirtti.

UETD’nin siyasi katılıma büyük önem verdiğine işaret eden Veyis Güngör, ‘UETD olarak etnik partilerin kurulmasının faydasına inanmamaktayız. Var olan siyasi partilerin bilgi, deneyim ve kadrolarından faydalanarak temsil ettiğimiz kitlelerin içinde bulunduğumuz ülkeye katılımının daha kolay sağlanacağını düşünmekteyiz. Siyasi katılımın bir başka belirtisi ise yerel olmak üzere ülkesel ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanmak, seçmek ve seçilmektir. Vatandaşlık bilincinin oluşmasını sağlamaktır’ diye konuştu.

Ünal ÖZTÜRK / AMSTERDAM | 12.12.2008

***

ALMAN VATANDAŞLIĞINA GEÇENLER AZALDI

Emine SONUGÜR / HAMBURG | 14.12.2008

Hamburg SPD Fraksiyonu, Hamburg Parlamentosu’nu göçmenlerin Alman vatandaşlığına geçmeleri için kampanya yapılması konusunda uyardı.

Hamburg’da Alman vatandaşlığına geçenlerin azalmasının kent imajı için uygun olmadığına işaret edildi. Bu yıl eylül ayı sonuna kadar 1995 kişinin Alman vatandaşlığına geçtiği kaydedildi. Bu sayının 2006’da 4 bin 620, 2007’de ise 4 bin 33 olduğuna dikkat çekildi. SPD Hamburg Eyalet Parlamentosu Milletvekilleri Andreas Dressel ile Bülent Çiftlik, “Burada yaşayan yabancılara seçme ve seçilme hakkı verilmeli ve insanların siyasete atılmaları, sorumluluk üstlenmenleri hükümleriyle birlikte sağlanmalıdır. Burada hedef göçmen kökenlilerin Alman vatandaşlığına geçmelerini desteklemek. CDU ile Yeşil Alternatif Liste (GAL) yönetimi yalnızca Alman vatandaşlığına geçenlere törenler yapıp kutlamak yerine, vatandaşlığa geçmek için kampayalar yapmalılar” dediler.

***

BREMEN’DE TÜRK TOPLUMU ÖRGÜTLENDİ

Recep SEPLIN / BREMEN | 13.12.2008

Bremen kentindeki Türk Vatandaşları bir araya gelerek Bremen Türk Toplumu (TGB) adı altında örgütlendiler.

Toplantıya Merkezi Berlin’de olan Almanya Türk Toplumu (TGD) Genel Başkanı Kenan Polat ile yardımcısı Dr. Cebel Küçükkaraca’da katıldı. Bremen’de düzenlenen toplantıya 26 dolayında sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. Yapılan seçimle 7 kişi TGB yönetimine girdi. Seçimden sonra bir konuşma yapan Kenan Kolat, TGD’nin Almanya’da yaşayan Türk toplumunu ilgilendiren konuları takip eden partiler üstü bir kuruluş olduğunu söyledi. Bremen’de de örgütlenmelerinin kendilerine güç kattığını anlatan Kolat, ‘TGD’nin Bremen’de de örgütlenmesi bizleri memnun etti. Bundan sonra Bremen’da yaşayan Türk toplumunun sorunlarıyla daha yakından ilgileneceğiz. Yönetime seçilen arkadaşları kutluyorum’ dedi.

Başkan daha sonra seçilecek

Yapılan seçim sonunda en çok oy alan Gökhan Seçmen, Rüya Perinçek, Gülsüm Tan, Nil Schultz, Reyhan Savran, Remzi Çelik, Hülya Ayçiçeği 7 kişilik yönetime girdi. Yönetim kurulu başkanı ise ileriki bir tarihte yapılacak yönetim kurulu toplantısında belli olacak. Seçimlere katılan ancak yönetime giremeyen Yusuf Aladağ ile Adnan Erol yedek olarak listede yer aldı.

***

-BAŞBAKAN ERDOĞAN, ALMAN FRANKFURTER ALLGEMEINE ZEITUNG GAZETESİNİN 2008 YILLIĞINDA

BERLİN (A.A) – 13.12.2008 – Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung, ek şeklinde yayımladığı 2008 yıllığında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu yıl Almanya’ya yaptığı ziyaretlere de fotoğraflarla yer verdi.

Başbakan Erdoğan’ın, bu yılki ilk Almanya ziyaretini, 9 Türkün bir yangında hayatını kaybettikleri Ludwigshafen kentine 8 Şubat’ta yaptığı hatırlatılan yıllıkta, yangının sebebiyle ilgili çok spekülasyon yapılmasına rağmen, Erdoğan’ın vatandaşları sükunete çağırdığına işaret edildi.

Yıllığın iç sayfalarında Erdoğan’ın 13 Mart’ta da Türklere hitaben bir konuşma yapmak amacıyla Köln kentine gittiği ve bu vesileyle Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de bu tür konuşmalar yapabileceği fikrini ortaya attığı belirtildi.

Bu ziyaretle ilgili fotoğrafta, Erdoğan’ın konuşmasından önce Türkçe hazırlanan ve üzerinde ”Avrupalı Türklerin kalbi Köln’de atacak! Başbakan R. Tayyip Erdoğan Avrupalı Türklerle buluşuyor” şeklinde bir yazının yer aldığı afiş yer aldı.

”Futbol” başlığı altında ise üzerinde ay-yıldız bulunan bir Alman bayrağının fotoğrafına yer verilerek, 25 Haziran’da Limburg kentindeki bir döner büfesi sahibinin, yabancıların Alman toplumuna uyumunu teşvik etmek amacıyla bu fikri ortaya attığı, ancak bu fikrin farklı yorumlara yol açtığı kaydedildi.

(EA-HA-ÇA)

***

-HOLLANDA ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ’NİN TOPLANTISI

-PROF. DR. ANIL ÇEÇEN:

”ORTADOĞU’DA BARIŞ TÜRKİYE MERKEZLİ

YENİ BİR YAPILANMAYLA MÜMKÜN”

-”TÜRKİYE, SAVAŞ SÜRECİNİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL”

ROTTERDAM (A.A) – 14.12.2008 – Yusuf Bakırcı Bildiriyor – Hollanda Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından Rotterdam kentinde düzenlenen toplantıya konuşmacı olarak katılan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Anıl Çeçen, dünyanın küresel bir savaşı da öngören önemli gelişmelerin eşiğinde olduğunu, Türkiye’nin bu süreçte savaşın önündeki en büyük engeli oluşturduğunu ve bölgede kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için, ABD ve AB’nin müdahale etmeyeceği Türkiye merkezli yeni bir yapılanmanın zorunlu olduğunu söyledi.

Anıl Çeçen, Spijkenisse Atlas Oteli’nde düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, küresel darboğaz içindeki Ortadoğu’nun durumu ve Türkiye’nin konumuna ilişkin görüşlerini dile getirdi.

Çeçen, dünyanın artık Batı merkezli olmaktan çıkarak 6 kutuplu yeni bir görünüme yöneldiğini, bu gelişmeler yaşanırken devam eden hegemonya mücadelesinin olası bir savaşı da gündemde tuttuğunu bildirdi.

Ortadoğu olarak adlandırılan bölgenin, aslında ”dünyanın merkezi” olduğunu belirten Çeçen, bu merkezle bağlantılı olarak ortaya çıkan gelişmelerin, dünyanın hiçbir ülkesinin geleceğini güvenli kılmadığını söyledi.

Sovyetler’in dağılmasından sonra geçen yaklaşık 20 yıllık süreçte dünyada nelerin olabileceğinin ve nelerin olamayabileceğinin görüldüğünü, bu çerçevede, ABD merkezli küreselleşme girişiminin sona erdiğini, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ve Avrasya stratejisinin iflas ettiğini, AB’nin durduğunu ve ilerleyemediğini, Türkiye’nin AB dışında kaldığını savunan Çeçen, ABD’nin, çok istemesine karşın Suriye ve İran’a saldıramadığını, ancak İsrail’in, Büyük İsrail Projesi’nden vazgeçmediğini, bununla birlikte olayların, büyük İsrail’in de kurulamayacağını gösterdiğini kaydetti.

-İSRAİL BELİRLEYİCİ-

Çeçen, İsrail’in düşlediği Büyük İsrail Projesi çerçevesinde, İsrail’in Ortadoğu’da barınamaması durumunda, dünyanın başka yerlerinde yeni yaşam alanları arandığını, bir anlamda Selanik merkezli Makedonya’nın, Uganda’nın veya Alaska’nın yeni Yahudi yerleşimine açılması hazırlıklarının yapıldığını öne sürdü.

Bu tehlikeli gelişmeler yaşanırken Türkiye’nin, Atatürk’ün kurduğu modelle bölgede hala en önemli güç ve tampon ülke olarak ayakta kalmak zorunda olduğunu vurgulayarak, ”Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu başta İngiltere olmak üzere Batılı ülkeler kabul etmişse, bunu dünya barışı için kabul etmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti kurulmasaydı ‘dünyanın merkezi’nde savaş hala devam ediyor olacaktı” dedi.

Türkiye’nin, Atatürk’ten gelen bugünkü çağdaş yapılanmasıyla dünya barışı için kesin bir güvence oluşturduğunu belirten Çeçen, Türkiye’nin bölgede emsal ve barış görevini yerine getirirken, AB’nin dışarıda tutmak istemesine karşın ilişkilerini kesmemesi gerektiğini, ABD karşısında Avrupa Birliği’nin hala en önemli denge unsuru olduğunu, akıl ve sağduyunun korumasının yine AB’nin dengelemesiyle mümkün olabileceğini anlattı.

Okumaya devam et  ESAS BASKI ERİVAN SINIRINDA

-CENTO YENİDEN KURULMALI-

Çeçen, söyle devam etti:

”Ortadoğu’da barış için Atatürk’ün zamanında gündeme getirdiği dostluk paktları en önemli seçenektir. Türkiye komşularıyla savaşmayacaktır, onlara saldırmayacaktır, topraklarını işgal etmeyecektir. Türkiye, İran, Azerbaycan, Suriye, Gürcistan ve Bağdat merkezli Irak ile biraraya gelerek CENTO gibi bir pakt oluşturmak zorundadır. Bugün ABD ve İsrail, Türkiye’yi İran ile savaştırmak istemektedir. Oysa bu iki ülkenin birbirleriyle yakınlaşmaları vardır. İran, kendisini korumak için nükleer yarışa girmiştir. Türkiye’nin de girmesi lazımdır. İran’ın arkasında Çin, Rusya ve Almanya var. Almanya, İsrail ve ABD’ye karşı İran’ın yanında yer almaktadır.”

Çeçen, İran’a saldırarak bu ülkenin kontrol edilemeyeceğini, bunun ancak Türkiye destek vererek mümkün olabileceğini söyledi.

”Türkiye merkezli bir yapılanmanın desteklenmesi zorunluluğu vardır. Ancak o zaman bölgede barış olabilir” diyen Çeçen, bölgede hiçbir ülkenin savaş istemediğine de dikkati çekti.

Dünyanın merkezindeki otorite boşluğunu ancak Türkiye’nin doldurabileceğini yineleyen Çeçen, 20 yıldan bu yana bölgeye kabul ettirilmek istenen politikaların iflasının kesin olarak ortaya çıktığını sözlerine ekledi.

Toplantıda söz alan Atatürk üzerine araştırma ve çalışmalarıyla tanınan Hüsnü Merdanoğlu da Atatürkçülük ve tam bağımsızlıktan ne anlaşılması gerektiği konusunda bilgi verdi.

Türkiye’nin, coğrafi konum olarak dünyanın en önemli merkezinde bulunduğunu belirten Merdanoğlu, petrol kaynaklarına ulaşım yakınlığı, genç nüfusu, dinsel motifler ve dünyanın en onurlu devrimini yapmış bir ülke olması gibi nedenlerle sömürgeci ülkelerin dikkatlerinin hep Türkiye üzerinde olduğunu söyledi.

Merdanoğlu, Osmanlı Devleti’nin son dönemleriyle bugünkü gelişmeler arasında büyük benzerlikler bulunduğunu anlattı. 1923 yılında ülkede yabancı sermayeye dayalı 140 fabrika varken, 10 yılda bu sayının ülkenin özkaynaklarına dayalı olarak 2 bine çıkarıldığını belirten Merdanoğlu, Atatürk’ün öngördüğü tam bağımsızlığın, ekonomi, siyaset, kültür, adalet ve askeri alanların bağımsız olmak anlamına geldiğini bildirdi.

Küreselleşme olarak dayatılan yeni dünya düzeninde Türkiye gibi ulus temeline dayalı ülkelerde insanların birbirine uzaklaştırılmasının ve yabancı kılınmasının temel ilke olduğunu belirten Merdanoğlu, Türkiye’nin şu anda psikolojik bir savaşla karşı karşıya olduğunu kaydetti.

Hollanda Atatürkçü Derneği tarafından düzenlenen toplantıda daha sonra üst düzey Türk dernek ve kuruluşlarını hükümete karşı temsil eden Türkler için Danışma Kurulu (IOT) Sekreteri Ahmet Azdural ve Rotterdam Belediyesi Encümen Üyesi Hamit Karakuş, Hollanda’daki gelişmelere ilişkin bilgi verdiler.

Toplantının ilerleyen saatlerinde de Semih Arıkan ve grubu, katılanlara küçük bir dinleti sundu.

(YB-HND-İN)

***

15.12.2008

‘SOYKIRIM YOK’ DİYEN LEWY’NİN ‘ONUR DAVASI’

UTKU ÇAKIRÖZER

Ermeni soykırımını reddettiği için ırkçılık karşıtı bir kuruluş tarafından Türkiye’den para almakla suçlanan 85 yaşındaki ABD’li bilim adamı Lewy, 8 milyon dolarlık tazminat davası açtı

ABD’li bilim adamı Guenter Lewy (85), Ermeni soykırım iddialarını reddettiği kitabı için Türkiye’den para aldığı suçlamasında bulunan Amerikalı tanınmış insan hakları savunucusu örgüt aleyhine 8 milyon dolarlık tazminat davası açtı.
Siyahların eşitlik hareketinin önderlerinden olan, Alabama merkezli sivil toplum örgütü “Southern Poverty Law Center” (SPLC), Ku Klux Klan ile mücadelede de etkin rol oynadı. SPLC yayın organı Intelligence Report’un 2008 sayısında yayımlanan, ‘İnkâr Devleti’ başlıklı makalede ve “Tarih Hakkında Yalan Söylemek” başlıklı başyazıda Türkiye’nin Ermeni soykırım iddialarına karşı yürüttüğü kampanyalar eleştirildi.
Ayrıca, Ermeni tezlerine aykırı görüş ifade eden Amerikalı akademisyenler de ağır bir biçimde hedef alındı.
David Holthouse’ın makalesinde, “Osmanlı Türkiyesi’nde Ermeni Katliamları: Tartışmalı bir Soykırım” kitabının yazarı olan Massachusetts Üniversitesi öğretim görevlisi Prof Lewy için, şu iddialarda bulunuldu:

‘Türkiye finanse ediyor’
“Türk hükümeti tarafından her yıl yüz binlerce dolarla finanse edilen ve Ermeni soykırımının inkârını destekleyen Amerikalı bilim adamları, kanaat önderleri ve web sitesi yöneticilerinin en aktif üyelerinden biri.”
Lewy, hakkında ‘karalama’ yapıldığı gerekçesiyle derginin sahibi olan SPLC aleyhine Washington DC mahkemelerinde 8 milyon dolarlık bir tazminat davası açtı. Lewy’nin avukatlığını, Türklere karşı yürütülen kampanyalara karşılık vermek için kurulan Turkish Legal Defence Fund’ın (Türk Yasal Savunma Fonu) iki Amerikalı avukatı üstlendi.

Hitler’den kaçtı
Lewy’nin avukatı David Saltzman Milliyet’e, “Bu dava, Ermenilerin en önemli korkutma metodunu ellerinden alacak. ‘Ermeni iddialarını inkâr eden herkes Türk hükümetinden para alıyor’ şeklindeki suçlamanın yalan olduğu ortaya çıkacak” dedi.
Saltzman, “SPLC, hepimizin saygısını kazanmıştı. Bu yaptıkları bizi çok şaşırtıyor. Onlar, 40 yıllık geçmişlerinde ilk kez bu tür iftiralara başvurdu” diye konuştu.
Musevi asıllı Lewy 1923’te Almanya’da doğdu. Hitler’in organize ettiği Kristalnacht’da dövüldü. Amerika’ya kaçtı.
Lewy, Nazi dönemindeki Çingeneler, yerli Amerikalılar ve Osmanlı Ermenileri üzerine çalışmalarıyla tanınıyor.
2005 yılında yayımlanan kitabında Ermenilerin ‘soykırım’ iddialarının doğru olmadığını yazdı.

***

RUMLARIN DERDİ GPS’DEKİ ‘GİRNE’

15.12.2008

Cenk MUTLUYAKALI LEFKOŞA

Kıbrıs Rum yönetimi yer belirleme sisteminde (GPS) bulunan Türkçe isimlerin kaldırılması için uluslararası makamlara başvurma kararı aldı. Rum hükümeti GPS cihazlarını toplatmak için seferber olurken Dışişleri de AB nezdinde harekete geçmeye hazırlanıyor..

Kıbrıs Rum yönetiminin başı GPS (Küresel Yer Belirleme Sistemi) ile dertte… Adadaki yerlerin Türkçe isimlerinin de GPS’de kullanıldığını tespit eden Rum yönetimi Türkçe isimlerin yasaklanması için seferber oldu. Savcılık konu hakkında Rum halkından ve hükümetten gelen eleştirilere cevap verip yasal süreci başlatırken, Dışişleri Bakanlığı da uluslararası toplum nezdinde harekete geçmeye hazırlanıyor. Hükümet ilk adım olarak Türkçe isimleri gösteren cihazları toplatmaya hazırlanıyor.

İKİ YASAL ENGEL SORUN

Rum kesiminde yayımlanan Cyprus Mail gazetesi, cihazda yer alan “Girne, Güzelyurt, Mağusa” gibi yer adlarının Rum kesiminde tepki çektiğini yazdı. Politis gazetesi de 2 yıl önce sınırlı kullanıcı tarafından satın alınan cihaz hakkında şikâyetler yaşandığını kaydetti. İthalatçı firma da satışı durdurmadı. Rum hükümetinin uzun süren çalışmaları sonucu şikâyet savcılığa kadar uzandı. Ancak cihazın yasaklanması önünde hâlâ çok büyük iki engel bulunuyor. İlk olarak yasak için yasal düzenlemeye gidilmesi şart. İkinci engel de “AB ülkesinde ithal edilen herhangi bir ürünün yasaklanması kanunlara aykırıdır. Kısıtlamalar sadece AB dışındaki ülkelerden gelen ürünler için yapılabilir” ilkesi. Yasal olarak bu iki engel Rum hükümetinin isteğini zorlaştırıyor. Değişiklik yapılması halinde Türkçe isimlerin tamamının Rumcaya çevrilmesi tehlikesi de bulunuyor. Bu da Kıbrıs Türklerini tedirgin ediyor.

***

DEVLET, CAFERİ İMAMLARI DA KADROYA ALIYOR

İsa Yazar

15/12/2008

Türkiye, hükümetin Alevi açılımını konuşurken Diyanet İşleri Başkanlığı önemli bir adım atıyor. Alevi dedelerine Diyanet’te kadro verilmesine karşı çıkan başkanlık, Caferi imamları kadroya alacak.

Doğu Anadolu Bölgesi başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında fahri olarak görev yapan Caferi imamların kadroya alınabilmesi için 17-26 Aralık tarihleri arasında sınav yapılacak. Yaş sınırının 50 olacağı sınava, halen devletten maaş alan, vekil olarak görev yapanlar giremeyecek. Eğitim seviyesi olarak ise en az ilkokul mezunu olma şartı aranacak. 160 kişinin kadro alacağı sınav için 27 Kasım’a kadar başvurular alındı. Adaylar, sınav yerlerini il müftülüklerinden öğrenebilecek.

Türkiye uzun süredir Alevilerin, cemevlerinin ibadethane sayılması ve dedelere maaş bağlanması gibi taleplerini tartışıyor. Alevi dedelerin Diyanet’in bünyesine alınmasını talep edenler de var. Ancak Diyanet, cemevlerinin ibadethane sayılmasına karşı çıkıyor. Gerekçesi ise kabul edilmesiyle Aleviliğin din gibi algılanmasına yol açacağı. Diyanet, cemevlerinin kültürel ve mistik mekânlar olarak desteklenmesini savunuyor.

Başkanlığın Caferilere yaklaşımı ise daha farklı. Diyanet, Caferilere ait ibadethanelerdeki görevlilerin de devletten maaş alması için çalışma başlattı. Bu amaçla halen vatandaşların topladığı paralarla ücretleri ödenen Caferi imamlar, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kadroya alınıyor. Diyanet, 160 fahri imamın yanı sıra aynı şartlardaki 450 Kur’an kursu öğreticisini de kadroya alacak. Ancak Kur’an kursu öğreticilerinde de fahri olarak görev yapma şartının aranması, tartışmaları da beraberinde getirdi. Fahri olarak görev yapma şartı, çok sayıda ilahiyat ve yüksekokul mezununun bu sınavlara girmesini engelledi. Bu kişilerin sınavın iptali için dava açtığı belirtiliyor. Türkiye’de yaklaşık 300 civarında Caferi camiisi var. Bunların 30’u İstanbul’da. Türkiye’deki Caferilerin sayısının 3 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor.

***


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir